Kayıtlar

İyilik etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Taş yerinde ağır

Resim
Adalet ve dürüstlüğün alametinin doğru tartmak olarak görülmesi boşuna değildir. Neticede ahiret aleminde de bir tartının kurulacağına olan iman ve hatta korku bizi düzelten, kontrol eden ve kararlarımıza yön veren bir bilgi olarak sinemizde yer almaktadır. Bilincimizin altında ve üstünde, önünde ve arkasında, sağında ve solunda bu gerçeklikle yoğrulan ruhumuzun; dünyaya bakışında da hep bir terazi gibi denge gözetme, almak ya da satmak için tartma, sevmek ya da kızmak için mukayese etme, beğenmek ya da yüz çevirmek için ölçüp biçme hasleti vardır. İyiliğin salt iyilik olması yetmez, bir terazi kefesine koymak isteriz. Kötülükte öyle, kötülük olması tamam ama acaba ne kadar kötü diye bir mukayese etme ihtiyacı ister istemez duyarız. İyiliğin kendinden öncekilere izafesinde gururlarımız için bir beis yoktur, zira iyi bir yol açanların ardından ve izinden devam etmekten kimse gocunmaz. Tabi, illa da ben bir yol açtım, sevdasına düşecek kadar mağrur değilse. İyilerin ve iyiliğin

İyilikte yarışmanın kuralları

Resim
Hayat, herkes için bir yönüyle yarıştır. Birileri hayatta kalmak için koşturmakta, diğerleri yaşadıkları hayatı daha da keyiflerine uygun hale getirmek için çırpınmakta yarışırlar. Kötülükte yarışanlar olduğu kadar, biz Müslümanlar gibi iyilikte yarışmakla emir olunanlar da vardır. Ancak bu emrin, bir koşunun başlangıç düdüğü gibi olmadığı, ortada rakiplerin birbirini geçerek daha büyük ödül almak gibi bir dertleri olmayacağını hemen en başta söyleyerek söze girelim. İslam’ın iyilikte yarışma anlayışında, en azından sıradan bir maraton kadar kurallar ve takip edilmesi gereken yollar var. Neticede ödüller var ancak sıralama bitiş noktasına en önce gelene göre değil, kalbindeki ihlası en sağlam olarak iyilik edene göre belirleniyor. İçine enaniyet, kibir ve minnet gibi zehirler katılmamış iyilikler, her halükarda sahibine birincilik getiriyorlar. Kalplerdeki niyet ise, yarışa kabul edilmenin ön şartı: Allah(cc) rızasından başka bir maksatla iyilik edenler bu yarışa katı

Başkasının iyiliğini istemek

Resim
Aklı başında, şuuru yerinde, dünyayı az da olsa bilen, ahiretin varlığına inanan ve Rabbini az da olsa tanıyan, normal bir insan için; kendi iyiliğini istemek, kendisine dünya ve ahirette fayda sağlayacağına inandığı işler ve meselelerle uğraşmaktan daha doğru ve güzel bir yol yoktur. Kendi aleyhine yanlışlar işlemekte olan birine çoğu zaman, “aklını kaybetmiş, kafayı yemiş” yakıştırmalarıyla bakar, “vah tüh” diye acır veya “ahmaklığının cezasını çeksin” der geçer gideriz. Kendimizden geçemediğimiz benzer durumlarda ise; ya öfkemizi en müsait durumda olan bir başkasına kusup rahatlama yolunu seçer ya da kendimizle yüzleşip, bir daha böyle bir yanlışa düşmemek namına kararlar alıp, tevbeler ederiz. Konu başkalarının iyiliği olunca, İslam bizden bu konuda da kesin ve net bir duruş bekler. Temel çıkış noktamız, bize düşmanlık edenlerin bile iyiliğini istemektir. Yani iman etmelerini, düzgün bir hayat yaşamalarını, dünyada ve ahirette iyilerden olmalarını istemek. Bunun sıral

Fitne ölümden beterdir

Resim
Dünyadır; gelinir ve gidilir, doğulur ve ölünür. Ardından bir iz bırakılır. Yaşarken de öldükten sonra da, insanlar bıraktıkları izlerle bilinir. İyiler iyi iz, kötüler kötü izler bırakır. İyiliğin yolu tektir ve sabittir, bundandır iyiler tek iz bırakır demem; kötüler için metot ve yol çoktur, onlar izler bırakırlar bu yüzden. Bir de izinden yürünecek kadar kalıcı izler bırakanlar olur. Yine iyiliğin izi tektir; Adem(a) ile başlar ve evlatları, peygamber olan ve olmayan iyiler eliyle kıyamete kadar taşınır. Derindir bu yüzden iyiliğin izi, karıştırılması, kaybolması mümkün değildir. Silinmesi düşünülemeyecek kadar sağlam bir izdir, iyiliğin bıraktığı. İyiliğin temeli, tevhit ve adalettir, gerisi bunların süsü… Kötülerin izleri karmaşık ve siliktir; tıpkı kötülük gibi yaygın ama zayıftır izleri de. Her yere ulaşabilir, bir dönem baskın ve üstün görünebilir ancak bunlar hep geçici sihirler gibidir; bir Musa’nın çıkıp asasını atmasına kadardır varlıkları. Her biri b

Merhamet Sadakadır

Resim
Toplumlar devasa birer yapı gibidirler; temelleri, duvarları, çatısı, iç teşrifatı, dış süslemesi, mutfağı ve hatta ahırı olan bir yapı. Aklınıza gelen her parçayı ekleyebilirsiniz. Hapishanesi, hastanesi, kütüphanesi de olan kocaman bir tek yapı. Temelleri hayatın olmazsa olmazları ile atılan bir yapının, duvarları halkların gelişme ve çoğalmalarıyla yükselir. Çürük tuğlalar, eksik malzemelerle inşa edilen duvarların ne sıcaktan ne soğuktan korumadığını herkes bilir. Hatta en ufak bir sarsıntıda ilk önce bu duvarlar yıkılır. Yine de eğer sağlam kirişleri varsa binamızın ayakta kalır bir şekilde. Kırık dökükte olsa dikilmeye eder. Bir şekilde her bir katı, her bir duvarı birbirine bağlıdır, bağlanmayan o yapıdan sayılmaz zaten. Olsa olsa müştemilat olur. Arada bir kullanılan ama çoğunlukla uzak ve sevimsiz. Toplumumuzun hayatta kalmasını temin eden kanı hakim zihniyetin bakılına göre şekillenir. Kapitalist bir sistemde yapıları ayakta tutan para iken, komünistlerde devlet

İyilik İslam’ın şiarındandır

Resim
Her ferdin ve her düşünce sisteminin bir iyi ve iyilik tarifi vardır. Neticede insana ve dünya düzenine dair bir şeyler söyleyen ve bir hedefi, gayesi olanın mutlaka temel daveti, temel fikri, temel sözü iyilik üzerine olmak zorundadır. Aksi halde çağrısına cevap bulma ihtimali kalmaz. Öyle ya, baksanıza dünyanın en kötü yönetimleri ve en azılı fikir sistemleri bile insanların iyiliği için ortaya çıktıklarını iddia ediyorlar. Hiçbir zalim; salt kötülük için zulmettiğini söylemedi, ona sorulduğunda iyiliğin onun yaptığı olduğunu söyledi hep. Haccac, sahabelere ve sahabe evlatlarına zulmederken, Kabe’ye mancınıklarla taş atıp yıkarken bile yaptığının iyi olduğunu söylüyordu! Karun’a kalsa, elindeki bütün ve saltanat onun kendi emeğinin sonucuydu ve kimseyle paylaşmasına gerek yoktu ve o aslında iyi bir adamdı! Çok eskilere ve uzaklara gitmeye gerek yok! Önce Rusya sonra Amerika, Afganistan’ı yıkarken ve Irak’a demokrasi yağdırırken hep iyilik iddiasındaydıla