Kayıtlar

Kasım, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Temizlik kültürünü yerleştirmek

Dünyanın en çok çöp üreten canlısı hiç tartışmasız biz insanlarız. Çaresiz; ürettiğimiz, tükettiğimiz her şeyden çöp üretiyor ve yaşadığımız her yere çöp bırakıyoruz. Ardımızdan ayak izimiz gibi biz takip eden çöpten bir iz kalıyor. Çöp üretmeme gibi bir tercihimiz olamadığına göre, yaşadığımız çevreyi kirletmemek adına yapabileceğimiz en kısa ve kesin çözüm; çöplerimizi toplamak, toplayanlara hazırlamak, rastgele atmamak ve içinde yaşadığımız evler kadar, şehirlerimize de sahip çıkmak oluyor. Maalesef temizlik korunması oldukça zor bir güzellik olduğundan, şehir nüfusunun tamamına yakını gayet titiz ve temiz bir şehir için çaba sarf etse de, belediyeler günlük çöp toplamak bir yana, günlük cadde ve sokaklarda temizlik yapsa da; az da olsa birilerinin hoyratlığı ve vurdumduymazlığı, şu güzelim şehri Ayıntap’ın, bu nadide gazi şehrin sokaklarını, parklarını ve meydanlarını kirletmeye yetiyor. Bu konuda yapılacak temel çalışmanın daha çocukluktan eğitmek olduğu gerçeğini göz önünde bu

Milli Görüş için şahitliğimdir

Resim
  İnsan evladının nefsini temize çıkarma sevdasını hepimiz bilerek ya da bilmeyerek yaşıyoruz. Daha ufacık bir çocukken başlayan “ama o da yaptı”, “ama onlar da şöyle yapıyor” gibi savunma mekanizmalarımız hep nefsimizi temize çıkarmak için birilerini kullanmanın ve harcamanın herhalde ilk ve son masum şeklidir. Çünkü orada konu en fazla, fazladan yenilen bir kurabiye ya da yarım bardak meyve suyudur veya iş kavgaya varmışsa, bir tekme ya da yumruk olur. Zaman geçip, hayat insanı büyüttükçe, konular ve savunma metotları da değişir ve artık masum bir savunma ya da sadece nefsini/kendini temize çıkarmak gibi bir şekilde hoş görülebilecek sebepler yerini, menfaat elde etmek için rakiplerini yok etme amacına dönüşebilir, dönüşüyor da… Ve fakat konu; din ve dini hayat, İslam ve İslami cemaat veya yapılar olduğunda artık kişisel savunma ya da menfaat temini gibi ferdi amaçları bile gölgede bırakacak kadar büyük bir toplumsal saldırının, kendini makbul ve temiz göstermek için başkaların

Yol ve kaldırımlara sahip çıkmak

Uzun vadeli planlar ve büyük emeklerle paralar harcanarak yapılan hemen her işin en önemli sorunu, bakımı ve korunmasıdır. Doğal olarak her yeninin eskidiği dünya kuralına tabi belediye hizmetleri de zamanla eskiyecektir. Ancak dışarıdan müdahalelerle bu eskime ve yıpranmanın hızlandırılması, hem harcanan kamu servetinin heba olmasına hem de kaliteli bir şehir hayatına mal olmaktadır. Belediyeler, imkanları ölçüsünde planlamalarla sürekli olarak eskiyen yolları ve kaldırımları yenilemeye çalışıyorlar. En azından şehrimizde bu konuda yoğun bir çabanın olduğunu her yerde görebiliyoruz. Yeni yolların ve kaldırımların yapıldığı kadar, eskiyenlerin yenilenmesi ve yıpranan kısımların tamiri, ciddi bir enerji ve maddi harcama gerektiren işler olarak karşımıza çıkıyor. Eskime ve yıpranmaların en temel ve belki de kurumlar bazında belediyelerimizin ilk sorumlu olduğu alanı; kullanılan malzeme kalitesi, yapılan işin işçilik kalitesi, doğru zamanda ve doğru yerde, doğru malzemenin kullanılmış o

Salgın, Tedbir ve Kader

Resim
  Rüzgarın şiddetli estiği zamanlarda, dalından kopan yapraklar savrulur, son bir güçle tutunanlar yerlerinden koparılır. Toprağın tozu ile yaprağın ufalanmasından oluşan bir karışık bulut havayı kirletir, gözleri kapatır, ayakları taşlara takar. Kuruması takdir edilen yaprağın başka bir şansı ya da seçeneği yoktur. Kuruyacak ve dalından kopup düşecektir rüzgarın insafına… Büyük olayların, salgınların ya da savaşların, insanları sürükleyen birer fırtınaya benzediğini düşünüyorum. Herkes tutunduğu yerin sağlamlığı, tutuşunun kalitesi ve duruşunun gücü kadar etkileniyor illaki. Fert planında kendimize has birer akıbet kaderimiz olduğu ve herhangi bir ağaçta salınan yeşil yapraktan aslında pek farkımız olmadığı gerçeğiyle bir kere daha, büyük çapta yüz yüze gelmiş bulunuyoruz. Eceli yani dalından kopup düşme zamanı gelenlerimiz için bir rüzgar yetecektir. Kimisi için bu rüzgar; savaşta atılan bir mermi ya da bomba olurken, bir başkası için gözle görülmeyen bir virüs ya da bir di

Şehrin iyilik potansiyelini harekete geçirmek

Gaziantep bir göçmen şehridir; bu dün de böyleydi bugün de böyle ve halen de bu durum kesintisiz devam eden bir süreç olarak karşımızda cereyan eden bir hakikattir. Sıkıntılı coğrafyalardan, barınmak ve normal bir hayat sürmek umuduyla kaçanların ya da göç edenlerin, ekonomik gücü ve tarihinden gelen ortak bir mirasın toprağı olması, kültür ve kimliklerin çokluğuyla, kendine yer bulmanın kolay olduğu bir şehir olarak Gaziantep, biraz da bu göçlerin oluşturduğu ve yükselttiği bir beşik olmuştur. Gelenler sadece yer bulmamış aynı zamanda birlikte getirdiklerini bu şehrin toprağına katarak bir medeniyetin harcına katkıda bulunmuşlardır. İlim ve kültür alanından tutun, sanat ve edebiyata, meslek ve iş alanlarına varıncaya kadar, elle tutulur ve gözle görülür bir zenginlik böylece inşa edilmiştir. Zorluğu ve hayatın sıkıntılarını zamanında göğüslemiş insanlar ya da öyle insanların çocukları olan Antepliler; zor zamanlarda onlara sığınan, bir barınak ya da yiyecek arayacak durumda garip o

Saadet asrını anlamak

Resim
  İnsan yaratılışı gereği, örneklik ve önderliğe ihtiyaç duyar. Hatta tarihin kaydettiği çok büyük lider ve önderlerin de mutlaka bir örnekleri, yol gösterenleri vardır. Doğumundan itibaren bir örnekliğe göre kendine şekil veren insan evladı, ne kadar büyürse büyüsün, öğrenmekten ve örnek almaktan asla müstağni olamaz. Ancak nefsine tapınan egoistler müstesnadır belki. Fıtrat dini İslam, insanın ruhunun ve bedeninin oluşturduğu topyekun benliğinin, ihtiyaç ve meyillerine, hatta refleks ve hislerine göre bir din ve hayat düzenidir. “Asr-ı Saadet” terkibiyle benimsediğimiz, örneklik ve önderlik asrı, bu dinin bir ütopya ya da hayaller dünyası kurgulamadığının, bizzat hayatın içinde ve insanlar için bir din olduğunun en güzel delillerinden birisidir. Bu güzel gerçeklikten kıvamında faydalanmak, asla göz ardı etmemek, nimet bilmek, dünya ve ahiret saadetini elde etmenin yolunu bulmak için izlerinden yürümek, her akıl ve izan sahibi için en güzel tercih olur. Sahabeyi tanımak ve s

Kent Estetiği ve yatay mimari

Dünya kurulalı beri, insanoğlunun karnını doyurmaktan bir sonraki vazgeçilmez ihtiyacı elbette barınmadır. Bu derdine derman olmak için, bir bina inşa etmeyi Rabbinden vahiyle öğrenen Adem(a)’dan bu yana, yanlarımızda dört duvar ve üstümüzde bir çatı ile yaşama ihtiyacımızı gidermek için epey çeşitli metotlar geliştirdik. Bina inşa etmeyi yeterince güvenli görmeyenlerin mağaralarda, kendinden çok emin olanların çadırlarda yaşadıkları zamanlar ise, bir vakıa olarak tarihe geçti. Bütün devirlerin ve medeniyetlerin kendilerine özgü bir mimari geliştirdiğini, toplumların refah ve gelişmişlik durumlarıyla, inşa ettikleri ev veya kurum binalarının kalite ve estetiği arasında bir bağ olduğu artık tartışılmaz bir gerçeklik olarak biliniyor. Gaziantep’te bilmem kaç bin yıl öncesinden kalan mozaiklerle süslü, sayısız villa kalıntısından, hayatın zenginler için her zaman oldukça lüks olduğunu görebiliyoruz. Tabii ki, bütün toplumun villalarda ve mozaiklerle süslü havuzlarda sefa sürmediğini ta

Dünya bir yatırım aracıdır

Resim
  Hem ilahi kaynaklarda haber verilenlerden, hem yaşadığımız dünyada şahit olduklarımızdan, hem de kendi iç dünyamızda bildiklerimizden herhalde en tartışılmazı; insanın, bitmek bilmeyen arzularının, heveslerinin, hedeflerinin peşinde bir ömür tüketme sevdasıdır. Yaratılışımız böyledir ve buna yapacak bir şey yoktur. Yani bu isteğin varlığı ve devamlılığı, dünya hayatının sırrıdır, dünyanın imtihan yurdu olmasının sonucudur. Dünyadan isteği biten için, bu dünyada yaşamanın anlamı da biter. Belki de bu sebepten, ecel gelinceye kadar gözümüz doymaz bizim. En akıllılarımız; bu yaratılışın engellenemez isteğini ebedileştirmek ve sonsuz bir kazanca dönüştürerek, gönlümüzde taşıdığımız doyumsuzluğun aleyhimize değil lehimize kullanılmasını sağlamak isteyenlerdir. Öyle ya, madem nefis taşınacak ve doyurulamayacak, neden onu sonsuz bir zevk ve sefa ile doyurmak vadiyle dizginlemeyelim? Kendimizi buna ikna etmenin en kısa yolu, dünya hayatının faniliğini idrak etmektir. Elde etmek içi

Dönel dairelerde dönemiyoruz!

Sadece şehrimizde ya da ülkemizde değil; dünyanın araç kullanılan hemen her yerinde, trafiğin akıcılığını sağlamak, uzun yıllardan beri küresel bir sorun olarak görülüyor ve bulunan çözümler de hızla dünyaya yayılıyor. İşte bunlardan biri de, doksanlı yılların başlarında küçük uygulamaları görülen ve alınan verim üzerine gelişmiş ülkelerde hızla yayılan, Türkçeye dönel daire olarak tercüme ettiğimiz, trafik lambaları kullanılmadan yani beklemelerin en aza indirgendiği, önceliklere göre geçiş üstünlüğünün belirlendiği ve uygulandığı bir kavşak modeli olarak karşımıza çıkıyor. Dönel daireler ülkemizde, belediyelerin trafik alanındaki tıkanıklıkları bir nebze de olsa çözüm olması düşüncesiyle hızla çoğaldı. Bunlara Gaziantep’te artık daha fazla rastlamaya başlamamız da normal bir gelişme olarak görülmelidir. Ancak ne ki; temel çıkış noktası, dönel dairenin içindeki trafiğin öncelikli yol hakkının bulunması gibi basit ve anlaşılır bir kuralı, ne hikmetse uygulamayı başaramıyoruz. En azı