Kayıtlar

Kur'an Meali etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Kur’an’ı anlamak ve meal sorunumuz

Resim
Çağımız bizden pek çok şeyi aldı. Yediklerimiz, içtiklerimiz ve giydiklerimiz artık pek doğal değil. Bunlar bize çeşitli hastalıklar ve çaresiz zafiyetler olarak döndü, dönüyor. Nesillerimiz ifsat oldu. Genlerimiz bozuldu. Fıtratımızla oynuyorlar ve nihayetinde “Allah’ın yarattığını değiştirmek” istiyorlar. Bütün dertlerimize deva, hastalarımıza şifa ve evvelimizi ve ahirimizi payidar eden, müstesna kaynağımız, vahyin satırlarla elimize geldiği, her gün dilediğimiz kadar faydalanabildiğimiz, bitmez, tükenmez, kurumaz ve bozulmaz bir delilimiz, kıstasımız, mihenk taşımız var ki, o da Kur’an’dır. “Allah’ın yarattığını değiştirmek” isteyen şeytan ve avanesinin, Allah’ın indirdiği kelamı Kur’an’ın metnini değiştirme umut ve ihtimali olmadığını -biz ve onlar- çok iyi biliyoruz. Son yüzyılda yaşadığımız kültürel yıkım sonrasında, anlamakta zorlandığımız hatta çoğumuzun hiç anlamadığı, bir mukaddes metin olarak hayatımızda var olan ama aslında olamayan Kur’an’ı idrak etmek içi

Kur’an’ı anlamak

Kur’an’dan bir ayet ile söze başlamak ilk bakışta hep güzeldir. Ya söyleyeceklerimizin kaynağıdır bu ayet ya da sözümüzü denetlememizi sağlayan mihenk taşı! Sözlerimizi ayetlerle süslemek cümlelerimizin kıymetini artırır, dinleyenlerin dikkatini çeker. Hatta tesirini bile artırabilir... Lakin kendi hikayemizin arasına sıkıştırdığımız ayetlerin mutlak hakikat olduğunu unutmaya başladığımızda hem sözlerimiz zıvanadan çıkar, hem de o ayet ya da ayetler bizim sözlerimizi desteklemek için kullandığımız sıradan cümlelere dönüşür. Rabbi`nin sözünü kullanılır duruma düşüren kul ne kadar acınacak durumdadır. Konuşur, konuşuruz ve sonunda bak zaten Kur’an’da şöyle buyurulur diyerek anlattıklarımızı Kitab-ı Kerim’e de tasdik ettiririz. Peki bu iş bu kadar kolay mıdır? Yani kendi doğrularımızı Kitab’ın ayetleri ile pazarlamak normal midir? Aynı ayetin değişik meşreplerden müslümanların dillerinde birbirine kurşun misali ateşlendiği günümüzde herhalde bu konuyu yazıyor olmak mı anormaldir? Y

Fakirlik Vakıa'sı

Abdullah b. Mesud(ra)'u, ölüm hastalığında ziyâret eden Osman(r.a): "Sana bir bağışta bulunulmasını emredeyim mi?" dedi. Abdullah, buna ihtiyacı olmadığını söyledi. Osman; "Senden sonra kızlarına kalır" dedi. O zaman Abdullah onu su cevabı verdi: "Sen kızlarımdan korkma. Ben onlara Vakıa suresini okumalarını emrettim." Peygamber(s.a.s)'in söyle dedigini işitmiştim: "Her kim her gece Vâkıa suresini okursa, ona fakirlik dokunmaz." (İbn Kesir, Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azim, IV, 282) Bu rivayetin benzerleri farklı varyasyonlarla bazı kitaplarda daha yer almakla birlikte hadis ulemasınca sure ve ayetlerin faziletleri ile ilgili tüm hadislerin zayıflığı tespit edilmiş olup bu hadisin de sahih olmadığı beyan edilmiştir. Ancak konunun bu kısmını ehline havale edip bu rivayet üzerine bina edilen ve çoğunlukla Kur'an-ı anlamaktan uzak yeni devir yurdum müslümanları arasında yayılan, fakirlik görmemek maksadıyla Vakıa okumak adeti üze

100 - Adiyat

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ وَالْعَادِيَاتِ ضَبْحًا 1. Soluk soluğa koşanlara andolsun, فَالْمُورِيَاتِ قَدْحًا 2.  Ateş çıkaranlara, فَالْمُغِيرَاتِ صُبْحًا 3. Sabah vakti baskın yapanlara, فَأَثَرْنَ بِهِ نَقْعًا 4. Tozu dumana katanlara, فَوَسَطْنَ بِهِ جَمْعًا 5. Onunla bir topluluğun tam ortasına dalanlara ki, إِنَّ الْإِنسَانَ لِرَبِّهِ لَكَنُودٌ 6. Muhakkak insan Rabbine karşı çok nankördür. وَإِنَّهُ عَلَى ذَلِكَ لَشَهِيدٌ 7. Ve muhakkako da buna şahittir. وَإِنَّهُ لِحُبِّ الْخَيْرِ لَشَدِيدٌ 8. Muhakkak ki onun mal sevgisi de pek şiddetlidir. أَفَلَا يَعْلَمُ إِذَا بُعْثِرَ مَا فِي الْقُبُورِ 9. Bilmez mi ki, kabirlerde olanlar dışarı çıkarıldığında, وَحُصِّلَ مَا فِي الصُّدُورِ 10. Gönüllerdekiler ortaya konduğu zaman, إِنَّ رَبَّهُم بِهِمْ يَوْمَئِذٍ لَّخَبِيرٌ 11. Muhakak işte o gün Rableri onlardan haberdardır.

101 - Karia

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ الْقَارِعَةُ 1. Korkunç felaket! مَا الْقَارِعَةُ 2. Nedir korkunç felaket? وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْقَارِعَةُ 3. Sen o korkunç felaketin ne olduğunu bilir misin? يَوْمَ يَكُونُ النَّاسُ كَالْفَرَاشِ الْمَبْثُوثِ 4. O gün insanlar yayılmış pervaneler gibi olurlar. وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنفُوشِ 5. Ve dağlar da atılmış renkli yün gibi olur. فَأَمَّا مَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ 6. Artık kimin tartıları ağır gelirse, فَهُوَ فِي عِيشَةٍ رَّاضِيَةٍ 7. İşte o razı olacağı bir hayat içindedir. وَأَمَّا مَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ 8. Kimin de tartıları hafif gelirse, فَأُمُّهُ هَاوِيَةٌ 9. Onun da anası 'haviye'dir. وَمَا أَدْرَاكَ مَا هِيَهْ 10. Sen onun ne olduğunu bilir misin? نَارٌ حَامِيَةٌ 11. Kızgın bir ateştir.

102- Tekasur

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ أَلْهَاكُمُ التَّكَاثُرُ 1. Çoklukla övünmek sizi oyaladı, حَتَّى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَ 2. Öyle ki kabirleri bile ziyaret ettiniz. كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ 3. Hayır. yakında bileceksiniz. ثُمَّ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ 4. Sonra yine hayır. yakında bileceksiniz. كَلَّا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَقِينِ 5. Hayır; eğer siz kesin bir bilgiyle bilmiş olsaydınız. لَتَرَوُنَّ الْجَحِيمَ 6. Kesinlikle o çılgın ateşi göreceksiniz. ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَقِينِ 7. Sonra onu kesin bir görüşle göreceksiniz. ثُمَّ لَتُسْأَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيمِ 8. Sonra o gün nimetten kesinlikle sorguya çekileceksiniz.

103 - Asr

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ وَالْعَصْرِ 1. Asra yemin olsun ki, إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ 2. Muhakkak insan ziyan içindedir. إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ 3. Ancak iman edip salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesna.

104 - Humeze

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ وَيْلٌ لِّكُلِّ هُمَزَةٍ لُّمَزَةٍ 1. Arkadan çekiştiren, kaş göz hareketleri yaparak alay eden her kişinin vay haline! الَّذِي جَمَعَ مَالًا وَعَدَّدَهُ 2. O mal biriktirdi ve onu sayıp durdu. يَحْسَبُ أَنَّ مَالَهُ أَخْلَدَهُ 3. Malının kendisini ölümsüz kılacağını hesaplar. كَلَّا لَيُنبَذَنَّ فِي الْحُطَمَةِ 4. Hayır. kesinlikle o Hutame'ye atılacaktır. وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحُطَمَةُ 5. Sen Hutame'nin ne olduğunu bilir misin? نَارُ اللَّهِ الْمُوقَدَةُ 6. Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir. الَّتِي تَطَّلِعُ عَلَى الْأَفْئِدَةِ 7. O gönüllere kadar işler. إِنَّهَا عَلَيْهِم مُّؤْصَدَةٌ 8. O, onların üzerine kilitlenecektir, فِي عَمَدٍ مُّمَدَّدَةٍ 9. Uzatılmış sütunlarda.  

105 - Fil

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِأَصْحَابِ الْفِيلِ 1. Rabbinin Fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? أَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ فِي تَضْلِيلٍ 2. Onların planlarını boşa çıkarmadı mı? وَأَرْسَلَ عَلَيْهِمْ طَيْرًا أَبَابِيلَ 3. Onların üzerine ebabil kuşlarını gönderdi. تَرْمِيهِم بِحِجَارَةٍ مِّن سِجِّيلٍ 4. Onlar onların üzerine pişirilmiş balçıktan taşlar atıyorlardı. فَجَعَلَهُمْ كَعَصْفٍ مَّأْكُولٍ 5. Sonuçta onları yenik ekin yaprağı gibi yaptı.

106 - Kureyş

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ لِإِيلَافِ قُرَيْشٍ 1. Kureyş'in uzlaşıp anlaşması için, إِيلَافِهِمْ رِحْلَةَ الشِّتَاء وَالصَّيْفِ 2. Yaz ve kış yolculuklarında uzlaşıp anlaşması için. فَلْيَعْبُدُوا رَبَّ هَذَا الْبَيْتِ 3. Şu evin Rabbine ibadet etsinler, الَّذِي أَطْعَمَهُم مِّن جُوعٍ وَآمَنَهُم مِّنْ خَوْفٍ 4. Ki o kendilerini açlıktan doyurmuş ve onları korkudan güvene kavuşturmuştur.

107 - Maun

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ أَرَأَيْتَ الَّذِي يُكَذِّبُ بِالدِّينِ 1. Dini yalanlayanı gördün mü? فَذَلِكَ الَّذِي يَدُعُّ الْيَتِيمَ 2. İşte o yetimi iter kakar. وَلَا يَحُضُّ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ 3. Yoksulu doyurmaya teşvik etmez. فَوَيْلٌ لِّلْمُصَلِّينَ 4. Yazıklar olsun o namaz kılanlara, الَّذِينَ هُمْ عَن صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ 5. Ki onlar namazlarından habersizdirler, الَّذِينَ هُمْ يُرَاؤُونَ 6. Onlar gösteriş yaparlar, وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ 7. Ve yardımı da engellerler.

108 - Kevser

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ 1. Muhakkak ki Biz, sana Kevser'i verdik. Kevser, çok hayırlar manasında tefsir edilmiş ve cennetteki bir ırmak olduğu da rivayet edilmiştir. Ancak surenin neslin devamı ile ilgili son ayetinden mülhem olarak Kevser'in Hz. Fatıma(ra) olduğu da ortaya çıkar. Zira onun nesli Peygamber(sav)'in soyunun kesilmemesi ile devam eden bir nehir gibi süregelmiştir. Allah(cc) hikmetini mutlak olarak onun bildiği bir sebeple Adem(as)'dan beri devam eden peygamber neslinin erkeklerini onunla bitirmiş ve kızından soyunu devam ettirmiştir ki halen genel-geçer bir adet olarak neslin erkekten devam ettiği kabul edilir ve hatta en çağdaş toplumlarda bile çocuklar babaların soyadını alırlar. Halbuki insanların en değerlisinin nesli kızından devam etmekte ve halen tanınıp bilinmektedir. İşte bu Kevser'dir. Ümmeti için ise Kevser elbette farklı nimetler ve şekillerle lutfedilecektir. Marifet odur ki, herkes kendi Kevser&

109 - Kafirun

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ قُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ 1. De ki: Ey kafirler, لَا أَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ 2. Ben sizin kulluk ettiğinize kulluk etmem. وَلَا أَنتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ 3. Siz de benim kulluk ettiğime kulluk etmezsiniz. وَلَا أَنَا عَابِدٌ مَّا عَبَدتُّمْ 4. Ve ben sizin kulluk ettiğinize kulluk edecek değilim. وَلَا أَنتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ 5. Siz de benim kulluk ettiğime kulluk etmezsiniz. لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ 6. Sizin dininiz size, benim dinim banadır.

110 - Nasr

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ   إِذَا جَاء نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ 1. Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman, وَرَأَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِي دِينِ اللَّهِ أَفْوَاجًا 2. İnsanların gruplar halinde Allah'ın dinine girdiklerini görürsün. فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا 3. Rabb'ini hamd ile tesbih et ve ona istiğfar et; O tevbeleri kabul edendir.

111 - Mesed

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ    تَبَّتْ يَدَا أَبِي لَهَبٍ وَتَبَّ 1. Ebu Leheb'in elleri kurusun, kurudu da. مَا أَغْنَى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَ 2. Malı ve yaptıkları ona fayda sağlamadı. سَيَصْلَى نَارًا ذَاتَ لَهَبٍ 3. Alevli bir ateşe atılacak وَامْرَأَتُهُ حَمَّالَةَ الْحَطَبِ 4. Ve odun taşıyan karısı da فِي جِيدِهَا حَبْلٌ مِّن مَّسَدٍ 5. Liflerden örülmüş ipi boynunda

112 - İhlas

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ   قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ 1. De ki, O Allah Ahad'dır. Varlığı, birliği, sıfatları ve fiilleri ile tektir. اللَّهُ الصَّمَدُ 2. Allah, Samed'dir. Samed, herşeyin ve herkesin kendisine muhtaç olduğu ve O'nun kimseye ve hiç birşeye muhtaç olmadığı manasındadır. لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ 3. Doğurmadı ve doğurullmadı. وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُوًا أَحَدٌ 4. O'nun hiçbir dengi yoktur.  

113 - Felak

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ    قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ 1. De ki, felakın Rabb'ine sağınırım, Felak, karanlığı yokeden nur, sabah aydınlığı.. مِن شَرِّ مَا خَلَقَ 2. Yarattıklarının şerrinden, وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ 3. Çöktüğü zaman karanlığın şerrinden, وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ 4. Düğümlere üfleyenlerin şerrinden, وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ 5. Kıskandığı zaman hasedçinin şerrinden..

114 - Nas

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ   قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ 1. De ki, insanların Rabb'ine sığınırım, مَلِكِ النَّاسِ 2. İnsanların Melik'ine, إِلَهِ النَّاسِ 3. İnsanların İlah'ına, مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ 4. Sinsi vesvesenin şerrinden, الَّذِي يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ 5. O, insanların gönüllerindeki vesvesedir, مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ 6. Cinlerden ve insanlardan...

49 - Hucurat

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ 1. Ey iman edenler, Allah'ın ve Peygamber'inin önüne geçmeyin ve Allah'tan takva edin. Şüphesiz Allah semi'dir, alimdir. Takva için en güzel tarif muhakkak ki Allah'ın Rasulü (sav) tarafından yapılan tariftir. 'Dikenli bir yolda yürümek'tir. Çıplak ayakları dikenlerden sakınır gibi haramlardan korunmaya çalışmak ve bunu Allah'ın rıza ve muhabbetini kaybetme korkusuyla yapmaktır. Semi' yani işitmek sıfatı olan, herşeyi mutlaka işitendir. Alim ise bilginin kaynaklığı ve mutlak bilginin sahibi manasındadır ki 'i' harfinin uzatmasıyla söylenmelidir. 'A' harfi uzatılarak söylenmesi insanlar için uygundur. Zira o halde ilmini başkasından almış olan, ya da öğrenilmiş olanları bilen demek olur ki Zat-ı Zu'l Celal için 'öğrenmek' tabirini kullanmak imana muhaliftir. يَا

62 - Cum'a

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ 1. Göklerde ve yerde ne varsa; melik, kuddüs, aziz ve hakim olan Allah'ı tesbih eder. Melik; mutlak iktidar sahibi.  Kuddüs; eksikliklerden münezzeh olan. Aziz; işlerde mutlak ğalib olan. Hakim; hikmet ve hüküm sahibi. هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُوا مِن قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ 2. O, ümmiler  içinde kendilerinden, onlara ayetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara Kitab'ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderendir. Oysa onlar daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler. Ümmi, üç ayrı anlamda kullanılır:  1. Annesinden doğduğu gibi kalan; hem safiyet hem de okur-yazar olmamak olarak anlaşılır. 2. Mekkeli demektir ki, Mekke'nin Ümmü'l Kura olmasına atfen kullanılır. 3. Arapların geneline verilen isim olar