Kayıtlar

Hikmet etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Dünya avucumuzda dönmüyor!

Resim
Benlik davası herhalde insanlık tarihinin en eski sıkıntılarından biridir. Adem(a)’ın oğlu Kabil’le başladığını söylemek abartı olmaz. Bazı şeyler istediğimiz gibi gitmediğinde, keyfimizin kahyası memnun olmadığında, elde etmek istediğimizi kaybettiğimizde ya da emaneten elimizde olan eksildiğinde, hemen devreye giren ve bizi isyankar bir kula veya vicdansız bir canavara dönüştüren benlik kibri veya gururudur. Gücümüzün yettiklerinden zorla, yetmeyeceğini düşündüklerimizden rica ile, bazen savaşla bazen barışla, hatta dalkavukluk veya hırsızlıkla bile ulaşmayı normal gördüğümüz açlıklarımız, eksiklerimiz ve belki de zevklerimiz var. Neticede hep dediğim gibi; insanız, eksiğiz, kusur ve isyan genlerimizde var! Kendimiz için istediklerimizin en azından bir kısmını ya da benzerini, sevdiklerimiz ve değer verdiklerimiz için de isteriz. Bir de acılarına şahitlik ettiklerimiz için, açlıklarına, yokluklarına, bin bir türden acılarına şahitlik ettiklerimiz için istediklerim

İyiliğin Anahtarı: Merhamet

Resim
Hayatın temel onuru, iyiliktir. Her türden, her ırktan, her görüşten ve dinden insanın ortak iddiası iyiliktir çünkü. İyilik büyük bir iddiadır ve her iddia gibi ispata muhtaçtır. Sorabilseydik kendisine, Firavun da iyi olduğunu iddia edecekti yahut Nemrud. Ebu Cehil de kendince iyi idi ve yaptığı her şeyin mantıklı bir açıklaması vardı. Firavun insanlara tanrılık ediyordu, yedirip içiriyor dahası onun istediği yaşıyor, istemediği ölüyordu. Nemrud da hakeza öyleydi. Ebu Cehil derseniz, hacılara su veriyordu adam, Kabe’ye en pahalı kilimleri o örterdi hatta. Ama zalimdiler, sayısı belirsiz insan, onların zulmünden paylarını aldılar. Acılar çektirdiler insanlara ve hakim oldukları topraklarda zarar vermedikleri canlı türü, neredeyse kalmadı; hayvanlara da acımadılar, bitkilere de… Güç ve imkan onlardaydı ama eksik olan, onların iyi olmasına ve tarih boyunca iyilerden olarak anılmalarına engel olan bir şey vardı. Her şeyin kendisi ile başladığı bir şey, iyiliğin kend

Günah sakızının zararları

Resim
Hep söyleriz ve biliriz ki; insan oğlu nefsini temize çıkarmakta eşsiz bir yetenek sahibidir. Mazaretler bulmak ve hatta gerektiğinde yalanların ardına saklanarak kendini savunmak, ne yazık ki; çok rastladığımız veya kendimiz de çok yaptığımız için artık sıradan gelmeye başladı. Kapalı kapılar ardında kalması gereken utançların sosyal medyaya düşmesi, günahın ne Allah(cc)’den ne kullarından utanılmadan aşikare işlenir olması, insanların bunları seyretmekten haz duyması ve devamında, aşina olduğu bu günahlara içinde bir burukluk duymadan bulaşabilmesi, çağımızın en tehlikeli gelişmesi ya da gericiliği oldu. Gözlerimizin gördüğü, kulaklarımızın duyduğu ve hatta ellerimizin tuttuğu günahlara zaman içinde uyum sağladık, bağışıklık geliştirdik. Günahın ve günahkarların sıradanlaşması, açıktan günah işleyebilenlerin Müslümanlar arasında normal karşılanır olması, kibrin ve riyanın şeytanın taktığı birer madalya olmaktan çıkarılıp, günlük aksesuarlara dönüştürülmesi, hayatımızın

Hikmeti doğru yerde aramak

Resim
Hayat boyunca iyilik ve güzelliklerin peşinde koşmak, imrenilesi bir erdem ve aslında büyük ve eşsiz bir ilahi lütuftur. Temelde yaratılışımız gereği her birimiz bu kalibrede olsak ta, yetiştirilmemiz ve neticesinde seçtiğimiz yol her zaman iyi ve güzel olmuyor. Bundandır ki, Allah(cc) insanlardan bazılarını seçerek, diğerlerine iyiliğin ve güzelliğin yolunun elçileri yaptı. Yaşadıkları çağlar kadar, sonrakilere de ibret ve örnek olacak hayatlar yaşayıp, artlarında hikmetlerle dolu sözler ve misaller bıraktılar. Hikmeti geniş tarif ve detaylarıyla anlatmak için uygun yer burası değil elbette ama kısaca; ince anlayışla idrak edilen bir hakikatin güzel ve kavranması kolay bir ifadeyle sunulması olarak anlıyorum. Bu kadarı bile, bir ömür peşinde koşmak için değerli kılmaya yetecek bir hazinenin haritası gibidir. Hakikatlerin en temelinde yaratılışımız ve maksatlarının yer aldığı düşünülürse, bunun hikmetini kavramanın ya da kavrayamamanın insan için ne kadar yüksek ya da

Göklere merdiven inşa etmek

Resim
Hayatın her alanında, söz ve duruşları eleştiren ama sürekli ve sadece eleştiren insan tipleri vardır. Nerede oldukları, konunun ne olduğu, kimin konuştuğu, konunun ehemmiyeti, konuşanın ehliyeti, ortamın havası, sözün hikmeti, hatırlatmanın fayda ya da zararı gibi söz ve duruş inceliklerinden ya da ıstılahi tabirimizle adabı muaşeretten yoksun birileri hep vardı ve olmaya devam edecekler. Kendine ait bir fikri ve fikrini ifade edebilecek sözü ya da sözünü dillendirecek kadar kelime hazinesi olmayan ama illa ve mutlaka konuşmak ve itiraz etmek isteyenler için zorunlu bir çaresizlik durumu söz konusudur. Susmanın semtlerine uğramadığı ve her konuda bir diyeceği olan birinin yaşadığı gurur, içi ne kadar boş olursa olsun, bir nefsi tatmine ve rahatlamaya sebep olur. Bazılarımız hep o, sesinin ilk çıktığı ya da ilk defa adam yerine konulma ihtiyacını hissettiği, delikanlılık çağında kalmayı seviyor da olabilir. Neticede insanız ve bir şekilde avunmaya, kendimizi temize çıkarm

Akıl ibadetlere müdahale edemez

Resim
Kurban meselesinde olduğu gibi, fetva olarak vacip veya sünnet hükmü verilen ibadetleri küçümsemek veya reddetmek -Allah muhafaza- dinden çıkartır. Bir ibadetin fıkıhtaki hükmü İslami teknik boyutunu gösterir ancak aynı konu İmani olarak mutlak bir kabul gerektirir. Bu kesin ve keskin girişten sonra, anlamak isteyenler için genelde ibadetlerin hikmetleri üzerinden ama çoğunlukla akıllarına göre birtakım iptal ya da değiştirme girişimlerine kısa bir cevap vermeye çalışacağım. İbadetlerin hikmetini anlamak değerli bir iştir, ancak şimdikiler ibadeti ortadan kaldırmak için bahane haline getiriyorlar. Kurban, ne et yemek ne yoksul doyurmak için kesilir. Ne İsmail bulmak zorundasın ne de başka bir şey; düz ve sadece Allah kurban kesin dediği için kesilir. Aynı şekilde ibadetin sonucunda elde edilen dünyalık fayda da ibadetin sebebi ya da hikmeti değildir. Namaz kılan egzersiz yapmış, oruç tutan sağlıklı kalmış olabilir ama bunlar ibadetin sebebi ya da hikmeti değil faydası

Göç dünyanın kanunudur

Resim
Hayatın sahibi Allah(cc)’in kanunlarını koyduğu bir hayat sürüyoruz. Doğum ve ölüm arasında geçecek sürenin bazı noktalarında irademizle bazı detayları değiştirme hakkımız olsa da, geldik ve gidiyoruz bu dünyadan. Gelip kalan olmadı hiç, olmayacak, olamayacak. Dünya, konanın göçtüğü, gelenin gittiği bir durak, bir konaklama yerinden ibaret. Bütün süsüne, nimetlerine ve aldatan lezzetlerine rağmen; geçici, bitici, yok olucu bir süreç. Sonunda asıl hayata, buradan sonrasına, ahirine hazırlanılan ve güç toplanılan bir kamp yeri. Geldik, yedik, içtik, oynadık, eğlendik, ağladık, üzüldük derken; bitiverecek ve hiç yaşanmamış gibi ya da bir gün hatta daha az yaşanmış gibi olacağımız, aslında ahirete nispetle çok ama çok kısa bir devran dünya. Dünyanın kanunlarındandır, kimse kalıcı olamaz burada; kuşlar göçer, geyikler de, kartallar bile göçer hatta aslanlar da. İnsanlar da göçer, sadece ölüm değildir göç, mekan mekan dolaşır dururuz. Birileri için ekmek kaygısı iken, biriler

Vaktin kadrini bilmek

Resim
Gözlerini kapatarak hiçbir şeyi görmemek mümkündür, amalar gibi; yalnız gözü açıkken hiçbir şeyi görmemek denilen bir hal var ki, ona da ahmaklık diyoruz. Kapalı gözlerimizle göremediğimizden dolayı hiçbir gerçek yalan olmayacak, hiçbir varlık yok sayılamayacaktır. Gözlerimiz açıkken görmezden geldiklerimiz de var olmaya devam ediyor. Biz açık gözlerimizle görmesek bile, dünyanın kanunu işlemeye devam ediyor. Zaman geçiyor ve tüm yeniler eskiyor. Dünyanın kanunu diyorum zira dünyayı terk edince hükmü olmayacak zamanın. Ölen için dünyanın saatlerinin tıkırtılarının ne değeri olabilir? Sonsuz ve sınırsız bir hayata geçiş yapmış birinin dakikalarla hatta yıllarla ne hesabı olur? Bundandır ki; vakit dünya sermayesidir. Harcandığında geri dönüşü ancak iyilik ya da kötülük olarak kayıtlara geçen bir sermaye. Artması ya da eksilmesi ancak nasıl kullanıldığıyla ilgili; hayır ve iyilik için ise bir gecesi bin ay gibi, şer ve kötülük için harcanır ise bin ayı bir gece kadar.

Şehre Ramazan geldi

Resim
Hepimizin malumu bir adam vardır Kur’an’da anlatılan; şehre koşarak gelen bir adamın hikayesidir bu. Sevgili bir adamın hikayesidir. Adını işkence ile katledilen adaşı Habib(ra) hakkında Rasulullah(sas)’in buyurduğu “Yasin sahibinin ecrine ulaştı” ölçüsünden biliriz; Habib’tir o da. Ne yapmıştır ve nasıl yapmıştır ki; kendisinden asırlar sonra gelecek bir başka şehidin ecrini tarif ederken, onun seviyesi kıstas alınmıştır. Kıssa kısaca şöyle; şehre koşarak gelen bir adam, halkının taşlayarak öldürmek istediği peygamberlerin önüne geçmiş ve onlarla aynı sonu paylaşmıştır. Ayrıntılarını merak edenler Kur’an ayında olmamızın bereketiyle Yasin suresinden okuyabilirler. Önemli olan o duruştur. Peygamberlerin önüne geçmek ve onların davasına omuz verip, birlikte cennete buyur edilmektir. O mübarek adamın koşarak gelişi bir misal olmuştur hep; kim, nerede ve ne zaman, Allah(cc) için koştururken canını feda ederse, Yasin sahibinin ecrine denk bir dereceye ulaşması umut edilir. Koş

Marifet değil boşboğazlık

Resim
Dünya kurulalı beri, çok insan geldi ve geçti. Savaşanlar, barışanlar, dolandıranlar ve sahip çıkanlar oldu. Susanlar vardı her zaman ve her zaman çok konuşanlar oldu. Mütevazilik her devirde makbul idi ama mütecavizler de vardı. İlk insandan bu yana, yeryüzünde hep Allah(cc)’in dini vardı ve kabullenenler de oldu reddedenler de. Kabulün çok çeşidi var, inkarın da oldu. Her iman eden bir meleğe dönüşmedi elbette ama şeytanlaşan çok insan oldu. İman edipte teslim olanlar oldu, bir de iman etmeden Müslüman olanlar! İnkar ettiği için azgınlık edenler oldu ama inkar etse de efendi kalanlar da vardı. Din, hayattı ve hep hayat olarak devam etti, dinin gündemden düştüğü bir devir hiç olmadı ve olmayacak. Sünnetullah hükmünü icra ederken, kimsenin bunu durdurmaya değiştirmeye yetmeyeceği gibi. Öyle ya, Allah(cc) ayların sayısını 12 kıldı ve mümin, kafir kimse bunu değiştirmedi. Haftanın günlerinin sayısını da değiştiremez kimse. Dünyanın kaderini ve kaderinin zamanını, yalnız ve s

Dünyayı ve yaşamayı seviyoruz

Resim
Bütün kızgınlıklarımız ve kırgınlıklarımız bir yana; hepimiz yaşamayı seviyoruz ve bu dünyada yaşamak için gerekli olan her şeyi baya baya seviyoruz. Hatta yaşamak için gerekli olan miktarından fazlasını elde etmeyi seviyoruz. Özendiğimiz o kadar çok şey var ki, saymakla bitmez. Bazılarımız bazılarının hayatlarını yaşamak istiyor, ne garip! Bir başkasının yerinde olabilmek mümkün olabilseydi; mesela bukalemunların renk değiştirmesi gibi biz de hayat standartlarımızı değiştirip deneme imkanına sahip olsaydık, herhalde şekilden şekle, kılıktan kılığa, hayattan hayata geçmekten yorulur, biter ve o yolda helak olurduk. Elimizden gelecek pek fazla bir şey de yok. En akıllılarımız ve en iyilerimiz, halinden memnun olabilenler oluyor. Yaşadığı standartları ve verilen imkanları kabullenen ve selim bir kalp ile hamd edebilenlerimiz kurtuluyor. Kurtuluyor dediysem, yalnız dünyada değil elbet, ahirette de kurtuluyor. Din; dünyada kendisine verilenlerden razı olan bireyle

Gülümseyin, melekler çekiyor

Resim
Hemen hepimiz en kötü devirlerden birine denk geldiğimizi söylüyoruz. Hatta bize kalsa dünya kurulalı beri daha beteri görülmemiş bir çürüme ve kokuşma ile karşı karşıyayız. Bu konuda fertlerin ve toplumların, dünya ve ahiret saadetlerine dair birtakım endişeleri olan her birimizin de kendi çapında çıkış yolları ve kurtuluş çareleri var. Okuduğum ve dinlediğim bütün ilahi metinler, -Kur’an ve sünnet başta olmak üzere– insanın yaratılış temellerine yani fıtratına döndüğü ve ona çizilen sınırlara uygun yaşayabildiği ölçüde; ideal, sorunsuz ve belki de kâmil insan olabileceğini anlatır. Yaratılışımızda var olan ancak sonraları birilerinin yönlendirmesi ve zorlaması ile bozulan şey ahlaktır. Ahlak kelimesinin Türkçe karşılığı da zaten yaratılışına en uygun hareket demektir. Çocuk masumiyeti dediğimiz şey, bozulmamış fıtrattan ibarettir. İnsanları öyle ya da böyle umumi ahlaka ve kurallara uygun yaşatabilmek, toplumları bunun dışına çıkıldığında felakete sürükleyen günah ve ifsat

Acı da olsa rahmet

Resim
İnsanlar ne vakit bir konuda ifrata ya da tefrite düşseler Allah(cc) “rahmetiyle” bir vesile, bir sebep halk edip şuur ve idrakimizi sarsıyor. Bu rahmet,  bazılarımız için ağır bir ızdırap olsa da umum için bir işaret oluyor. Bu konuda yani Allah(cc)’in yaptıklarının hikmetleri hakkında konuşma ehliyetini sahip olmadığımı biliyorum. Bu gerçekten büyük bir hikmet ve cürettir. Maksadım bazı tevafuklara dikkat çekmekten ibarettir. Herhangi bir konuda haddi aştığımızda kişisel olarak ta sık sık başımıza gelen ve bize ‘şunu yapmasaydım’ dedirten bazı gelişmeler olur. Bir his veya bir farkındalık olarak bazı sebepleri görebiliriz. Bazı örneklerle ne demek istediğimi anlatmak mümkün ancak netameli bir konu ve tehlikeli sular olduğu için seçeceğim örnek olaylar konusunda oldukça zorlanıyorum. Geçtiğimiz yıl yaşanan ve nasılsa “piyasada” sahipleri olmadığı için kimsenin pek aldırmayacağı bir örnekle başlayayım. Suriyeli mülteciler hakkında geçen dönemde korkunç bir propaganda ile