Kayıtlar

Temmuz, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Geçmişten bugüne bir göç hikayesi

  Hemen hepimizin bir şekli ile karşı olduğu halde bir yandan da içten içe besleyip büyüttüğü göçmen karşıtlığı, farklı seviye ve türlerle sürekli karşımıza çıkmaya devam ediyor. Peki bu yeni bir şey mi? Bizden öncekilerde bu işler nasıl yürüyordu? İnsanlık tarihi kadar eski denebilecek bu göçmenliğin bir sonu olmayacak mı? Bir kere en başta şunda anlaşalım: Dünya insanın mutlak yurdu değil, geçici bir süre barındığı ve bir şeylerle avunduğu, sonra da ölüp terk ettiği bir gölgelik, bir ağaç altı sığınağı, bir mola, bir heves, bir hülya, bir rüya yahut bir bela ve imtihanlar ülkesidir. Buradaki misafirliğimiz son insan can verdiğinde tamamen bitecektir. Bu ahiret inancına sahip olmayan ve insanlığın başlangıcı ve sonu hakkındaki ilahi fermana iman etmeyenler için sözüm burada biter. Onlardan yazıya devam etmemelerini ve sayfayı kapatmalarını rica ederim. İman edenler için ise, nefes aldığımız sürede söylenecek bir şeyler olmak zorundadır. İşte onlardan bazıları. İslam tarihinin kırılma

Göçmenler göçecek de biz kalacak mıyız?

  Bir kaç gün önce Avrupa’nın en batısında, geçen hafta ortalarında Fransa’da yaşananlara benzemeyen bir göçmen krizi daha yaşandı ve Hollanda’da koalisyon Başbakan Rutte’nin geçici sığınma statüsü alan göçmenlerin aile birleşimi haklarını kısıtlamak istemesi üzerine düştü.  Avrupa’nın en müreffeh ülkelerinden Hollanda’da göçmen kabul merkezlerinde yeterli yemek ve yatak temininde sorun yaşanması ile başlayan tartışmalar hükümeti bu noktaya getirdi. Tabi ki Ukraynalılar sorunun parçası değil, olmadılar da. Onlara göçmen değil aileden bir misafir muamelesi yapılıyor. Kralın saraylarından birinin onlara tahsis edildiğini bilmek yeterli sanırım. Bizde ise göç ve göçmen hadisesi politik malzeme olarak kullanılmaya ve gerçeğinden koparılarak, beyin damarları ya tıkalı ya da daralmış faşistlerin toplumu germek ve muhtemel bir kargaşaya zemin hazırlamak için sarıldıkları bir dikenli tele dönüşmüş durumda. Tam bu noktada unutulmaması gereken acı gerçeğin “hepimizin aslında dünyada göçmen olduğ

Türkiye, Fransa olmaz, olamaz

  Ülkemizde Fransa’da yaşananları medyadan takip edenlerin tepkileri ve akıllarına gelen sorular kendi veritabanları veya bir başka deyişle, bilinç altlarını ortaya çıkaran varsayımlar üzerine bina ediliyor. Fransa’da göçmen çoğunluğu teşkil edenlerin, özellikle Cezayirliler başta olmak üzere, Afrikalı ve Müslüman olduklarını ve Fransız sömürge düzeninin halen işlemeye devam eden çarklarını biraz da olsa bilenler, bir kısmı açıktan bir kısmı da içten içe oh çekerek olayları izliyorlar. Bir nevi rüzgar ekenlerin fırtına biçtiği gerçeği ile karşılaşan Fransa’nın aslında çok da yeni olmayan bu tür ayaklanmalara ara ara maruz kalmasının temelinde, sadece ülkelerini sömürerek bu Cezayir halkını ve nesillerini göçmen durumuna düşürmeleri değil, ikinci hatta üçüncü sınıf vatandaş muamelesine maruz bırakmaları da oldukça ağır bir etken olarak karşımızda duruyor. Bir diğer yanda ise ırkçılığı, faşistliği ve göçmen düşmanlığını kendine dünya görüşü olarak benimsedikleri için, kendi ülkelerinde o