Kayıtlar

Irak etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Mukaddes devletler dünyası

Resim
İnsanlık tarihi boyunca tartışmaları, kavgaları ve savaşları tetikleyen en önemli sebep olarak kimin idare eden, kimlerin edilen olduğunu tayin etme meselesi olduğunu söyleyebiliriz. Dindar ya da seküler hemen herkesin, devletin gerekliliği ve önemi hakkında hemfikir olduğu da ayrı bir gerçek olarak tarihe yazılmıştır. Kendi yaşam tarzını güvende tutmak ve dahası yaymak, hakim kılmak gibi hedeflere ulaşmak için de devlet gücü hep gerekli görülmüştür. Geçmişin değişik dönemlerinde adalet ve merhametle idare edilen devletlerde, farklı hayat tarzlarının emniyet içinde yaşayabildikleri de olmuştur. Bunların İslami modelleri, yakın devirlere kadar uygulanmış ve hepimizin az-çok bildiği; çok uluslu, çok dinli ve çok kültürlü toplumlar kurulmuş, insanlar dilleri, dinleri ve nesilleri konusunda bir endişe taşımadan hayat sürmüş hatta milletler varlıklarını muhafaza edip bugünlere kadar gelebilmişlerdir. Yüzyıllar boyu Osmanlı hakimiyeti altında kaldıkları halde, her yönüyle kül

Mezhep Savaşı

Karşıt propağanda diye birşey vardır; düşmanlarına yaptırmak istediğin şeyi öyle bir desteklersin ki ‘bunu yapalım’ derler  ya da kendi yaptığın şeyi öyle kötüler, öyle güzel gizlersin ki düşmanlarına ‘bunu yapmayın’ diyebilecek kadar! İşte tam da bu duruma uygun bir örnek yaşıyoruz. Hem de yıllardır... Eli kalem tutan ve ağzı laf yapan bazı ağır abiler hemen her konuyu dönüp dolaşıp mezhep savaşı korkusuna getiriyorlar. Bu korku sadece onlarda mı var yoksa bizde böyle bir korku oluşması için mi yaparlar sorusunu geçerek irdelemeye devam edelim. Bu kalem ve kelam erbabı özellikle ve mutlaka bir ‘İslam Birliği’ hayaline sahiptirler. Onların hayalindeki bu birlik ne hikmetse İran olmadan ya da diğer bir deyişle şia olmadan olamaz. İslam Birliği’nin nasıl bir ütopya olduğunu anlamak için onların hayallerindeki birlik üyelerine, siyasi durumlarına ve islamla ilgilerine bakmak aslında yeterli olsa da bu onlara yetmez, illa da olsun diye bilye oynayan çocuk mızmızlığıyla bu hayale he

Musul Usulü

Tarihin tekerrür ettiği iddiası belki de insanların kendi gafletlerini, unutkanlıklarını dahası hatalarını mazur gösterebilmek için ortaya koydukları bir sözden ibarettir. Tekrar eden tarihi süreçlerin benzer dinamiklerin planlı ya da plansız yanyana gelmeleriyle oluşması bize bu konuda yol gösterebilir. Ve tabii ki dünyalık sebeplerin aynı şartlarda meydana gelmesi durumunda sonuçlarının değişmediği de sünnetullah olarak karşımıza çıkar. Yaklaşık 100 yıl önce, büyük bir yenilgi ve dağılma yaşamış İslam coğrafyası bugün yine yarınların ne getireceğini pek kestiremediğimiz bir zaman diliminden geçiyor. Halihazırdaki enkazın henüz toplanmamış olması yani Osmanlı’dan sonra ne sağlam bir siyasi ne de güçlü bir toplumsal yapı ortaya koyamadığımız bir vakıa! Halen 100 yıllık yaraların kangren olmuş çürüklerinin acılarını çekiyor ve düşürüldüğümüz istila ve esaret sarmalından çıkma hususunda ciddi bir diriliş gösteremiyoruz. Yakın coğrafyalarımızda yaşanan savaşların bizi etkilememes

Kerbela; ifrat ve tefrit

İslam tarihinin en mustesna kısmını oluşturan Risalet ve Raşid Hilafet dönemleri sonrasında yaşanan vahim olaylar mecburiyetler dışında pek ilgilenmediğim daha doğru bir ifade ile kaçtığım bir konudur. -San'a'dan Hadramevt'e bir kadının Allah'tan başkasından korkmadan yolculuk edebildiği- dönemin Mekke'nin en zor günlerinde müjdelendiği gibi yaşandığı zamanların hemen ertesinde, yalnız cihad için bilenen kılıçların Uhud'da bir kayaya vurularak paralandığı örneklerin de bulunduğu zor zamanlardır o yıllar... Ömer(ra)'in minberden şehadet dilediği ve buna mihrabta ulaştığı, Osman(ra)'ın kanının mushafa döküldüğü, Ali(ra)'nin bir zamanlar kendi şiasından olanlarca katlediği zamanlar... Osman(ra) döneminde başlayıp Ali(ra) döneminde devam eden fitne ateşi Hasan bin Ali(ra) ve Abdullah bin Zubeyr(ra) gibi Medine'nin güzide evlatlarını da yakmıştı. Ehli Beyt, ümmetin tüm muhabbetine ve hürmetine rağmen katledildi. Kerbela vakası sırasında tarihçil