Kayıtlar

Çocuk etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Herhangi biri ile her şeyi

Resim
Olaylara ve insanlara biraz fazla bencil bakıyoruz. Değerlendirmelerimiz ve davranışlarımız da bu bencilliğe göre şekilleniyor. Kendi bakış açımız ve görüş kapasitemizi esas kabul edince, bizden başkasının ne dediğinin de ve aslında ne düşündüğünün de bir değeri kalmıyor. Bizim için ciğer paresi, gözümüzün içi, gönlümüzün sultanı, başımızın tacı olan birinin ya da bir şeyin; bir başkası için sıradan ve herhangi biri olabileceği gibi, dikkate değer bir olay bile olmaması mümkün oluyor. Kalabalık bir şehrin, günde binlerce hastanın ve yakınlarının gelip geçtiği büyük bir hastanesinde, birkaç dakikada bir hasta muayene etmek zorunda olan bir doktor için; her gelen hasta herhangi biridir. Rutin işini yapar, biraz enerjisi varsa birkaç espri ya da gülümseme ile gönül bile alır ama neticede kapıyı gösterir. Halbuki o hasta erkek ise, kim bilir kimlerin sırtını dayadığı yıkılmaz kaledir de onun sarsılması kimlerin ciğerlerini titretir bilinmez. Kadınsa, kimlerin annesidir, a

Unuttuğumuz işgal ve dahası

Resim
Bundan çok değil 100 yıl kadar önce bu topraklar büyük bir işgal yaşadı. İşgalin nasıl bir şey olduğunu yaşayan nesil aramızdan çekileli çok oldu. Bizim gibi birinci ağızlardan dinleyenler de yavaş yavaş azalıyor. Dedemin İngiliz esareti sonrası Yemen’den Antep’e yürüyerek dönüş hikayesini dinlemek çocukluğumun en efsane akşamlarını süslerdi. Sonra ninemin küçük bir kız iken Fransız ablukası altındaki Antep’e giriş-çıkış hatıralarını, köylünün erzaklarını düşmandan korumak için mağaralara saklamasını dinledim hep. Ninem şöyle anlatırmış anneme: “Açtık, yokluk vardı, kıtlık vardı. Antep’e alışverişe giderken Fransız kontrol noktasında aranıp geçerdik. Bir seferinde nöbetçi komutan bize jest yapıp, ekmek arasında haşlanmış et dağıtmıştı. Ne yapacağımızı bilmeden elimizde beyaz un ekmeği ve arasında mis kokulu sıcak et haşlama ile ilerledik. Onların bizi görmediği bir noktaya gelince annem; ‘etleri yol kenarına dökün ama ekmekleri yiyebilirsiniz’ demiş. Zira etlerin helal

Suçu adında saklı olanlar

Resim
Derin bir nefes alıp yutkundu yaşlı muhacir ve iç çekerek konuştu: -           Bizim atlarımız, camızlarımız vardı. Arı kovanlarımız, geniş otlaklarımızda sürülerimiz vardı. Yoğurdumuzun da balımızın da tadını gayri müslim komşularımız da bilirdi. Kalabalık ailemiz, akraba gibi komşularımız ve uzak ya da yakın ama hepsi birbirinden candan akrabalarımız vardı. Bu derin hüzünler ve yaşlı bağırlarda kabuk tutmuş yaralar gibi, dokunulduğunda kan akan hatıralar aslında ne ona özel ne de bu çağa. Mekke’yi terk eden Nebi(sas)’in iç geçirerek: -           “Beni çıkartmasaydılar, ben seni terk etmezdim” deyişi. Yıllar sonra, yine çıktığı gibi boynu bükük bir geri dönüşle, hakim ve fatih olarak girdiği şehrinde, nereye konaklayacağını, evine mi gitmek istediğini soranlara: -           “Bize evden, barktan bir şey bıraktılar mı ki” derken, kelimelere yüklenebilecek en ağır hüznün, sıcak kumları üşüttüğünü hatırlayalım… Mekkelilerle Medinelileri, aynı kandan gelen

Gülümseyin, melekler çekiyor

Resim
Hemen hepimiz en kötü devirlerden birine denk geldiğimizi söylüyoruz. Hatta bize kalsa dünya kurulalı beri daha beteri görülmemiş bir çürüme ve kokuşma ile karşı karşıyayız. Bu konuda fertlerin ve toplumların, dünya ve ahiret saadetlerine dair birtakım endişeleri olan her birimizin de kendi çapında çıkış yolları ve kurtuluş çareleri var. Okuduğum ve dinlediğim bütün ilahi metinler, -Kur’an ve sünnet başta olmak üzere– insanın yaratılış temellerine yani fıtratına döndüğü ve ona çizilen sınırlara uygun yaşayabildiği ölçüde; ideal, sorunsuz ve belki de kâmil insan olabileceğini anlatır. Yaratılışımızda var olan ancak sonraları birilerinin yönlendirmesi ve zorlaması ile bozulan şey ahlaktır. Ahlak kelimesinin Türkçe karşılığı da zaten yaratılışına en uygun hareket demektir. Çocuk masumiyeti dediğimiz şey, bozulmamış fıtrattan ibarettir. İnsanları öyle ya da böyle umumi ahlaka ve kurallara uygun yaşatabilmek, toplumları bunun dışına çıkıldığında felakete sürükleyen günah ve ifsat

Yalan helak sebebidir

Resim
İnsanız, pek çok eksiğimiz hatamız var, olacaktır da. Mükemmel olan sadece yaratılışımız, ondan sonrası bize kaldığı için, pozitif ya da negatif gelişmeye açığız. Melek değiliz, şeytan da olamayız. Ancak meleklerden ve şeytanlardan bazı hasletler alabilir, bunları temsil etmekle kalmaz, yayabiliriz. Bunların neler olduğunu veya olabileceğini az-çok herkes bilir. Bilmek yetmez bazılarımıza, bir de çevremize aktarırız. İyi ve hayırlı hasletler kadar sıradanlaşan ve neredeyse günümüz insanının artık kötülükten saymadığı, oysa belki de kötülüklerin temeli olan bir hastalıktır, yalan. İnsan fıtratının kabulde yani normal görmekte en çok zorlanacağı ama zamanla benimsenip sıradanlaşan ve neredeyse onsuz işimiz kalmayan bir zehir. Bedene zehir verildiğinde kaybolan hisler gibi; yalan da ruhun fıtri, temiz ve güzel hasletlerini ortadan kaldıran bir beladır. Herhangi bir yalanı “korkunç” bir rahatlıkla söyleyen ve savunabilen insanlar beni dehşete düşürüyor. Sebep olacakları felake

Çocukları öldürmeyin!

Resim
Dünya kurulalı beri herhalde en kadim çağrılardan biridir bu; çocukları öldürmeyin efendiler! Size düşman olan bir halkın çocukları da olsalar, sizin nefret ettiğiniz bir milletin evlatları da olsalar, yurdunuza ihanet edenlerin çocukları da olsalar, akil-baliğ olmamış çocukları öldürmeyin… Yeryüzü şehirlerinin anası Mekke’de, şirkin ve zulmün kol gezdiği devirlerde, insanlara İslam’ın ilk çağrılarından biri de bu idi; çocuklarınızı geçim korkusu yahut kız oldukları utancıyla öldürmeyin! Devirler değişti, nesiller değişti ancak bu basit vahşet değişmedi. Bütün zalimler çocuklara el uzattılar, bütün hainler çocukların dirilerini de ölülerini de kullandılar. Yakın geçmişte Suriyeli göçmen çocukların cesetlerinin kıyılara vurmaya başlaması ile yeniden çocuklar insanlığın gündemine girmeyi başardı. Kendi ülkelerinde, sokaklarında güven içinde koşuştururken tepelerine bombalar yağdıran müstekbir zalimlerden bahsedilmeden, anne-babalarını yok eden katil sürülerinden hesap sorulmadan,