Kayıtlar

Mart, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Birbirimizin hayatını kolaylaştırabiliriz

  Kalabalık nüfusların, yoğun trafiğin, iyi geçinenlerle kıt kanaat hayatını idame ettirmeye çalışanların bir arada bulunduğu, kimisinin araç seçtiği, diğerlerinin balık istifi toplu taşıma kullanmak zorunda kaldığı, modern zamanlarda ve modern şehirlerde yaşıyoruz. Dünya böyledir; her devirde rahatlık ve refah içinde hayat sürenler olduğu gibi, darlık ve sıkıntılarla hayatın ceremesini çekenler var olagelmiştir. İşte medeniyet dediğimiz şey tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Medeniyet en basit tarifiyle, insanların kendilerinden başkalarının hayatlarını kolaylaştırmalarıdır. Bunu yapan bazen bir bilim insanıdır, bir alet veya buluşla insanların hayatını kolaylaştırır ve biz buna medeniyet deriz. Bazen eğitimsiz ve garip bir köylüdür, doğallığı ve insanlığı ile, ikramı ve samimiyeti ile insanların hayatını kolaylaştırır, güzelleştirir. İşte bu medeniyettir. Bir sürücüdür, yayaya yol vermesi medeniyet seviyesini gösterir veya bir yayadır, kendisi için ayrılan geçitten geçerek medeni bir

Toprağa ve yeşile yakın olmak

Hep bir yerlerde yetişmek için süregelen yarışın içinde gibiyiz. Herkesin acelesi var. Kaldırımlardaki yayaların, araçlarındaki sürücülerin arasında, bir adım öne, bir araç öne geçmek için çırpınıp duruyoruz. Bütün gelişmişliğimize rağmen, bugün şehirde yaşayanlarımızın çoğu, sakin bir köy sabahı hayali kuruyor. Korna ve bağırtıların olmadığı, horoz ve kuzu seslerinin melodisiyle uyanılan bir sabahın bize ne kadar iyi geleceğini düşünüp duruyoruz. Köy, biz şehirliler için biraz tatil yeri olduğundan, işleri ve yorgunluklarını hesaba katmadan, alternatif bir kaçış yeri gibi görünüyor. Oysa köylerde yaşayanların da çoğu, şehrin nimetleri için oraları terk etme hayali kurmakla meşgul ya da bizzat yola çıkmış geliyor. Öyle ya, Türkiye'de, köylerde yaşayan nüfusumuzun oranının yüzde onun altına düşmesi de bunun göstergesi. Topraktan uzaklaşıyoruz! Hayvanlardan, ağaçlardan, taşlardan uzaklaşıyoruz. Ayaklarımızın altında kuru dallar kırılmıyor şehirlerde. Başımızı kaldırıp filiz veren ağa

Mozaik yaşam modeli

İnsanların çeşitli ırk, dil ve renklerle yeryüzüne yayılmış olması ve bu farklılıkların, tanışmak ve bilinmek için olduğu kadar, birlikte yaşayabilme noktasında sıkı bir imtihan olduğu, hemen her devirde öne çıkan bir mihenk olarak karşımızda duruyor. Devletlerin ve toplumların medeniyet göstergelerinin en belirgini, hiç kuşkusuz aralarındaki en zayıfların haklarının ne kadar korunduğu ile alakalıdır. Bu zayıflar arasında; kimsesiz çocuklar kadar, yaşlıların durumu ile, kadınlar kadar zor durumda kalan yolculara muamele anlayışı gibi köşe taşları vardır. Toplumlar için kendinden olan zayıflara yaklaşım kadar bir diğer net medeniyet göstergesi de kendinden olmayanlara reva gördüğü muamelelerdir. Kendinden olmayanlar; dini, ırkı ya da dili farklı olanlar olabileceği gibi, teninin rengi farklı olanlar da olabilir. Burada kendinden olmama ibaresi bir durum tespitidir. Aksi halde zaten insan olmakla her birimiz mutlak ve kesin bir eşitliğe sahibiz. İnsan onur ve haysiyetine yaraşır bir m

Sivil sorumluluk şehrin canıdır

  Geçmiş medeniyet ve şehircilik anlayışlarını irdelerken, kendi ecdadımızın örnek sistemlerini, hem devlet kurumlarının kamusal adımları, hem de halkın sivil desteklerini içeren vakıf ve benzeri etkin katılımları ile yad etmeyi pek bir seviyoruz. Selçukludan Osmanlıya, hanlardan hamamlara, kervansaraylardan şadırvanlara, camilerden mekteplere varıncaya kadar, kurgusu ile bir medeniyet olduğu kadar, devamlılığını sağlamak için oluşturulan vakıfları ile de müstesna bir gelecek tasavvurunu, hasretle ve biraz da gururla biliyor ve anlatıyoruz. Üstüne eklediğimiz ve pek bir sitayişle andığımız, halktan sıradan insanların kurduğu, sokakların ve meydanların düzen ve temizliği, sokak hayvanlarının bakım ve beslenmesi hatta çöplerin toplanmasından, yeniden kullanılacak durumda olanların dönüştürülmesi gibi, bugün tamamını belediyelerin icra ettiği, oldukça önemli hizmetlerin, mazide vakıflar tarafından verildiği gerçeğidir. Yani bundan çok değil, belki bir asır önce, bugün vergilerimizle resmi

Ticari ahlak medeniyettendir

  Gaziantep ticari hayatının tarihi merkezi olan ve meşhur pazar ve çarşıların ortak noktalarından birinde uzun zamandır bir Ahi Evran heykeli bulunuyor. Heykeller yoluyla gelecek nesillere bir hatıra ya da öğreti bırakmanın ne kadar mümkün olduğunun sosyolojik neticelerini ehline bırakalım. Sembolleştirilen meslek örgütü yapısı ile Ahilik ve ticarete ahlak ve medeniyet getiren Selçuklu izlerini bu topraklara olabildiğince sağlam bir şekilde yerleştiren Hoca Nasreddin; aynı zamanda Moğol işgaline karşı direnişi teşvik eden, birlik ve beraberlik ruhunu tetikleyen, Anadolu’da yurt edinen neslimizin, putperest ve kan içici zalim Moğol işgaline karşı durmasını destekleyen, bu uğurda kendisine destek veren Mevlana’nın oğlu Alaeddin Çelebi ile birlikte Moğollarla girişilen bir mücadelede 93 yaşında şehit olan bir kahramandır. Moğol işgali gibi ağır bir dönemde, ticari hayatın ilke ve kurallarını belirleyen ve bunları adeta bir standart haline getirerek örgütleyen Ahi Evran Hoca Nasreddin’in