Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Direniş ve kurtuluş mirası

  Milletlerin ve fertlerin hayatlarını şekillendiren, bugünlerine yön veren ve onlara bir karakter çizen dünler vardır. Dün yaşananların sürekli hatırlatılması gerekmeden devam eden etkileri biraz dikkatli bakan gözler tarafından görülür. Bazı milletler ırkçıdır mesela, yüzyıllar öncesinden gelen bir faşizmin kurbanıdır ruhları. Bunu yeni yetme bebelerinde de, görmüş geçirmiş ninelerinde de görürsünüz. Bazıları zalimdir! Nesiller boyu hep birilerinin kanları ve canları ile beslenmiş ve öyle bir gelecek kurgusu bilinç altlarına yerleşmiştir. Bunu biraz daha küçük ölçekli örneklerle de anlayabiliriz. Her şehrin halkının iyi olduğu bir alan, tanındığı bir huyu olabilir. Bazı aileler biliriz, nesiller boyu iyilikler ve güzelliklerle anılırlar. Gaziantep’in direniş ve kurtuluş hikayesinin bu şehrin halkının ruhunun derinliklerinde ne gibi silinmez izler açtığını görmek zaman geçtikçe zorlaşsa da, hala bazı minarelerindeki kurşun yaraları gibi silinmeyen hatıralar bulunuyor. Mesela Anteplile

Mülk Allah’ındır, biz emanetçiyiz!

  İnsan, kendini beğenmeye ve elindekilerin gerçekten sahibi olduğuna inanmaya pek bir meyillidir. Ölenlerin yanlarında gözle görülür bir şey götüremediklerini her cenazede hatırlasak da, hiç bırakmayacak ve hiç elimizden alınmayacak gibi dünyaya sarılmamız biraz da bundandır. Oysa; kendi nefesimize bile tam olarak sahip olamadığımız gibi, dünyanın her yanına serpilmiş nimetlerin ve güzelliklerin de sahibi değiliz. Emanetçi ve nasip olduğu kadarını kullanıcı olmaktan öte geçmek gibi bir şansımız yoktur. Dünya var olalı beri, hiçbir insanın da böyle bir seçeneği olmamıştır. Ne peygamber kral Süleyman(a)’ın, ne zalim Cengiz’in ne de adil Kanuni’nin giderken yanlarında amellerinden başka bir sermayeleri olmadığı gibi, hükmettikleri dünyadan avuçlarında tuttukları bir tutam kuru ot bile onlarla gitmemiştir. Havası, suyu ve toprağı ile, bitkisi, hayvanı ve hatta bakterileri ile bu dünya Allah(cc)’in mülküdür ve O’nun hükümranlığında, ondan başkasının müdahale etmesine izin vermediği, hiçbir

Sele direnmek gibi

  Yaşadığımız günlerin en çok konuşulan ve herkesi bir şekilde etkileyen ekonomik şartları, sıkıntıları ve çileleri, gerçekleri ve yalanları ile bizi bir karanlığa çekiyor. İnsan ve toplum için herhalde en büyük yıkım, umutların kırılması, hayallerin ve beklentilerin yıkılması, güne ve geleceğe dair heyecanın yok olmasıdır. Endişe ve vehimlerin işgal ettiği hayatın meyvesi, faydasız ve tatsızdır. Bu yüzden ne gerçekleri görmezden gelmek, ne de olanı olduğundan büyük görerek felaket tellallığı yapmak gibi yollara sapmamak gerekiyor. Gidişatın birçok kısmına müdahale etme, değiştirme ya da bir şekilde engel olma gibi güç ve imkanlarımızın olmadığını hepimizin kabul etmesi gerekiyor. Dünyayı bir gecede değiştiren, duman altı ergen devrimci muhabbetlerinden bize bir fayda olmadığı aşikardır. Ne bu ülkenin ne de dünyanın kaderine hükmetme şansımızın olmadığını, değiştiremeyeceğimiz şeylerin ıstırabı ile kahrolmak yerine, elimizin ereceği, gücümüzün yeteceği yerlere uzanmanın, daha hayırlı v

Hakkını ve haddini bilmek

Resim
  Büyük işler yapan ya da büyük medeniyetler inşa eden fert ve toplumların ortak genel özelliği herhalde, herkesin kendi işi ile meşgul olması ve haddini bilmesidir. Haklarının neler olduğunu herhangi bir kibir ya da eziklik hissetmeden idrak etmiş olmak ve şuurlu bir taleple bunları elde etmek için gayret etmek ise, en az had bilmek kadar medeniyet iddiasının ayrılmaz parçalarındandır. İnsan için haklarını bilmesi ve istemesi ile başkalarına karşı haddini bilmesi, topluma karşı sorumluluk ve görevlerinin bilincinde olması, ahlak ve erdemler üzerine bina edilecek medeniyet yolculuğunun vazgeçilmez azığıdır. Bunun kişinin konum ya da imkanlarıyla da alakası yoktur. Hangi konumda olursa olsun, Müslüman için ne kendi haklarından vazgeçmek, ne de başkalarının hukuku çiğnenerek hadsizlik yapmak kabul edilebilir bir davranış değildir. İdarecilerin, kendilerine aslında ağır bir imtihan ve vebal olarak yüklenen görevleri sebebiyle başkalarına üstünlük hissine kapılmaları çok ağır bir

Hayat ölümün ayağına gider

Resim
  Dünyanın bütün meselelerini, şehrin ve insanın tüm sorunlarını, hayatın gailesini bitiren, sevinç ve acıları unutturan, gelmesiyle gidilen elçi ölümdür. Kalabalıkların arasından tek tek, azar azar insanları eksilten ama çoğumuzun hiç farkında olmadığı bir avcıdır ölüm. Şehrin caddelerini aydınlatan lambaların, ışıklarına çarpan simaları tanımaması gibi; gözlerimize yüzleri takılan ama tanıma ihtimalimiz olmadan hayattan ayrılan insanlarla birlikte yaşıyoruz. Günlük onlarca cenazenin kalktığı şehir mezarlıkları ve farklı yönlere tabutlar taşıyan belediye cenaze nakil araçları hiç durmadan faaliyetlerine devam ediyorlar. İnsanın dizlerini kıran, belini büken acıları karşısında; yanında olan ve bu işlerini kolaylaştıran, düşünmesine gerek kalmadan çözen, buna karşılık bir maddi külfet yüklemeyen ve bunu artık sıradan bir hizmet gibi sunan belediyelere de ciddi bir teşekkür borçluyuz. Şehirlerin kıyısında birer büyük liman gibidir mezarlıklar ve şehir büyüdükçe mezarlıklara d

Başarıya tapınmak

Resim
İnsan, eşrefi mahlukattır. Diğer yaratılmışlardan üstün kılınmış, alem hizmetine sunulmuştur. Bu büyük sıfatın karşılığında ise ondan, tek bir Allah’a kulluk etmesi ve kendi de dahil kimseye tapınmaması, kendi hevası dahil hiçbir heves uymaması istenmiştir. Yaşadığımız çağda artık bir Firavun yahut benzeri ilahlık taslayıp da insanları secdeye zorlayan kimseye rastlanmazken, dolaylı ve sistemli bir şekilde insanların gerek kendi arzularına, gerekse başkalarının isteklerine boyun eğmeleri sağlanmaya çalışılmaktadır. Fert olarak her birimize ben merkezli bir bakış empoze edilirken, topluma da farklı açılardan ve değişik dozlarda ama sürekli olarak yücelik aşılanmakta. Hayatın hemen her aşamasında yer alan fertler, kendini imkan ve ortam nispetinde, çevresindekilerden üstün görmeye, onlara hükmetmeye hatta gücü yeterse zulmetmeye kalkıyor. Her evde kendisine tapınılan çocuklara rastlamak mümkün, her işyerinde kendisine tapınılan patronlara rastlamak sıradan, her kamu kurumunda kendisine s

Medeniyetin temeli ahlaktır

Resim
  İnsanlık, Adem(a)’ın dünyaya ayak bastığı günden bu yana, kendisine vahiyle bildirilen gerek maddi imkan ve keşiflerle, gerekse manevi ibadet ve ahlakla, onu diğer yaratılmışlardan üstün kılan farklılığını koruyabilmiştir. Halen yeryüzünde karşımıza çıkan ve modern bilimlerin, aklımızla bulduğumuza hepimizi ikna etmeye çalıştığı birçok medeni adımın temelinde, kuşkusuz vahiy yani bizim aklımızın da üstünde bir yönlendirici güç vardır, işaret vardır. Bilim; bizim, buğdayı ekip sonra biçerek un yapmayı ve ardından hamur yoğurup ekmek yapma aşamasına geçmeyi Kabil’in düşünerek bulduğuna inanmamızı ister. Yahut hayvanları evcilleştirip sürüler halinde beslemeyi ve ardından sağken sütünden ve yününden, ihtiyaç olduğunda ise kesip etinden ve derisinden faydalanmayı Habil’in düşünüp keşfettiğine inanmamızı bekler. Bunun yapmaktaki temel hedefi; bir sonraki yani manevi hayatımızla ilgili kararlara Allah(cc)’in karışma ihtimalini daha baştan engellemek ve yaratılış ve gelişmeyi kendiliğ

İyi bir Antepli olmak zor değil

  Temelde iyi olmak zor değil aslında. İyiliğin kendisi zor değil çünkü. İyi bir insan olmak için özel gayret gerekmiyor. Fıtratına yani yaratılışına dönen, o hani çocukluk döneminde hiç bozulmadan ortaya koyabildiği bütün saflık ve masumluğuyla yaşanan şey fıtrattır ve iyilik onun doğal sonucudur. Kendisine iyi davranan herkese gülümseyen bir çocuk asla aptal değildir. Bunu yapan büyük de ahmak değil! Kimin samimi kimin sahtekar olduğunu ölçme ya da anlama imkanının pek olmadığı düşünülürse; iyilikle bakana, iyilikle konuşana, iyilikle davranana iyilik etmek, iyi davranmak ve iyi konuşmaktan daha normal ne olabilir? İyilik; kalbinde, büyüğü nifak, ortası haset ve küçüğü nefret olan felaket çemberini bozabilecek tek yoldur. Ve bunların arasında bulunan sayısız kötülüğü ve kötü emeli etkisiz kılabilecek tek ilaç. İyiliğin icra yeri ve zamanı, son kullanma tarihi ya da sınıfı, mesleği, semti yoktur. Kim, nerede ve nasıl bir imkan bulursa onunla iyilik edebilir. İyi olabilir. İyilik; evde

Duruşumuz kalitemizin resmidir

  Bugün hemen herkesin elinde dolaşan ve cebine sığan aletler arasında küçük bir ayrıntı olarak kalan kameraların temelinde yer alan İbni Heysem’in optik alanındaki keşifleridir. Onun hayalinde çoluk çocuğun elinde dolaşacak bir kameranın olup olmadığını bilemiyoruz. Ama sonucun vardığı yeri yaşıyoruz. Işığın ve gölgelerin hapsedilme hikayesinin 11 yüz yıllık bir geçmişi olması yine de yeterince ilginç. İnsan fotoğraflamayı ve resimlemeyi pek bir seviyor. Öyle ya; bilmem ne adındaki, uluslararası üne sahip bir ressamın tablosuna verilen paralar, dudak uçuklatıyor. Resmin kalitesi ressamından, emeğinden ve ortaya çıkan neticeden oluşuyor. Hoş yeni zamanlarda boş çerçevelere de büyük para verenler olmadı değil! İşin politik boyutu olduğunun resmi idi tabi o tabloda yer alan ama yoktu ve görülmedi. Neticede her birimiz, her an meleklerin kayıt altına aldığı kareleri yaşıyoruz. Hayatımız anlatsak film olur diyoruz ya sorulduğunda, hah işte çok doğru; bir film oluyor zaten. Bir önemli farkl

Eşitlik hayaldir, adalet hedef

  Dünyada eşit paylaşım ya da denge sağlamak şeklinde hemen her ideolojinin hedefleri arasında koyduğu bir ütopya vardır. Çoğu zaman olayın maddi imkanların paylaşımı olarak algılanması, sol ve sağdan bakış açılarının da buna bina edilmesine yol açmıştır. Sağcılar genelde solculara uyuz olduklarından; sosyalistliğin gereği olarak lanse edilen, eşit ekonomik imkan yalanına inat, dengeli olduğuna inandıkları, herkesin çalıştığı kadar kazandığı hayalini kapitalizmin temel unsuru bilip yola çıkarlar. Solcular ya da komünistler için inanılan yalanın boyutlarının fikir dünyalarına sığmayacak kadar büyümesi yeterlidir. Bir zamanların hayal ülkesi SSCB yıkılınca, bütün umutlarını Küba’dan gelen haberlere bağlayan, arada Kuzey Kore aşkları depreşen bu kitlenin, sağlıklı bir sevinç yaşama şansı pek yok gibi duruyor. Bu anlamda batıya tapan, AB kriterlerine iman eden ve yüce tanrı ABD’ye secde etmeyi fazilet bilen kapitalist hatta biraz da emperyalist köleler için, iyi bir maaş, iyi bir ev ve iyi

Okullarda güvenlik ve temizlik

  Büyük adımlar atarken, küçücük taşlara takılır insan ve insanın yaptığı her işte böyle küçük kusurlar birleşip devasa sorunlara yol açarlar. Hızlı yürüyenin veya koşanın dengesi daha kolay bozulur, yüksek hızlarda seyreden araçların kontrolden kolayca çıkması gibi. Çağımız bir nevi hız çağı; her şey ve herkes hızlı olmak zorunda. Eğitim de hızlandı, okullar da. Eskiler hatırlar, kimsenin okul servisi olmazdı, en azından kenar mahallelerde. Ve herkes yürüyerek giderdi okuluna. Şimdi çok hızlı seyreden okul servisleri hayatın ayrılmaz bir parçası oldu. Ben onlara “okul servisi terör örgütü” de diyorum. Genellikle trafikte terör estirdikleri ve bazen de çok can yakıcı kazalara sebebiyet verdikleri için… Hızla hareket eden servisler, koşuşturan öğretmenler, yükselen internet hızları, derken hızla tüketilen bir hayat ve bir eğitim dönemi. Bu hızlı işleyişin içinden savrulan, okulların çevresini mesken tutan ve her türlü suça meyilli, kullanılmaya çok müsait, sayısı belirsiz genç var. Kena

Şehir ve kitap

Resim
  Gaziantep tarihi üzerine değerli araştırmalar yapan hocalarımızın derledikleri bilgiler bize, şehrin hemen her devirde, mevcut medeniyet ve kültür mirasının ayrılmaz bir parçası olduğunu gösteriyor. Geçmişte ev sahipliği yaptığı mirası bugüne aktarmakta belki coğrafi gerekçelerle çok başarılı olamasa da; yerleşik hale gelen bir kültür hala izlerini korumaya devam ediyor. Göç yollarının ve dünyanın en kadim yerleşim yerlerine olan yakınlığın getirdiği, kültürlerden ve bunun yanında savaşlardan ve felaketlerden de çok hızlı etkilenen bir yerde kurulmuş olmak, bu şehrin bazı bakımlardan lehine de olsa, nihayetinde medeniyet mirasını muhafaza konusunda aleyhine olabiliyor. Yakın tarihimizde gördüğümüz bazı gelişmeler bize, medeniyet yolculuğunda, farklı fikirlerden faydalanmayı bilmenin değerini gösteriyor. Osmanlı topraklarında, matbaanın kurulduğu ilk üç şehirden biri olmayı ve bu tesisin aslında İncil basımı için kurulmuş olmasına rağmen, faydalanmakta ve çocuk dergisinden baş

Şehrin kimlik ve kültür arayışı

Resim
  Hayatın akışı, zamanın geçişi ile insanlar, farklı bölgelerde farklı sebeplerle, şehirleşme yolunu tutalı tarih kadar eski bir vakıa. Zaman içinde başladığı noktadan çok uzaklara savrulan ve yok olan şehirler olduğu gibi, hiç hesapta yokken öne çıkan, büyüyen ve bir şehir kültürüne sahip yerleşim yerleri de var olageldi. Verimli topraklara yerleşenler, ticaret yollarının kesiştiği yerleri mesken tutanlar kadar; ilmin ve irfanın ardından giden nesillerin toplandığı, medeniyet kültürünün köşe taşı olan şehirlere de rağbet hiç azalmadı. Dünyanın kurgusu böyledir. Herkes bir yana ya da bir işe yönelse, meşhur Hoca Nasreddin deyimiyle, “dünyanın dengesi bozulurdu”. Bütün sebepleri bir araya toplayan ve bugün kendilerine metropol denilen, büyük şehirlerin hikayeleri ise; çoğunlukla karmaşa ve kalabalık üstüne bina edilen, üstüne biraz kültür ve biraz da medeniyet eklenerek, çok net yazılamayan öykülerdir. Bu konuda önümüzdeki en net örneklerden biri, bizden bir örnek olarak İstan

Derdimiz davamız ne?

Resim
  Nihayetinde hepimiz birer insanız. İhtiyaçları, zaafları, hedefleri, zevkleri, ihtirasları, kinleri, sevgileri ve bütün duygularıyla, tüm fikir ve hesaplarıyla, hepimiz birer insanız. Kendimizi temize çıkartmaktan, başkalarına iyi ve güzel görünmekten, başarılı ve önemli biri olmaktan, dünyada rahat yaşamaktan vazgeçmeyiz. İman edenlerimiz bunların üstüne bir de ahirette cennetlik olmayı eklerler. Fikirlerimiz genelde doğru, özelde hep en iyisidir. Davamız her zaman hak ve yolumuz hep en güzelidir. Arada nadiren de olsa kendini sorgulayanımız, gidişatını değiştirenimiz ve bunu hem kendine hem de çevresine itiraf edenimiz olsa da; biz genel olarak mükemmel insanlar ve müstesna Müslümanlarızdır. Varsa kusur başkalarında, eksik ötekilerde, hata berikilerdedir, bizden alası gelmemiştir aleme… Bundan nasıl bu kadar eminiz sorusunun cevabı bir tane değil ama birkaç tanesini hepimiz biliyoruz. Kendi eksiklerimizi ve kusurlarımızı göremeyecek kadar başkalarıyla uğraşmak ve birt

Marifet sözde değil işte!

Resim
  Bugün iğneyi; çok konuşan, çok yazan, çok tartışan, çok itiraz eden, çok eleştiren ve hatta bunlarla tanınan, bunlardan başka işi yokmuş gibi bilinen biz kalem ve söz ehline batırmaya niyetlendim. İnsanlık tarihi boyunca vahiy ve fıtratın doğru zeminde anlaşılması ve uygulanması için nasihat ve tavsiyelerin her zaman özel bir yeri olmuştur. Zaten peygamberlerin vazifesi olarak bilinen tebliğ ve davetin, söz ve konuşma olmadan muhataplarına ulaşması mümkün değildir. Vahyin nihayetinde, Allah(cc)’in kelamının insanların dilinde yazılıp okunması ve anlatılması bütün Müslümanların temelde bildiği ve uygulamakla yükümlü olduğu bir vazifedir. Kur’an tefsiri başta olmak üzere bütün ilimlerin özeti de budur; vahyin anlaşılması ve anlatılması neticesinde insan hayatının, hem dünya hem ahiret için güzelleştirilmesi. Peygamberlerin mübarek davetlerini yerine getirmeleri ve bu daveti, ümmetlerinin bilenlerine miras bırakmaları sonrasında, kaçınılmaz olarak söz çoğalmış, ilim büyümüş ve i

Olayların merkezi insan

Resim
  Hayatın akışı, olayların hızı, işlerimiz ve meşgalelerimiz arasında, çoğu zaman gözden kaçırdığımız asıl faktör, asıl değer, asıl önemli olan; insandır. Her ne iş ile meşgul olursak olalım, nihayetinde işin vardığı noktada karşımıza insan çıkacaktır. Bu, ülke yönetenlerden aile yönetenlere kadar devam eden, hatta tek başına yaşayanları da kapsayan genel bir gerçekliktir. Kainat, insan için var edilmiş ve olayların merkezine de insan yerleştirilmiştir. İnsanın yaratılışı ile elde ettiği değeri, yine biz insanlar bir şekilde iptal etmeye, ihmal etmeye pek bir hevesliyiz. Alemlerin Rabbinin, her insanın bizzat kendisine sunduğu imkan ve nimetleri yine bir takım insanların elinden almayı marifet sayarız. Oysa, dünyanın huzur ve dengesinin üzerine kurulduğu mihenk insandır. Evet, hayvanların da yaşadığı ve faydalandığı bir dünyada yaşıyoruz ama o hayvanlar da insan için vardır. Evet, yeşilin, doğanın ve çevrenin de çok önemli olduğu bir çağda yaşıyoruz ama onların değerli olma s