İnsanoğlu her zaman menfaatçi idi de, bu devirde sanki biraz
işin dozunu kaçırdı ve menfaate alenen tapınır oldu. İnsanoğlu her zaman nankördü
de, son zamanlarda sanki biraz nankörlüğü din edinir oldu. İnsanoğlu her zaman
insan idi de, sanki dünyanın sonuna yaklaşıldıkça insanlığından da olur oldu.
Demem o ki, insan kalitemiz kıyamete yaklaşıldıkça düşüyor,
farkında mısınız?
Eski azgın ve azılı, zalim ve ceberrut, nefretle andığımız
ve anlatılan, bir çok kefere, fecere ve hergele gelmiş ve geçmiş, kafirse adam
gibi kafir olmuş; dikilmiş karşısına insanların ve bunu açıkça ilan edip,
uğrunda öylece mücadele etmiş.
Öyle zamanlar oluyor ki, mert bir düşmana hatta mert bir
dinsize bile hasret kalıyoruz.
Güya dünyamız seküler ve özgür ama ne hikmetse, yurdum
dinsizleri bir türlü dinden özgür olamıyor. En azılı ateistlerimizin bile
cenazesi camilere geliyor ve namazları kılınıyor. Bunda da kimse bir mahsur ve
sorun görmüyor.
Öyle bir süreçten geçiyoruz ki, dini referanslarla ve
fikirlerle bir yerlere gelmiş birileri, ellerindeki imkan ve gücü
kaybettiklerinde, garip ve anlaşılmaz bir şekilde topyekun Müslümanlara düşman
kesiliyorlar.
Fikir bazında önderlik edecek kalibresi olduğunu
zannettiğimiz bazıları, ferdi kin ve nefretlerine dini kılıflar giydirip
pazarlamaya başlıyorlar.
Fikir adamları, hocalar, cemaat önderleri, karşımızda kinden
kuleler, öfkeden abideler, menfaatten putlar, kibirden dağlar, Karun’dan
emanetler, münafıklıktan şubeler olarak yürüyorlar.
Varlığını Müslümanların ve dolayısıyla yüzlerce asırlık
İslam emanetinin ve birikiminin yok edilmesine adadıkları zannı uyandıran, değerleri
kendilerinden ve çevrelerinden menkul bu adamlar, öyle açık bir inkarı kolay
kolay ifade edemiyorlar. Olsa olsa küçük parçalar hakkında ağızlarının içinden
süslü cümlelerle reddiyeler yazmakla yetiniyorlar.
Yaşadığımız süreç gibi, insanların kalitelerini ortaya koyan
büyük felaket günlerinde, bakıyorsunuz bu adamlar en çok gayri müslim ve hatta
sadece gayri müslim olmakla yetinmeyen, üstüne azılı birer de İslam düşmanı
olan çevrelerin borazanına nefes üflemekle meşguller.
İslam’ı ve Müslümanları aşağılamak için ellerine geçen her
fırsatı değerlendiren, bunda ne inanç bakımından ne de ahlaki açıdan bir sorun
görmeyen, güya fikir adamı hatta din felsefecisi gibi tumturaklı, oturaklı ve
her nasılsa önemli sıfatlarla tanınan bu “büyük” adamların bir gün gerçekten “adam
gibi” dinden çıkmalarını görmek herhalde bizim nesle nasip olmayacak.
Kaçak güreşmeye, arkadan dolanmaya, lafı evirip çevirmeye
devam edecekler!
İslam ve Müslümanlarla olan kavgalarının bilinç altına
inecek bir terapi uygulama imkanımız yok. Nedir dertleri bilmiyoruz ama
bildiğimiz ve gördüğümüz, bizden ve inançlarımızdan zerre hazzetmedikleri,
rahatsız oldukları ve baya baya nefret ettikleri.
Yaşanan salgın belası sebebiyle aslında hiç alakaları olmasa
da, tıp ilmini yüceltmek için dini küçültmeye çalışıyorlar. Niyetlerinin
doktorlara yaranmak olmadığı belli, asıl yüreklerinde gizledikleri büyük
garezin bu fırsatla dillerine döküldüğünü biliyoruz.
Doktorları göklere çıkartmıyorlar ama onların adını
kullanarak hocaları yerin dibine gömmeye çalışıyorlar.
Oysa, tıp ilmi ya da bir salgınla din ve dua bağlamı kurup,
bunun üstünden İslam’a ve Müslümanlara karşı duruş bina edebilen biri en hafif
tabirle akmaktır. Ne İslam’dan ne de tıptan bir şey anlaması da muhaldir. İslam’ın
sebeplere ve dolayısıyla tedavi sebeplerine bakışından mahrumdur. Tıbbın ruhi
destek vasıtalarından da habersizdir.
Halbuki, onların aklı, mantığı ve bilimi, hastalığın sebeplerini
bulmadan önce, salgının sebebini keşfetmeden önce, bulaşma yollarını anlamadan
önce; Rasulullah(sas) salgında karantina uygulamasını emretmişti. Nebevi tıbbın
üzerine bina edilen gelişmeleri ise anlatmaya burası yetmez.
Tarihe tıbbın üstatları olarak geçmiş sayısız İslam aliminin
hatırasını yok sayan bu zavallıların derdinin bilgi ya da tedavi olmadığını da
biliyoruz.
Ne yazık ki, ne “adam gibi” dinden çıkabildiler ne de “adam
gibi” dinde kalabildiler. Bu ikisi arasında gidip gelmekten iflahları kesildi,
arada koşuşturmaktan nefesleri tükendi ve dilleri dışarda konuşup duruyorlar.
Allah(cc)’den temennimiz; onları ıslah etmesi, ıslahları
mümkün değilse dillerinin şerrinden Müslümanları emin kılmasıdır.
“Onlara, kendisine ayetlerimizi
verdiğimiz sonra da onlardan sıyrılıp çıkan ve şeytanın onu peşine takması
dolayısıyla azgınlardan olan kimsenin haberini de anlat.
Biz dileseydik onu onlarla (o
ayetlerle) yükseltirdik. Ancak o kendisini yeryüzünde sonsuza kadar kalacak
sandı ve arzularına uydu. Onun durumu üstüne varsan da soluyan, kendi haline
bıraksan da soluyan bir köpeğin durumuna benzer. Bu kıssayı anlat, olur ki
düşünürler.” (Araf
175-176)