Kayıtlar

Ekim, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Batının özgürlük anlayışını reddediyoruz!

Resim
  Sözün başında hemen belirteyim; batı diye kullanacağım terkip, batılın hak karşısında konumlanan bütün varlığının ifadesidir. Coğrafi bir yöne değil; siyasi ve sosyal bir duruşa, bir saldırıya temsildir. Varlığını hakka saldırmakta bulan, hayatta kalmak için masumların kanıyla beslenen, tek dişi kalmış bir canavardan bahsediyorum. İşte bu batıda, değer ve içeriği kendilerinden menkul birtakım özgürlük anlayışları ile başımız fena halde dertte. Batılı kafaya göre; bizim mukaddesatımızla alay etmek, aşağılamak ve hakaret etmek gibi söz ya da fiiller, onlara göre bırakın kusur olmayı, marifet bilinecek bir durumdur. Onların dünyasında sıradanlaşan ama aslında iki yüzlülüğün, sömürgeciliğin ve faşistliğin temellerini oluşturan birkaç gerçeği hatırımızda tutmakta fayda var. “Modern” dünyanın bazı basit gerçekleri: - İnsan hakları, “daha fazla insan olan” batılılar için geçerlidir. Afrika’da ya da başka bir fakir ülkede savaşlar bir yana; satılan ürünler, verilen ilaçlar, destekl

Kaldırımlarına şiir yazılası bir şehir olmak

Şehirlerin, geçmişten gelen ve mevcut gelişmişlikle yoğrulmuş bir kültür yapısı olur ve bu; sadece insanların davranışlarında ya da yaşantılarında değil, şehrin alt ve üst yapısında da gözle görülür. Mesela Kudüs’e gidenler, eski şehrin sokaklarında dolaşırken, bir Osmanlı şehrinde olduklarını “tırnaklarından tepelerine” kadar hissederler. Ayaklarının altındaki taşlar tarihi fısıldar, üstlerindeki kemerler medeniyet hikayeleri anlatırlar. Sokakların köşelerinde öyle alelade dönüşler değil; tarihin şehir ve medeniyet kurgusunda çıkmış, sanat eseri köşeler dönerler. Gaziantep’in herhalde en sık rastlanan, en çok düzenlenen ama en az yakışan belediyecilik hizmeti; orta refüjlerdir. Aslında kaldırımlarla orta refüjlerin arasında bir tür yarış hatta düşmanlık varmış gibi bir manzara ile karşılaşmak, şehrimizin hemen her yerinde mümkündür. Gaziantep’in kaldırımları hakkında şiir yazmak mümkün olsaydı, herhalde sokaklarda evsiz kalmış insanların dramlarını anlatan bir edebi eser gibi bir a

Vicdansız dindarlar!

Resim
  Hayatın en geçer akçesi, herhalde tartışmasız olarak; vicdanlı olmaktır. İnsanlar arasında, itibar ve karakter göstergesi, aile ya da yakınlar içinde mevcudiyetin ayrılmaz parçası gibi, dilimizde dolaşan bir temel erdem noktası olarak vicdan. Vicdanın, insanın yaratılışında verilen bir his mi yoksa kontrol edilerek geliştirilen bir davranış şekli mi olduğu tartışılabilir. Bazılarımız, yufka yüreklidir mesela, onlara birilerine acıması ve yardım etmesi için laf etmeye bile gerek duymayız. Bırakın uyarılmayı, bizim bildiğimiz ve inandığımız manada, ahirete inanmasa da, vicdanlı insanlar vardır. Yani fıtrattan kaynaklanan diğer hisler gibi, insanın ruhunun taşıdığı, makbul bir erdem, güzel bir histir vicdan. Bazılarımız acımasız olur; ne ailesine ne çevresine yumuşaklık göstermez, darda kalana el uzatmaz, düşene destek olmaz. Bu insan tiplerinin, temel manada Müslüman olduğunu bilsek ve kendisi de ikrar dahi etse, onda bir eksiklik olduğunu hissederiz. İnsanlar sayıları kadar fa

Gaziantep’in rögar kapaklarıyla imtihanı

Dev bir orkestra yönetirsiniz, muhteşem bir şefsinizdir. Dinleyenleri alıp götürdüğünüz yerden kimse gelmek istemez. Derken, aradan bir zurnacı, nefesinin yettiği kadar ve olabildiğince yersiz ve gereksiz bir gürültü çıkarır! Eyvah, bütün havanız bitti. Şefliğiniz yerlere düştü. Seyirciler alkış yerine yuh çekmeye başladı. Belediyecilik biraz böyledir. Her şeyi çok güzel planlamış, en güvendiğiniz firmalar ihaleleri almış hatta işi firmalara bırakmayıp kendi imkan ve elemanlarınızla yapıyor olabilirsiniz. Ancak bir yerde bir “zurnacı” bütün planı ve hedefi göz ardı edecek, gölgeleyecek bir hata yapıverdiğinde, zaten vefasız olan “seyirci” size yuh çekmeye başlayacaktır. Zurnacıyı kimse tanımıyor çünkü. Şehrinizin bütün caddelerinin asfaltlarını yenileyebilirsiniz. Kilometrelerce uzanan ve gerçekten şehre can damarı olan yollar açıp mis gibi asfaltlar dökebilirsiniz. Ancak bir zurnacı yine çıkmış ve o güzelim caddenin bir yerinde bir rögar kapağını, asfaltla aynı seviyede yapmayı bece

Yolcu yolunda gerek; buyurun!

Resim
  Bazılarımızın üstünde hep gitmeye hazır bir yolcu hali vardır. Bir ayağı eşikte, gözleri kapıda, kulakları haberde; gitmek için hazırdır kimilerimiz. Yolculuğa karar verenin hazırlık yapmasından daha normal ne olabilir ki? İşe gitmek için hazırlanmak gibi, yemek için sofraya oturmak gibi, çayını içmek için karıştırmak gibidir bu biraz. Bir hareketin, bir devamlığın, bir duramamanın, mecburi bir gidişin ayak üstü nefeslenişidir belki de bu… Sorun onlarda değil aslında, asıl sıkıntı; gitmeyi hiç düşünmüyorken, hiçbir hazırlık yapmamışken, apansız kapıya dayanan bir kolluk kuvveti zorlamasıyla gider gibi, gözü ve gönlü ardında kalarak, eli boş ve güçsüz, üstü başı alelade ve düzensiz, saçları bile taranmadan yolu revan olanlardadır. Hazırlıksız yakalanmak, bir deyimdir ve her zaman geçerli olduğu tek an; ölümdür. Suçlular ve günahkarlar hazırlıksız yakalanmaz, bilirler elbet bir gün başlarına gelecek olanın geleceğini. Masumlar için kapının beklenmedik bir vakitte çalınması ve b

Yaya öncelikli trafik ve belediyelerimiz

Büyük şehirlerin yaşanabilir kalmasında, herhalde en az trafik düzeni kadar önemli bir konu da trafiğin yaya öncelikli bir temele dayanıyor olmasıdır. Yaya öncelikle trafik demek sürücülerin ikinci sınıf insan kategorisine alınması gibi saçma bir anlama gelmiyor. Zira kimse bu şehirdeki tüm faaliyetlerini bir aracın içinden yürütmüyor. İllaki, bir yerde ve zamanda mutlaka o araçtan çıkıp, kaldırımları ve caddeleri adımlıyoruz hepimiz. Gerek resmi ve uyulması zaruri kurallar, gerekse yazılı olmasa da insani erdemler nedeniyle; herhangi bir sebeple trafik akışına karışan yayaların yaşam hakkına saygı gösterilmesinden daha doğal bir şey olamaz. Kurallara aykırı bir yerde kaldırımdan indiği için, birine aracıyla çarpma hakkına hiçbir şoför sahip değildir ve olamaz. Ancak, bu hayatı önceleyen durumdan, bir istismar alanı açarak, kafasına göre her yayanın trafiğe istediği noktadan dalması da kabul edilemez. Normal bir trafik düzeni sağlanan şehirlerde, yaya ya da sürücü herkes tabi olduğ

Dünya böyle bir yer

Resim
  Kurulduğu günden insanların ayak bastığı güne, yine insanların ayaklarının üstünden kaybolacağı ve -belki de- tamamen yok olacağı zamana kadar, dünya hep eksikliklerin, yarım bırakılmışlıkların, mahrumiyetlerin yurdu olmaya devam edecek. Çünkü varlıkları ve nimetleri geçici, geçici olarak verilecek ve hep bir yanı eksik olarak verilecek. Dünyanın dengesi; azlarla çokların sürekli yer değiştirmesi, birinde olanın diğerinde olmaması, bugün verilenin yarın alınması, devranın hep dönmesi üzerine kuruludur. Ebediyete kadar sürecek bir güç ya da iktidar olmadığı gibi, zenginlik ve varlık da yoktur. Tıpkı bunların tam aksinin de edebi olamayacağı gibi. Hayatın ve ölümün olduğu, yani insanın varlığının başlangıcının ve sonunun olduğu bir yerde; diğer tüm mahlukatın da, bu intizama tabi olduğunu tahmin etmek için çok şey bilmeye değil, iman etmeye ihtiyaç duyuyoruz. Gerçi bilgi de bunun ispatından ibarettir. Bilmek dediğimiz şeyin nihayetinde, mesela Cern’de yapılan deneyin sonunda, i

Gaziantep ne kadar engelli dostu?

Doğuştan engelli insanların hayatın asla unutulmaz bir gerçeği olduğunu, bilişim çağındaki insanlara anlatmak için birtakım günler ve kurumlar ihdas ediyoruz. Oysa zaten hep gözümüzün önünde olan bu gerçek, her an, her birimizin kapısını çalabilir. Bir çoğumuzun yakın çevresinde mutlaka engelli insanlar vardır. Hiç yoksa yaşlılarımızın artık normal hayat meşgalelerini kolaylıkla yerine getiremediğine mutlaka şahit olmuşuzdur. Savaşlar, insanların sonradan engelli olma sebeplerinin başında geliyor. Gazi deyip geçtiğimiz kelimenin aslında ne büyük imtihanları özetlediğini çoğu zaman bilmiyoruz. Bir hastalık yahut kaza sebebiyle engeli olanlarımız, tüm sağlamlarımız için çok açık bir mesaj veriyorlar. Kaza dediğimiz şey, kaderin tecellisidir ve bir adım sonrasını gözümüzle görsek de, neler olacağını ancak Allah(cc) bilir. Hayatın her alanında engellilere engel olan şeylerle mücadele etmek, engelliler kadar engelsizlerin de vazifesi olarak karşımızda duruyor. Kurumsal bazda ise belediy

Altını tenekeden ayırt etmek

Resim
  Her konuda her şeyi çok iyi bilmemiz imkan ve ihtimal haricidir. Her mesleğin kendi kurallarını ve kıstaslarını en iyi o işin ehli bilir ve haliyle de o konuda uzman olan onlardır. En basit tamir işine bile ehlini arar, mümkünse en az hata ile yaptırmak için araştırırız. Dinimiz yani kalbimiz, hayatımız, dünyamız ve ahiretimiz söz konusu olduğunda da; en az arabamıza usta aradığımız kadar hassas, cep telefonumuzun çizilmemesine gösterdiğimiz kadar titiz bir tavırla, kimden ve nasıl öğrendiğimize dikkat etmek, ekmek aldığımız fırını seçmekten çok daha büyük bir inceleme ile din aldığımız ağızları araştırmak, herhalde en değerli vazifemizdir. Alimlere hürmet şiarımızdır ancak Allah(cc)’in dini söz konusu olduğunda kimsenin hatırına hakikat feda edilemez. Hele bir de o kişi insanları saptırma potansiyeline sahip bir pozisyonda ise görmezden de gelinemez. Sevdiğimiz bir hoca söyledi diye batıla hak elbisesi giydiremeyiz. Alimlere gerçek hürmet, onların ayaklarının kaydığını fark et