Kayıtlar

Nisan, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Patron hoca, şirket cemaat

Müslümanlar, geçen yüzyıl boyunca pek çok şeyini kaybetti ama herhalde en ağır kaybımız "hikmetli siyaset" idi ve hala arıyoruz onu... Kayıplarımız ya da bozulmalarımız elbette ‘baş’tan başladı ki bu da şu meşhur hadisin bir bakıma tevilidir: ‘Bu din ilik ilik sökülecektir; sökülecek ilk ilik idare, son ilik ise namazdır.’ ‘Ehli Sünnet ve Cemaat’ olmanın ilk şartı ve sıfatı olan ‘sünnet’ kadar vazgeçilmez tamamlayıcısı olan ‘cemaat olmak’ bu dinin ilk vahyedildiği günden beri en değerli bağımız olmuştur. İslam toplumlarında devlet başkanından başlayan ve halka halka tüm kesimleri içine alan bir cemaatleşme sözkonusudur. İdareciler, alimler, tüccarlar ve sair meslek erbabı bile kendi aralarında cemaatler oluştururlar. Aynı şekilde mahalle halkı da muhteşem bir cemaattir. Mahalle mescidleri bu cemaatin toplantı mekanıdır ve hatta mescidde ücretle görev yapan bir imam yoktur. Onu yerine mesela mahallenin ayakkabıcısı namazları kıldırır, o yoksa fırıncı geçer mihraba

Taassup Belimizi Büktü

Fitnelerin ana kaynaklarından biri olan kavmiyetcilik veya kabilecilik gibi asabiyetleri körü körüne savunmak anlamında ıstılahımızda yer alan taassup, giderek dermansız bir hastalık gibi tüm yapılarımıza sızdı ve iğrenç bir bakteri gibi ele geçirdiği unsurlarımızı kendine asker edinerek bizimle savaşmaya devam ediyor. Geçtiğimiz hicri asrın başlarında kavmiyetçilik hastalığımız dışardan yapılan müdahalelerle uzuvlarımızın bedenden kopmasına kadar ilerlemişti. Ancak o kadar teslim olduk ki bu mikroba, kopan organlarımız da içten içe envai türden asabiyetlerle kavgaya, dağılmaya ve yok olmaya mahkum oldu. Hani biz ‘müslümanlar bir bedenin azaları’ idik ya, işte o minvalde bakınca halimize ortaya her bir uzvu bir başka köşeye düşmüş ve kendi yaralarıyla kıvranan başsız bir beden görüyoruz. Bu vahim tablonun sonucu olarakta acı, kan ve gözyaşı semtimizden eksik olmuyor... Hal bu ise, bizden beklenen en normal davranış iyileşmek ve bütünleşmek için gayret etmek olmalıyken

İslami siyaset veya İslami hareket

Müslümanlar olarak vahyin direk düzeltmeleriyle eğitilen birinci nesilden itibaren ihtilaflarımızın devam ettiği bariz bir gerçektir. Birileri hatalar yapmıştır ve yeni nesiller de mutlaka yapacaktır. Biz günahsız veya hatasız bir ümmet veya toplum hayal etmiyoruz dahası bunun imkansız olduğunu da kesin olarak biliyoruz. Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tevbe eden kullar yaratırdı. (Müslim) İnsanlar arasındaki en yaygın ihtilaf, insanların idaresi ve ülkelerin zenginliklerinin sahiplenilmesi gibi konularda çıkmıştır. İslam’ın müslümanlardan istediği ise yeryüzünde adaletin ikame edilmesi ve Allah’ın dini ile insanlar arasında engel olarak bulunan kişi, kurum yahut devletlerin aradan çıkartılmasıdır ki buna islam ıstılahında cihad denilir. Engeller ortadan kadırıldıktan sonra insanlar İslam’ın davetine muhatap olur ve kendi tercihleriyle kabul yahut reddederler. İslam ümmetinin tarih boyunca ayrılık ve savaşlarına ba

Ölmek ya da Ölmemek

Hayat bizimdir, ölüm de en az onun kadar bizim. Herbirimiz kendi hayatlarımızı yaşar ama başkalarının ölümlerine şahitlik ederiz. Kendi ölümümüze şahit olacağımız gün artık şahitlik etme imkanımız kalmamış ancak lehinde ya da aleyhinde şahitlik edilecek konuma gelmişiz demektir. Hayat ve ölüm, ilahi takdirin tayini ile; ‘hangimiz daha güzel ameller işleyeceğiz’ (Mülk 2) sorusunun cevabı için vardır. Bu fermandaki ‘daha iyi’ mukayesesinin bir ayrıntısı, adeta başka bir ihtimal yokmuş gibi hayatı algılamak olduğu gibi, daha iyiden başka bir şekilde hayatı tüketenlerimizin ve ölenlerimizin daha baştan bu mubtela edildiğimiz serüvenin kaybedenleri olduğudur. Yaşamamış, bu aleme gelmemiş gibi... Zaten ahirette onların pişmanlığının ifadesi de buna benzer: Biz sizi yakın bir azap hakkında uyardık. O gün insan kendi eliyle yaptıklarına bakar,  kafir de 'Keşke toprak olsaydım' der. (Nebe 40) Hayatı sonlandıran daha net ifadesiyle bizi öldüren şeyler hayata bakışım