Kayıtlar

İnsan etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Hep insan kalıyoruz

Resim
  Yeryüzünde kaç bin çeşit canlı olduğunu araştıra dursun bilim ehli, her gün yeni bir tür daha keşfetsinler. İnsan aklının ermediği, elini yetmediği, gözünün görmediği uzaklarda ve derinlerde daha kim bilir kaç yaratık hayat sürüyor, bilinmez. Ama bilinen ve değişmeyecek olan bir gerçek olarak; bizi Allah(cc) insan olarak yarattı ve bu kıyamete kadar böyle devam edecek. Neslimizden gelenler de bizden öncekiler gibi insan olacak. Ulaştığımız bilgiler, gittiğimiz yıldızlar, isim taktığımız galaksiler, indiğimiz derinlikler ve çıkardığımız madenler hatta geliştirdiğimiz üstün teknolojiler de bu gerçeği değiştirmeyecek ve biz hep insan olacak kalacağız. Bu hakikatin, varlıkların kendisi için yaratılmış olmasının verdiği bir üstünlük hali ve hissi varsa da; hata ve isyan gibi pek makbul olmayan yanları da bulunuyor. İnsan olmak demek; hata etmek, yanılmak, eksik kalmak, gücü yetmemek, yetişememek, geç kalmak, eli ermemek anlamlarını da beraberinde getiriyor ve bize hiç sormadan küfem

Durmak yok olmaktır

Resim
İnsanın bildiği her şey bir göç serüvenine sahiptir. Uzay dediğimiz sonsuz derinliğin ve sınırsız karanlığın içinde, büyük ve muhteşem bir göç yaşanır. Samanyolumuz uzayda, galaksimiz samanyolunda, güneş sistemimiz galaksimiz içinde, dünyamız güneş sistemi içinde sürekli ve hiç durmayan bir yolculuk yapar. Durmak veya sabit kalmak gibi bir seçenek ya da şansımız olamaz; durmak yok olmak demektir. Dünya dursa hayat biter; güneş ya da galaksimiz ya da samanyolumuz duracak olsa da sonuç aynı olurdu. Yaşamın devamı için harekete, yolculuğa, göçe mecburuz. Bu makro göçün yanında, içinde yaşadığımız dünyada bulunan tüm varlıklar da bir göç serüveninde oradan oraya sürüklenir dururlar. Çöllerde kumlar, denizlerde sular göç eder. Dağlarda ya da ovalarda tohumlar göç eder. Vahşi hayatın halen devam ettiği savanalarda sürüler göç eder. Durmak veya sabit kalmak gibi bir seçenek ya da şansları yoktur; durmak ölmek demektir. İnsanlığın dünya üzerindeki macerası da göç il

Bilal'in akrabalarını seviyoruz

Resim
Tarih okuyor ya da dinliyorsak veya en azından seyrediyorsak; olayların bir şekilde benzeştiğini ve tarihin aslında tekrar ettiğini, isimlerin ve zamanların değişmesine rağmen olayların ve sonuçların aynı olduğunu fark edip, “ha evet doğruymuş, tarih tekerrür ediyormuş” diyoruzdur. Neticede dünyanın kaderinin akışı içinde insanın olayları etkileme gücünün sınırları belli olunca, bir de bunlara insani zaaflar ve hırslar eklenince değişecek pek bir şey kalmıyor aslında. Velakin, genel itibariyle tekrarlanmasına rağmen ibret alınması konusunda tekrarın pek az seviyelerde kaldığını da hemen hepimiz söyler dururuz. İbret alınsaydı tekrar eder miydi sorusunun cevabı; “evet yine de tekrar ederdi” olacaktır. Ya da insanoğlu bu, ibret alanların tarihin akışına etkisi ne kadar olacak ki? Değişmezdi bir şey ve tekrarları izler dururduk. Gerçi sıkıntı yok, biz tekrarları izler ya da yaşar gibi değiliz zaten; her gün yeniden aynı şeyleri yaşasak da, aynı heyecan ve merakla, aslınd

Taklit ve uyumda denge

Resim
Yaşayan bir örnek, çocukluğumuzdan itibaren hayatımızın hemen her devrinde bize önemli ve anlamlı geliyor. Bilinçsiz bir örneklik ya da rastgele seçilmiş bir uyumdan değil, bile isteye ve tercih ederek taklit etmeye çalıştığımız insanlardan bahsediyorum. Kendimizce iyi gördüğümüz kişi ya da davranışları farkında olarak ya da olmayarak içimize kazıyor, sonra da benzer durumlarda o beğendiklerimizle doldurduğumuz veri tabanımızdan ana uygun davranışlar seçiyoruz. Tabi aksi de mümkün; çirkin ve pis işleri görmenin de benzer bir kalıcı etkisi olabiliyor ama herhalde hiçbirimiz bu gibi örnekleri memnun ve mesut bir ruh hali ile taklit etmeyiz. Konu din ve diyanet yani dinin yaşanması olunca, bu taklit makamını seçmemiz daha bir farklı açı kazanıyor. Zira dinimiz için seçtiğimiz örnekler sadece dünyamızı değil, ahiretimizi de tayin edebilir. Pek çok kriter vardır ve bunların geneli ilim ve ihlas üzere bina edilmiştir. Zaten din hususunda örneklik etmenin asgari ve temel şartl

Hakların çatışması

Resim
İnsanların hayata bakış açılarıyla alakalı fikirlerinde oluşan değişiklikler kadar kendileri için varsaydıkları imtiyazlar da artıyor. Herkes kendince ürettiği bir vazgeçilmezler listesi üzerinden diğerlerinin saygı ve sınırları belirlemesini istiyor. “Bence bu, bana göre şu, benim için o” gibi başlama noktaları aslında sabit bir kör noktayı ifade ediyor. Bana göre böyle olan başkasına göre öyle olmayabiliyor. Ve o noktada tıkanıklık yani sosyal sorunlar başlıyor. Benlik duygusunun tavan yaptığı çağımızda, bunun tek sebebi ferdiyetçilik değil daha çok menfaatçilik olarak isimlendirilebilir. Üstelik bu hal artık yeni yetmelerin, ergenlerin ya da daha genel ifadesiyle yeni neslin değil neredeyse herkesin bir sorunu olarak büyüyüp gidiyor. Menfaat ve zevk temelli bir hak sistemi kurgusuna kendini kaptıran ve belki de bu saçmalığı savunabilmek için, körü körüne inatla sahip çıkılan bir dogmaya dönüştüren kafa yapısı, bir de üstüne normal insanlardan bu yaklaşımına saygı h

Sebeplere değil Allah’a inanmak

Resim
Takvimler, insanların birtakım planlamalar yapmak için kullandıkları ve zamanın akışına ya da olayların gidişatına etkisi olmayan hesap sistemleridir. Bunu belirtme ihtiyacına sebep olan serzenişleri duymuşsunuzdur. Pek çok insan, 2020 yılına sitemlerle başlayan cümleler kurmaktan değişik bir teselli buluyor. Oysa zaman takvimlerden bağımsız akmaya devam ettiği gibi, olaylar da takvimlerle alakasız olarak, Allah(cc)’in dünya için tayin ettiği kader çizgisinde cereyan ediyor. Bu sözlerin en vahim tarafı; Kadir-i Mutlak olan Allah(cc)’in ve O’nun tayin ettiği kaderin unutularak, yaşananları bir devre, bir takvime ya da sebep olan birilerine veya bir şeylere bağlamaktır. Oysa sebepler dünyaya Allah(cc)’in koyduğu kanunlardır. Bulutlar toplanacak ve yağmurlar yağacaktır. Yağmuru bulutun yağdırdığını zannetmek İslami açıdan gaflet ve dalalet olurken ,insani açıdan da bunca muhteşem deveranın kendiliğinden ve başıboş vuku bulduğunu zannetmek, zavallı bir ahmaklık olarak kal

Komploculuğun dayanılmaz kolaylığı

Resim
Hayat, insan için bir açıdan, bildikleriyle tecrübe ettiklerinin kesiştiği yerdir. Saf ve temiz fıtratların öğrendikleri doğrularla karşılaştıkları yanlışların tenakuzunu yaşarken hissettikleri şaşkınlığın telafisi genellikle yoktur. Telafi edilemeyen çıkmazlar tevil edilerek savuşturulur. Annesinden sevgiden başka bir şey görmemiş çocuğun, annesinin ilk kızgınlığında yaşadığı şok, belki de hayatının geri kalanında başına gelecekler için bir hazırlıktır. Tevili hemen yapılır; kızmıştır ama sevdiğinden… Sonra ilerleyen yıllarda, her kızanın sevdiğinden kızmadığını anlaması da biraz zaman alacak, hatta birileri bunu hiçbir zaman anlayamayacaktır. Bütün teviller bir çare arayışının meyvesidir denebilir. Gücümüzün yetmediği, değiştiremediğimiz, bizi çaresiz bırakan meselelerde teviller ve birilerine sorumluluğu ihale etme yolu her zaman açıktır. Geri kalmışsak, kesin düşmanlarımızın zalimliğindendir. Zayıf bırakılmışsak, coğrafyamızın kader oluşundandır. C

Toprak meselesi

Resim
Adam topraktan yetişen zeytin, topraktan beslenen hayvanlardan elde edilen sütle yapılan peynir, topraktan yetişen susam ve şekerle yapılan helva, topraktan yetişen üzümden yapılan pekmez, topraktan yetişen buğdayla yapılan ekmekle kahvaltısını yaptı. Topraktan yetişen çayını, topraktan yapılan cam bardağıyla içti. Sonra topraktan yaratan, toprakla yaşatan, toprakla öldüren ve toprakla diriltecek olan Allah(cc)’a hamd etti. Sonra topraktan yaratıldığımızı, topraktan beslendiğimizi, toprağa gömüleceğimizi, topraktan tekrar diriltileceğimizi nasıl idrak edemez insanoğlu diye şaşırdı kaldı. Dünya kurulalı beri toprağın; bağrına gömülen herkesi ve her şeyi kendine çevirdiğini, aslına döndürdüğünü, erittiğini ve aslında sakladığını ve zamanı geldiğinde tekrar dünyaya iade edeceğini unutmadan yaşamak gerektiğini düşündü. Kendi bedeni dahil, sahip olduğu ya da öyle sandığı ve kullandığı her şeyin aslında topraktan olduğunu görmemek için gözlerini kapatmasının bile yetmeyeceğini fark

Dinde aykırılık marifet değil fitnedir

Resim
Onaylanmak, takdir edilmek, sevilmek, tasdik edilmek gibi birçok insani duygumuz var. Zayıf yanımız gibi görünse de bunlar bizi toplum olarak yaşama hususunda destekleyen ve aramızdaki bağları koruyan duygular. Herkesten ve her şeyden müstağni bir kibir, ne kişiyi ne de toplumu iflah etmeyen kötü bir huydur. Yakınlıkların, akrabalıkların ve sair insani münasebetlerin dengeli ve seviyeli olması ideal toplumlar ve huzur içinde yaşayan fertler için temel kaidelerden biridir. Bu toplum hayatının bütün yönlerinde lazımdır. Devlet aygıtının işlemesinde de, komşuluklarda da, dini hayatın ikamesinde de olmazsa olmaz kuralımız, dengeli ve düzgün bir ilişki ağının kurulmuş olmasındadır. Devletin temsilci ve kanunlarına uymak, komşunun ya da akrabanın hukukunu gözetmek, dini temsil makamında bulunan şahıslara ve dini mukaddesata hürmet etmek, herkesin istediği huzur toplumunun oluşmasını sağlayacak temel kaidelerdir. Devletin hukuku çiğnenirse anarşi doğar, dinin hürmeti çiğneni

Takdiri ilahiden kurtuluş yoktur

Resim
Gelmiş ve geçmiş bütün aklı selim sahibi insanların şahitliği ve bilgelerin bildirmesi ile sabit olan, Adem(a)’dan Muhammed(sas)’e kadar indirilen vahiyle bize anlatılan, hayat ve dünyaya dair değişmez ve değiştirilemez en meşhur kanunu ilahi; her doğanın öleceği, her yeninin eskiyeceği ve topraktan gelen her nesnenin tekrar toprağa döneceğidir. Bu kaçınılmaz gerçekle yüzleşme noktasında; mümin ile kafirin, zalimi ile mazlumun, zengin ile fakirin bir farkı, bir ayrıcalığı, bir iltiması yoktur. Ölüm meleği illaki kapıları çalacak ve bazen tek tek, bazen de topluca, canları alıp Rabb’ine iade edecektir. Yeryüzünde izin isteyerek kapısını çaldığı tek insan Muhammed(sas)’dır, bir daha başkasından izin istemeyecek, haber vermeyecektir. Yine dünyanın sabit kanunlarından biri olarak; her ölüme bir sebep bulunacak, olmayana uydurulacak ve bir şekilde insanlık avunup gidecek, ta kendi kapısına gelinceye kadar bu gerçekle yüzleşmeyi hep erteleyecek, yüzleştiğinde de zaten her ş

Kültürel iktidarın temeli

Resim
Tarihin değişik dönemlerinde, “sünnetullah” gereği, zenginlik ve refah dünyayı dolaşıp durmuştur. Coğrafi konumlar ve sosyal şartlar elbette bir çok avantajlar sağlasa da; kalkınma ve ilerlemenin/gelişmenin temeli, güç ve adalet üzerine atılmıştır. Güçsüz adalet; toplumsal ya da uluslararası münasebetlerde belirleyici rol alamamış, sadece duygusal bir yoğunluk olarak kalakalmıştır. Adaletsiz güç; bir yere kadar zenginlik getirse de, refah ve saadet gibi asıl insani ihtiyaçları karşılamaktan çok uzak olduğundan, sonuç olarak zulüm ve baskı, dolayısıyla gerilik ve mutsuzluk üretmiştir. Dün ve bugün, refah seviyesi yüksek toplumlarda öne çıkan en belirleyici kıstas, adaletin ne kadar hüküm ferma olduğudur. Adalet seviyesi, bir açıdan dünyada iktidar olmanın kuralıdır. Çünkü iktidarlar halklarının desteğini almaksızın ayakta duramaz, dursa da; bir medeniyet, gelişmişlik ve adalet duygusu ile emniyet hissi veren devlet ve toplum oluşturamazlar. Dünyanın geri kalanına haksı

İnsan gerçekten basit biri

Resim
Neye kulak kesildiysek, bir diğerine sağırız; neye gözümüzü diktiysek, başka şeyleri bulanık görüyoruz; neye bağladıysak gönlümüzü, ondan gayrısına kapıları değil, pencereleri de kapatıyoruz. Hemen her konuda, önceliklerimize ve menfaatlerimize/faydamıza uygun olanlara takılıp, gerisini biraz hatta tamamen erteleyebiliyoruz. Sözlerimiz böyle, fiillerimiz böyle, dünyamız böyle, ahiretimiz böyle, akrabalığımız böyle, arkadaşlığımız böyle. Kapasitemiz bu kadar demek ki; bir nesneye odaklanabiliyoruz, gerisini baştan savma, üstünkörü, dostlar iş başında görsün hesabı yapıp geçiyoruz, çok şey söyler gibi konuşup susuyoruz. Büyük laflar etmeyi seviyoruz, büyük işler yapıyormuş gibi görünmeyi, çok becerikli zannedilmeyi, çok bilen biri muamelesi görmeyi, beğenilmeyi, övülmeyi, sevilmeyi seviyoruz. Samimiyetimiz; şehrimizin varoşları kadar bakımsız ve geri, gülümsemelerimiz plastik cerrahlar eliyle onarılmış oyuncaklar kadar başarılı, bakışlarımız atmosferdeki hava bo

Bizim ve onların normali

Resim
Dünya hayatı, sebepler üzerine inşa edilmiştir. Yağmurlara bulutlar sebep olur ama biz rahmet için Allah(cc)’a hamd ederiz. Toprakta yetişen muhteşem lezzetlerle beslenir ama yine Allah(cc)’a hamd ederiz. Hayvanların topraktan beslenerek semirdiği etlerinden, kanlarından süzülen sütlerinden ve onlardan üretilen nice çeşit nimetten faydalanır ama koyunlara ya da ineklere değil sadece Allah(cc)’a hamd ederiz. İnsanlığın Allah(cc)’ın kulları olduğuna inanır ve tamamının bu anlamda eşit olduğuna ve üstünlük olarak, dünyalık nimetlerin değil ahiretlik mertebelerin geçerli olduğunu düşünürüz. Kimsenin neslinin aslına, sahip olduğu imkan ya da zenginliklere bakmayız, rengine ya da yüzünün şekline göre davranmayız. Normal insanlar olmak ve öyle kalmak için gayret ederiz. Dünya düzeninin de normal olmasını; adalet ve zulmün karışmamasını, güçlünün haklı olan zayıf karşısında boynunun bükük, zayıfın haklı olduğunda dünyanın en dik duruşlu insanı olabilmesini isteriz. Her insa