Kayıtlar

Nisan, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

49 - Hucurat

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ 1. Ey iman edenler, Allah'ın ve Peygamber'inin önüne geçmeyin ve Allah'tan takva edin. Şüphesiz Allah semi'dir, alimdir. Takva için en güzel tarif muhakkak ki Allah'ın Rasulü (sav) tarafından yapılan tariftir. 'Dikenli bir yolda yürümek'tir. Çıplak ayakları dikenlerden sakınır gibi haramlardan korunmaya çalışmak ve bunu Allah'ın rıza ve muhabbetini kaybetme korkusuyla yapmaktır. Semi' yani işitmek sıfatı olan, herşeyi mutlaka işitendir. Alim ise bilginin kaynaklığı ve mutlak bilginin sahibi manasındadır ki 'i' harfinin uzatmasıyla söylenmelidir. 'A' harfi uzatılarak söylenmesi insanlar için uygundur. Zira o halde ilmini başkasından almış olan, ya da öğrenilmiş olanları bilen demek olur ki Zat-ı Zu'l Celal için 'öğrenmek' tabirini kullanmak imana muhaliftir. يَا

62 - Cum'a

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ 1. Göklerde ve yerde ne varsa; melik, kuddüs, aziz ve hakim olan Allah'ı tesbih eder. Melik; mutlak iktidar sahibi.  Kuddüs; eksikliklerden münezzeh olan. Aziz; işlerde mutlak ğalib olan. Hakim; hikmet ve hüküm sahibi. هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُوا مِن قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ 2. O, ümmiler  içinde kendilerinden, onlara ayetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara Kitab'ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderendir. Oysa onlar daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler. Ümmi, üç ayrı anlamda kullanılır:  1. Annesinden doğduğu gibi kalan; hem safiyet hem de okur-yazar olmamak olarak anlaşılır. 2. Mekkeli demektir ki, Mekke'nin Ümmü'l Kura olmasına atfen kullanılır. 3. Arapların geneline verilen isim olar

61 - Saff

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ 1. Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa Allah'ı tesbih etmektedir. O, azizdir, hakimdir. Tesbih, Allah'ın tüm üstün sıfatlarla muttasıf ve tüm eksikliklerden de münezzeh olduğunu ifade eder. Aziz, yani 'her şeyde mutlak ğalibtir' ve hakimdir yani bu ğalebe ve tüm fiillerinde hikmet sahibidir. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ 2. Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyi söylüyorsunuz? كَبُرَ مَقْتًا عِندَ اللَّهِ أَن تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ 3. Yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah katında gazab bakımından çok büyüktür. إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِهِ صَفًّا كَأَنَّهُم بُنيَانٌ مَّرْصُوصٌ 4. Muhakkak ki Allah, O'nun yolunda kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever. Peygamber(sav) bunu tarif ederken iki elinin parmaklarını birbirine geçirerek ashabına gösterdi. Bu

85 - Burûc

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ وَالسَّمَاء ذَاتِ الْبُرُوجِ 1. Burçlar sahibi göğe yemin olsun. وَالْيَوْمِ الْمَوْعُودِ 2. Va'd olunan güne yemin olsun. وَشَاهِدٍ وَمَشْهُودٍ 3. Şahitlik edene ve şahit olunana yemin olsun. قُتِلَ أَصْحَابُ الْأُخْدُودِ 4. Hendek ashabı kahrolsun! النَّارِ ذَاتِ الْوَقُودِ 5. Şiddetle yanan ateş, إِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌ 6. Onlar da çevresine oturmuşlardı. وَهُمْ عَلَى مَا يَفْعَلُونَ بِالْمُؤْمِنِينَ شُهُودٌ 7. Mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı. وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلَّا أَن يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ 8. Onlardan sadece Aziz ve Hamid olan Allah'a iman etmelerinden dolayı öç alıyorlardı. Aziz, İbn-i Mes'ud-a göre 'ğalibun ala emrih' yani her işte galip olan manasında olup, Hamid ise övülmek sıfatı olan ve mutlak övgüye layık olan olarak Esmau'l Husna'dandırlar. الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ 9. O ki, göklerin ve yerin hükümdarlığı O'

87 - A'la

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْأَعْلَى 1. En yüce olan Rabb'inin ismini tesbih et! الَّذِي خَلَقَ فَسَوَّى 2. Ki O, yarattı ve düzgün bir şekle soktu. وَالَّذِي قَدَّرَ فَهَدَى 3. Takdir etti ve yol gösterdi. وَالَّذِي أَخْرَجَ الْمَرْعَى 4. Otlağı çıkardı. فَجَعَلَهُ غُثَاء أَحْوَى 5. Ardından onu siyah, kuru çöpe çevirdi. سَنُقْرِؤُكَ فَلَا تَنسَى 6. Sana okutacağız ve artık unutmayacaksın. إِلَّا مَا شَاء اللَّهُ إِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ وَمَا يَخْفَى 7. Allah'ın dilediği hariç. Muhakkak O açıkta olanı da bilir, gizli duranı da. وَنُيَسِّرُكَ لِلْيُسْرَى 8. Seni en kolay olana muvaffak edeceğiz. فَذَكِّرْ إِن نَّفَعَتِ الذِّكْرَى 9. Eğer öğüt fayda verecekse öğüt ver. سَيَذَّكَّرُ مَن يَخْشَى 10. Korkan öğüt alacaktır. وَيَتَجَنَّبُهَا الْأَشْقَى 11. En bedbaht olansa ondan kaçınır. الَّذِي يَصْلَى النَّارَ الْكُبْرَى 12. Ki o en büyük ateşe girecektir. ثُمَّ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيَى 13. Sonra onun içinde ne ölür, ne de yaşar. قَدْ أَفْ

91 - Şems

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ  وَالشَّمْسِ وَضُحَاهَا 1. Andolsun güneşe ve onun ışığına,  وَالْقَمَرِ إِذَا تَلَاهَا 2. Onu izlediği zaman aya,  وَالنَّهَارِ إِذَا جَلَّاهَا 3. Aydınlandığında gündüze,  وَاللَّيْلِ إِذَا يَغْشَاهَا 4. Çöktiği zaman geceye,  وَالسَّمَاء وَمَا بَنَاهَا 5. Göğe ve onu bina edene,  وَالْأَرْضِ وَمَا طَحَاهَا 6. Yere ve onu yayana,  وَنَفْسٍ وَمَا سَوَّاهَا 7. Nefse ve ona şekil verene,  فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا 8. Sonra ona kötülüğünü ve takvasını ilham edene,  قَدْ أَفْلَحَ مَن زَكَّاهَا 9. Onu arındıran kurtuluşa ermiştir.  وَقَدْ خَابَ مَن دَسَّاهَا 10. Onu gömense kaybetmiştir.  كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوَاهَا 11. Semud, azgınlıkla yalanladı.  إِذِ انبَعَثَ أَشْقَاهَا 12. En şakileri ortaya çıktığında,  فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ نَاقَةَ اللَّهِ وَسُقْيَاهَا 13. Allah'ın Rasulü onlara dedi ki: 'Allah'ın devesi ve onun su içme hakkı'.  فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَا فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُم بِذَنبِهِمْ فَسَوَّاهَا