Kayıtlar

Ocak, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Şehrin birlik sorunu

  Dünyadır burası; bugün kar yağar yarın güneş açar. Allah’ın koyduğu düzen bize rağmen işler. Felaket sandığımız rahmet olur, rahmet diye sevindiğimiz imtihan. Burada işlerin hep yolunda olması diye bir ihtimal yoktur!Dünyadır, yani yükseklerden inilen bir alçaklık, cennetlerden inilen bir süslü çukurdur. Her şeyin istediğimiz gibi olma ihtimali olan tek yer cennettir. İşte bu dünyada, işleri zorlaştırmakta, düzeni yolunda gitmeyecek kadar karmaşık ve gereksiz kurgulamakta, üstümüze yoktur. Şehirlerimizin birer valisi ya da kaymakamı vardır mesela, birer de belediye başkanı. Görev alanları kanunlarla belirlenmiş olsa da, nihayetinde aynı sokaklarda aynı insanlarla muhataptırlar. Kar vilayete de belediye de aynı oranda düşer. Vatandaş ise çoğu zaman, kimden ne beklemesi gerektiğini ve kime neden dolayı kızacağını karıştırır. Haklıdır çünkü halktır ve kağıtlarda yazanları çok da bilmez. Aslında vali, belediye başkanının amiridir ancak biri atandığı diğeri seçildiği için, bir türlü denge

Kara kar yağdı, kara güneş doğdu

  Sözler ve kelimeler, konuşmalar ve anlaşmalar hatta anlaşamamalar, tumturaklı laflar ve dümdüz anlatılan meramlar. İnsanlar ve duruşlar, kişiler ve olaylar, konuşmalar ve susmalar! Yağan karlar ve gürleyen gökler, kapanan yollar ve öfkelenen yolcular. Politik hesaplar ve rekabetler, kızgın kitleler ve soğuk havalar. Oh olsunlar ve vahlar, kahkahalar ve gözyaşları… İnsanlar donuyor ey, insanlar üşüyor, çadırlar taşımıyor karları ve taşımıyor zor zamanda bir şehrin halkı, çadırların tepesinde tepinen politikacıları. Aidiyet ve hamiyyet duygularının en hızlı ortaya çıktığı zor zamanlarda bile kişisel hesabının peşinde olan politikacı haindir, ondan memlekete fayda gelmez. Felaketten menfaat devşirenden daha zalim kim olabilir? Düşenin düşüşünden, yarası kanayanın kanından, ciğeri yananın acısından beslenenden daha canavar kim vardır? Kara kar yağıyor bugün, yarın kara güneş de doğar. Zihni kara insanların beyaz karları kapkara görmesi, pırıl pırıl güneşin aydınlatamadığı bakışların olma

Az hırs çok vefa

Kişilik, kimlik ve imkanlarımızdan bağımsız olarak, her birimiz kendi çapımızda sürekli bir şeyleri elde etmeye, elde ettiklerimizle yetinmemeye ve hep daha fazlasını istemeye programlanmış robotlar gibi yaşıyoruz. Akıllı süpürgelerin haritasını çıkarttıkları evde, kararlılıkla dolaşıp sürekli çöp toplamalarına benzer bir hayatımız var.  Şehrin haritası, iş ve ev arasındaki yollardan ve biraz da yemek mekanlarından oluşuyor. Hadi buna Antep usulü piknik alanlarını da ekleyelim ama onlar da neticede yemek mekanlarına dönüşmüş durumda. Bu tekdüze yaşantının, maddi getirilere hedeflenen modern hayatın bize dayatması olduğunu tefekkür etmeye zamanımız yok.  Müslümanların hayatını vakitlere ayarlayarak, an be an programlayan ve bunu bir eğitim metodu olarak kullanan İslam, hayatımızda kapital kısımlardan ona ayırdığımız kaçamaklar kadar yer edinebiliyor ancak! Bu bizim; varlık ve gücümüzü, hürriyet ve adalet fikrimizi, geçmiş ve gelecekle bağımızı, huzur ve mutlulukla alakamızı sağlayan, ku

Kurtuluşu idrak etmek

Modern hayatın en yaygın geleneklerinden biri haline gelen, tarihi olay ve kişileri bir şekilde anma alışkanlığı, ciddi boyutlarda bir sömürüye ve şuursuzluğa yol açar hale geldi. Sürekli birilerinin doğumunu ve ölümünü anmaktan, zaferleri yad etmekten, günleri kutlamaktan dolayı artık insanlar için bu özel günlerin bir anlamı kalmadığı gibi, kasıtlı ya da kasıtsız örtülen detaylar, törpülenen hassasiyetler sebebiyle, gerçeklikten uzak bir efsane gibi hatırlanıp hatta bir sinema filmi izleme rahatlığıyla geçiştirilen günlerle ve anmalarla doldu hayatımız. Bu yoğunluk içinde geçtiğimiz haftalarda 100. yılını idrak ettiğimiz Gaziantep’in kurtuluş hikayesi, üstlerine petrol dökülen balıkçıllar kadar bir vurguyla kutlandı. Petrolü kimin döktüğünün bile söylenmediği bir kurtarma operasyonundan bahseden haber bülteni spikeri duygusuzluğu ile hazin bir işgal ve onurlu bir direniş, bir tür masal gibi anlatıldı. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, neslimizin gönül ve ruh dünyasını inşa etme fırsatları

Hayvan sevgisi mi hayvana tapınmak mı?

  Tarih boyunca çok dengesiz insanlar gördü dünyamız. Çok tuhaf işleri normalleştiren insanlar oldu. Bunlar bazen fert planında kalsalar da, topluma mal olan saçmalıkların olduğunu da yazıyor tarih. Mesela psikolojik rahatsızlıkları olan kadınların canlı canlı ateşe atılmasını çok normal gören bir tarihi yaşadı bugünün çok medeni ve gelişmiş Avrupası. Ya da saltanat ve zenginlik başkasına gitmesin diye aile içi evlilik uygulaması nedeniyle yok olan hanedanlar geldi geçti, Avrupa’nın küçük topraklarından. Aradan geçen bunca zaman sonra, şimdi aynı Avrupa hayvanların insanlarla eşit haklara sahip olduğunu savunmayı normalleştirdi. Çocuk yerine köpek beslemeyi güzel göstermeyi başardı. Bu tuzağa düşenlerin zaten nesil sahibi olmayı hak etmeyecek kadar aptal olduklarını düşünmüş olabilirler, kim bilir… Evlerini hayvanlarla paylaşmayı medeniyet ya da gelişmişlik olarak sundular ve bizim aramızdan da bol miktarda taklitçileri oldu. Avrupa’da sabahın çok erken saatlerinde Müslümanlar camiye n