Kayıtlar

Temmuz, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İyi günde ve kötü günde...

  Hayatın getirdiği şartlar ve sahip olduğumuz imkanlar nispetinde sürekli birbirimizle münasebet halinde olmaya mecbur edilmiş canlılarız. Hatta herkesten uzaklaşıp yalnız başına bir köşeye çekilerek yaşayan nadir kişilere, biraz kafası kırık gözüyle bakarız. İşte bu düzende, iyi ya da kötü zamanlarımızda, hastalıkta ya da sağlıkta, mutlulukta ya da hüzünde hep birileri bizimledir. Bunlardan bir kısmı gönüllüdür, aile ve akraba gibi. Her koşulda yanımızda durmaları beklenir. Bir kısmıı ise profesyoneldir ve bize sunduğu yakınlık bir ücrete tabiidir. Aile ve yakınlarımızın sunduğu gönül dolusu yakınlığı istismar etmek ne kadar abes ise, profesyonel hizmet veren kişileri de aile yerine koyarak aynı özveri ve içtenliği beklemek de o derece gereksizdir. Bu girişten sonra sözü sağlıkçılara ve gündeme gelen saldırı, şiddet ve kavgalara getirmek istiyorum. Önce şu konularda bir anlaşalım: Doktorlar büyücü değildir ve dokunduklarına şifa veremezler. Esasen böyle bir şifa metodu da ancak ilkel

İnsandan geriye kalan hatıra

  İnsan evladı dünyaya geldiği andan, terki diyar ettiği zamana kadar hayattadır. Bir hayat sürer ancak ne kadar yaşar ya da yaşamaz, orası kişiden kişiye değişir. Ömür dediğimiz şey, nefes alıp vermeye devam ettiğimiz zaman dilimini kapsarken, kendimizin bile yaşadık diye hissettiğimiz süre, bundan çok kısadır. Uykuda hayattayızdır ama rüyadan başka bir şey yaşayamayız. Boş boş uzaklara dalıp gidenler de hayattadır ama yaşadıkları bir şey yoktur. Ömrünü sair canlılar gibi yeme, içme ve benzeri ihtiyaçları görmekten ibaret bir süreçle geçiren herkes de hayattadır ama yaşadığı söylenemez pek. İnsanı değerli kılan, yaşadığı hayata bir anlam kazandıran, iç dünyası dediğimiz ruhunun sükûnetini sağlayan, gönlünün huzurunu temin eden şey; diğer insanlara ve mahlukata ve hatta genel adıyla aleme ne kattığı ne fayda sağladığı ne kadar birilerini mutlu ettiği ile alakalıdır. Hiç kimse tek başına ve sadece kendisi için yaptıkları ile yerleşik bir huzurun, neşe veren bir mutluluğun sahibi olamaz.

İnsandan geriye kalan hatıra

  İnsan evladı dünyaya geldiği andan, terki diyar ettiği zamana kadar hayattadır. Bir hayat sürer ancak ne kadar yaşar ya da yaşamaz, orası kişiden kişiye değişir. Ömür dediğimiz şey, nefes alıp vermeye devam ettiğimiz zaman dilimini kapsarken, kendimizin bile yaşadık diye hissettiğimiz süre, bundan çok kısadır. Uykuda hayattayızdır ama rüyadan başka bir şey yaşayamayız. Boş boş uzaklara dalıp gidenler de hayattadır ama yaşadıkları bir şey yoktur. Ömrünü sair canlılar gibi yeme, içme ve benzeri ihtiyaçları görmekten ibaret bir süreçle geçiren herkes de hayattadır ama yaşadığı söylenemez pek. İnsanı değerli kılan, yaşadığı hayata bir anlam kazandıran, iç dünyası dediğimiz ruhunun sükûnetini sağlayan, gönlünün huzurunu temin eden şey; diğer insanlara ve mahlukata ve hatta genel adıyla aleme ne kattığı ne fayda sağladığı ne kadar birilerini mutlu ettiği ile alakalıdır. Hiç kimse tek başına ve sadece kendisi için yaptıkları ile yerleşik bir huzurun, neşe veren bir mutluluğun sahibi olamaz.