Kayıtlar

Kasım, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ceza mı Rıza mı?

Resim
Her insanın bir takım değer yargıları, ölçüleri, kırmızı çizgileri vardır. Günlük hayatımızda bunlara göre tavır alır, tepki gösterir ya da göstermeyiz. Temel insani değerler diyebileceğimiz, fıtratımızdan kaynaklanan sınırlarda hemen her görüşten, en azından çoğumuz hem fikirdir. Yine yaratılışımız gereği her türlü sapmaya, bozmaya, sınırları aşmaya meyyal olduğumuz için, en umulmadık terslikleri, edepsizlikleri yahut zulümleri de biz insanlar yapabiliriz ve hatta yaparız. İçimizden bazıları, ne yaratan Rabbi’ni ne de çevresindeki kullarını incitmemek namına; Allah(cc)’in kurallarına riayet eder, kulların da haklarına azami hassasiyetle dikkat ederler. Temel maksatları rıza olan bu Rahman’ın kulları, toplumlarımızda genellikle en büyük hüsnü kabule muhatap olurlar. Parmakla gösterilir, örnek alınır, takip edilirler. Bunların bir şeyi yapmaları ya da yapmamaları için başlarına bekçi dikmeye, hareketlerini gözetlemeye, cezalarla yola getirmeye ihtiyaçları olmaz. İnandıkları h

Cehalet ve acziyet

Resim
Bizim toplumumuzun temel dinamiği ilimdir. Yaratılışımızdan varlığımızı sürdürdüğümüz dünya hayatımız boyunca kendi aramızda ve diğer varlıklara karşı her alanda üstünlüğün sebebi de budur. Çok bilen, bilgiyi doğru kullanan halklar diğerlerine üstün gelmiştir. Silahlar yapmak için kullanılan bilginin silahlardan güçlü olduğunu söylemek yanlış olmaz. Artık klasikleşen ‘kalem kılıçtan keskindir’ kelam-ı kibarı bu gerçeğin genel bir kabulünü gösterir. Geçmişte yaşanan ve yüzyıllar sonra hala hasretle yad ettiğimiz ‘güzel ve kutlu günler’ ancak ilme ve ilim sahiplerine layık oldukları makam ve ihtiramın gösterilmesi ile meydana çıkmıştır. Dün ve bugün yaşadığımız zor ve kötü devirler de ilmi ve alimleri kaybettiğimizdendir. Bunu sadece dini ilimler bağlamında söylemiyorum. Gerçi bizim anlayışımızda dini ilimlerle fenni ilimlerin sert bir ayrımı ya da karşıtlığı söz konusu değildir. Sadece faydalı ve faydasız olarak sınıflandırır ve faydalı olan ilimlere sahip çıkarız, öğren

Hürmetsiz/saygısız olmuyor

Resim
Okuduğumuz, dinlediğimiz, sevdiğimiz ve beğendiğimiz ne kadar güzel insan varsa, istisnasız hepsinde bir şahsiyet kalitesi ve göstergesi olarak, insanlara saygı ve değer yani hürmet görürüz. İster arka planına İslam’ın haramlarını ekleyerek güçlendirilmiş bir hürmet deyin, ister kuru batılı insan hakları bağlamında saygı deyin, hangi kelimeyle söylendiğinden bağımsız olan gerçek; muhataplarımıza asgari de olsa değer vermeden herhangi bir muamele yaptığımızda karşılığının dostluk ya da yakınlık olmayacağıdır. Biz vahiy temelli düşünen Müslümanlar için ise, davranış ve değer yargılarımızı tayin eden temel mihenk elbette Allah(cc)’in tayin ettiği kural ve kanunlar bütünü olarak dindir. Din bize, diğer insanlar, hatta canlılar ve daha da ötesinde tüm varlıklar için bakış açısı, davranış biçimi tayin eder. Yeryüzü ve gökyüzü bize bir emanet olarak verilen, kullanımı bize ait lakin, sahibi bizim ve her varlığın Rabbi Allah(cc) olan, geçici kullanım haklarını elde edebileceğimiz varl

İnsanın Şımarıklığı

Resim
Her şeyi aklımıza, mantığımıza, anlayışımıza uydurmaya çalışıyoruz. Kafamıza uymayan adamlarla arkadaşlığı bırak, dinde kardeşliği bile tatil edecek kadar benciliz. Hoşumuza gitmeyen havalara bile kızıyor, tadını beğenmediğimiz meyvenin yetiştiği ağaca saldırıyoruz. Bilmem kaç bin yıldır şu dünyada insan olarak yaşadık ve kim bilir daha kaç nesil yaşayacağız. Herhangi bir şekilde, kendimizde bir değişiklik yapma iradesine sahip değiliz. Bütün bir insanlık birleşsek ve şu insan kulağının yeri, ya da gözünün yeri şurasında olsaydı daha kullanışlı olurdu diyebilecek kadar bir marifetimiz asla olmadı. Dünyanın varlığının sırrını araştıran en akıllı ve en bilimsel çalışmaların sonunda vardığımız nokta; “aslında dünya bu haliyle, bu olduğu noktada olmamalıydı” demekten öteye geçemiyor. Uzayın sonunu arıyoruz ve bilmem kaç milyar ışık yılı gittik hala sınırlarını tahmin bile edemiyoruz. Biraz fazla kafa yoranımız aklını yitiriyor. Çok büyük medeniyetler kurduk, muhteşem şeyler keşfet

Önder Alim Sıkıntımız

Resim
Toplumlar; altında bir çok sebepler yatan, geniş zamanlarda inşa edilen bir sosyal karaktere sahip olurlar. Tıpkı insanların yetişmesi gibi nesillerin ve oluşturdukları toplumların da bir büyüme, gelişme ve kemale erme süreçleri vardır. Fıtratın gereği olarak, her insanın ve her insan topluluğunun yapısında, en değerli taş şüphesiz dindir. Neye, nasıl inandığımız bizi biz yapan en net göstergemizdir. İnançsızlık yahut ateizm bile bir inanç ve neticede bir dindir. Para ya da kadın kendisine tapılan bir ilah olabilir. Taştan ve tahtadan yontulan bir takım şekiller, insanlardan bir kısmının putu olur ve onlara ibadet ederler. Düz söylendiğinde anlamsız ve mantıksız gelse de insanlık tarihi boyunca gelmiş ve geçmiş bir çok toplum kendi elleriyle yonttukları putlara tapınmış hatta tapınılmasını kanun edinmişlerdir. Üzerlerine çok gidildiğinde, tıpkı Habeş Necaşisi Eshame’nin yanında Müslümanlara karşı putlaraı savunan Sühely bin Amr(ra)’ın dediği gibi; “biz putlara değil onların t

Provoke Oluyoruz

Resim
İnsan, his sahibi bir yaratıktır. Üzülmek, acımak, kızmak yahut sevmek, saymak, özlemek… Tepki veririz biz ve bu bizi insan yapan belki de en değerli özelliktir. Ruhsuz, tepkisiz, sessiz kalmak bizim için kişilik sorunudur! Hayattan kopmak, benliğini yitirmek, kendini kaybetmektir. Kızılacak şeylere kızmak ve sevilecek şeyleri sevmek ise normal bir insandan beklenecek, belki de en sıradan hislerdir. İnandığımız şeylerin aksini gördüğümüzde; güzelliklerin saldırıya uğradığını ya da çirkinliklerin ortalığa döküldüğüne rastladığımızda bizim için birkaç yol vardır: Elimizle o durumu düzeltmek Dilimizle düzeltilmesi için uyarmak Kalbimizde duyduğumuz rahatsızlıkla oradan ayrılmak. Elle düzeltme işi devletlere aittir, dille uyarmak ise ehline yani âlimlere kalır. Bize düşen ise sessiz sedasız bir boynu bükük olarak orayı terk etmektir. Arada aramızdan birileri, dayanamaz patlar ve ne düzeltmek, ne de engellemek maksadı olmaksızın, sadece içinden kopup gelen öfke ve dayanı

Hadim, Hakim ve Zalim

Resim
Yeryüzünde Allah(cc)’in şeairi vardır. Bunlar nişaneler, işaretler, özel ve mukaddes mekan yahut noktalar olarak bilinirler. Bunlar genellikle ibadetlerle, özelde hac ibadeti ile alakalıdır. Farzlar, vacipler ve benzeri İslami geleneklere de şiar denilir. Ey iman edenler! Allah'ın işaretlerine, haram aya, kurbanlık hayvanlara, gerdanlıklara, Rabbinin lütfundan bir şeyler kazanmak ve rızasına kavuşmak için Haram Ev'i ziyarete gelenlere saygısızlık etmeyin. … (Maide 2) Safa ile Merve, Allah'ın işaretlerindendir. … (Bakara 158) Kurbanlık develeri de sizin için Allah'ın işaretlerinden kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. … (Hac 36) Aynı şekilde Allah(cc)’in yeryüzünde harem kıldığı Mekke, Rasulü(sas)’in harem kıldığı Medine ve yine hakkında mukaddes bir mekan olduğu ve özel muamele edilmesi gerektiği ayet(İsra 1) ve hadislerle bildirilen Kudüs’te İslam’ın yeryüzündeki nişanelerindendirler. Bu beldeler, herhangi bir ırkın, neslin yahut devletin

Feryat Yemen’den Gelir!

Resim
Yemen, bizim hatırlarımızda kahvenin yurdu olmasıyla meşhurdur. Bir de Yemen Türküsü ile ki; Osmanlı Devleti’nin en acılı cephelerinden biri olması hasebiyle, ağıtlara ve türkülere konu olmasına şaşılmaz. Osmanlı ordusunun I. Dünya Savaşı sırasında Yemen’de kayıtlara geçen kaybının 350.000 civarında olduğu ve yakılmadıysa Yemen arşivlerinde, adları ve baba adlarıyla memleketlerine kadar kayıtlı oldukları bilinir. Bu sebepten Yemen’e geçen yüzyılın başlarında ‘Türk Mezarlığı’ denildiği olmuştur. Şimdilerde Yemen, iki filin tepiştiği kurak bir topraktır. Kalkan tozlar tüm dünyanın gözlerini kör ettiği için olsa gerek, çok azımız haricinde egemenlerin ve muktedirlerin görmediği ya da görmek istemediği bir insanlık dramına ev sahipliği yapıyor. Abd’nin İslam coğrafyasındaki en değerli elemanı Suudi Arabistan ile Rusya’nın en gözde askeri İran İslam Cumhuriyeti, başlangıçta bir şii ayaklanma iken bugün bir felakete dönüşen iç savaşın tarafları olarak bu rezaletin savaş sı

Çağdaş Hariciler ve Politik Tekfir

Resim
Eski ile yeninin uyumu çoğu zaman insanın hoşuna gidecek bir yumuşak geçişe işarettir. İyilik ve merhamette, maslahat ve hayırda bir uyum, elbette gönül cezbeden nostaljik güzellemeleri haklı da kılar. Ne yazık ki; insan evladı dediğimiz canlı, nefsinin ya da egosunun, menfaatinin ya da cebinin yılmaz bir kavgacısı ve yanlışlarının pes etmez bir savunucusudur. Söz konusu olan ‘kendi’ olunca, önüne ya da sonuna kendisine ait olduğunu ekleyebildiği her şeyi muhteşem sahiplenebilir ve anlamsız bir inatla kavgasını verir. Benim fikrim, benim ailem, benim şehrim, benim ırkım, benim ülkem, benim cemaatim, benim tarikatım, benim, benim, benim… Hatta benim dinim! Yani dinden benim anladığım. O aşamaya ulaşıldığında, artık aksini iddia eden ya da bir başka fikri savunanlar doğal olarak aforoz edilmelidir. İslam’da aforoz yok mu dediniz? Haklısınız. Bu dinde aforoz yoktur ama tekfir vardır. Ve biz bu metodu olur olmaz her yerde, kendi keyfimize göre kullanmaktan ze