Kayıtlar

Temmuz, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Taş yerinde ağır

Resim
Adalet ve dürüstlüğün alametinin doğru tartmak olarak görülmesi boşuna değildir. Neticede ahiret aleminde de bir tartının kurulacağına olan iman ve hatta korku bizi düzelten, kontrol eden ve kararlarımıza yön veren bir bilgi olarak sinemizde yer almaktadır. Bilincimizin altında ve üstünde, önünde ve arkasında, sağında ve solunda bu gerçeklikle yoğrulan ruhumuzun; dünyaya bakışında da hep bir terazi gibi denge gözetme, almak ya da satmak için tartma, sevmek ya da kızmak için mukayese etme, beğenmek ya da yüz çevirmek için ölçüp biçme hasleti vardır. İyiliğin salt iyilik olması yetmez, bir terazi kefesine koymak isteriz. Kötülükte öyle, kötülük olması tamam ama acaba ne kadar kötü diye bir mukayese etme ihtiyacı ister istemez duyarız. İyiliğin kendinden öncekilere izafesinde gururlarımız için bir beis yoktur, zira iyi bir yol açanların ardından ve izinden devam etmekten kimse gocunmaz. Tabi, illa da ben bir yol açtım, sevdasına düşecek kadar mağrur değilse. İyilerin ve iyiliğin

Durduralım tamam ama nasıl?

Resim
Kabil, Habil’i öldürdüğü günden beri yeryüzünde, insan eliyle insanın öldürülmesi anlamına gelen cinayetler işleniyor. Başka tür ve yollarla da işlenenlerin varlığını bir kenara bırakıp, önce insanı konuşmamız elbette varlığın en değerlisi olmasındandır. Zulmün en acı meyvesidir cinayet; canına mal olduğu insanın hesabının sorulması, hem sevenleri hem de toplumların huzuru için olmazsa olmaz yoldur. Katillerin, vicdanları ferahlatan bir ceza almadığı yerde, başka hiçbir şey açılan yaraya merhem olamıyor. Hesabı sorulmamış cinayetler, açık yaralar gibidir; hem yanmaya devam eder, hem de her türlü mikroptan etkilenmeye. Sebepler ve sonuçlar, yer ve zamana göre değişse de, sonuçta ölen bir insan olduğundan, katilin cezası verilse de geri gelme ihtimali bulunmadığından, geride kalanları en çok yaralayan gidiş şekli olarak kayıtlara geçişin adıdır, cinayet. Katilin cezalandırılması, eğer maktulün yakınları af yolunu tutmazsa, intikam yolunun da kapanabilmesi için yegane çaredir. Cez

Dürüst değillerdi adil de olamayacaklar

Resim
Biz insanlar unutkanız, unutmakla malulüz de diyebiliriz. Unutmak bizi insan yapan yanlarımızdan biri zira. İyi ya da kötü birçok şeyi unuturuz. Doğru ya da yanlışı unuttuğumuz gibi. Bildiklerimizi unuturuz, unuttuklarımızı bile unuttuğumuz olur, normalimizdir bu bizim. Karşımıza çıkan yeni sandığımız şeylerin, aslında örnek şahsiyetler üzerinden, örnek zamanlarda bize öğretilenlerle aynı olduğunu da unuttuğumuz çok olur. Acaba, öyle mi, değil mi, böyle mi diye kafa yorarken, aslında cevaplarımızın çoğu avuçlarımızdadır da haberimiz yoktur. İman ile iyiliklerin, küfür ile kötülüklerin bağını unutuyoruz. Adaletle merhametin, zulümle hakaretin bağını göz ardı ediyoruz. Sadakatle dürüstlüğün, ihanetle sahtekarlığın bağını gözden kaçırıyoruz. Şirkin en büyük zulüm olduğunu; büyüğünü işlemekte sorun görmeyenlerden, daha küçüklerini beklemenin normalliğini unutuyoruz. Bizden birilerinin kusurlarını ya da günahlarını ortaya döküp, onların üzerinde bize ait değerli ne varsa dille

Sistemlerin arka kapıları

Resim
En iyisini bulduğumuzu ya da yaptığımızı sandığımız çok olmuştur. İnsan evladının kendi hizmetine sunulan nimetlerle dolu dünya karşısında, kibre kapılması da çok rastlanılan bir düşüş şeklidir. Sadece alemdeki diğer varlıklara değil, kendi cinsimize de hükmetmeye meyyalizdir. Bunun için ilahi izinlerle çizilen yolların ve salahiyetlerin dışında, birtakım imtiyazlar elde etmeye bayılırız. İdare edenlerle edilenlerimiz arasındaki çekişme hiç bitmez. Vahiy temelli idare sisteminde de kendimize göre açıklar(!) ve kaçacak ya da bir şeyler kaçıracak arka kapılar bulmaktan utanmayız. Bunu sistematik bir hale getirip, adına da herkesin kulağına hoş gelecek bir şey uydurduk mu, tutulmaması işten bile değildir. Ekber Şah’ın bel’amlarının İslam’ın hükümlerini ortadan kaldırmak için buldukları yollar, şeytanın bile aklına gelmemiş olabilir. Malını 11 ay olunca karısına bağışlamak ve aynı şekilde 11 ay sonra da devralarak, üzerinden yıl geçmediği için zekat vermekten kurtulmak gibi bir for

Bazı duyarlar duyulmasa da olur

Resim
İnsanın algısı seçicidir malum; kendine cazip ve değerli geleni, işine yarayacak olanı, kullanılabilme ihtimali çok görüneni ya da başına bela olanı, canını sıkanı, rahatsız edeni daha çabuk görür, daha çok kulak kesilir, daha hızlı düşünür, daha yüksek sesle dillendirir. Bütün duyguları bir senfoni gibi dengeli ve yerinde harekete geçebilen insanlara biz peygamber diyoruz ya da onlara benzeyen veliler, sonra derece derece diğer değerli insanlar geliyor. En sona da, her an bir duygu ya da düşüncesinde değişimler yaşanan, gidip gelmeleri çok, bazen de gelemeyip kalmalarıyla meşhur, bizim gibi sıradan insanlar geliyor. Artık algı ya da duyarları takıntıya dönüşmüş, hayatı ve olayları bir bakış açısıyla değerlendirmeye adapte olmuş, bazı söylemlere ve eylemlere nefes alıp vermek gibi bağımlı bir hayat yaşayanlarımız bile var. Gökyüzü bulutlansa acaba batıda havalar nasıl diye o tarafa bakanlar mı dersiniz; uzak batıda bir kibrit parlasa yüreği yananlar mı istersiniz?

İyilikte yarışmanın kuralları

Resim
Hayat, herkes için bir yönüyle yarıştır. Birileri hayatta kalmak için koşturmakta, diğerleri yaşadıkları hayatı daha da keyiflerine uygun hale getirmek için çırpınmakta yarışırlar. Kötülükte yarışanlar olduğu kadar, biz Müslümanlar gibi iyilikte yarışmakla emir olunanlar da vardır. Ancak bu emrin, bir koşunun başlangıç düdüğü gibi olmadığı, ortada rakiplerin birbirini geçerek daha büyük ödül almak gibi bir dertleri olmayacağını hemen en başta söyleyerek söze girelim. İslam’ın iyilikte yarışma anlayışında, en azından sıradan bir maraton kadar kurallar ve takip edilmesi gereken yollar var. Neticede ödüller var ancak sıralama bitiş noktasına en önce gelene göre değil, kalbindeki ihlası en sağlam olarak iyilik edene göre belirleniyor. İçine enaniyet, kibir ve minnet gibi zehirler katılmamış iyilikler, her halükarda sahibine birincilik getiriyorlar. Kalplerdeki niyet ise, yarışa kabul edilmenin ön şartı: Allah(cc) rızasından başka bir maksatla iyilik edenler bu yarışa katı

Başkasının iyiliğini istemek

Resim
Aklı başında, şuuru yerinde, dünyayı az da olsa bilen, ahiretin varlığına inanan ve Rabbini az da olsa tanıyan, normal bir insan için; kendi iyiliğini istemek, kendisine dünya ve ahirette fayda sağlayacağına inandığı işler ve meselelerle uğraşmaktan daha doğru ve güzel bir yol yoktur. Kendi aleyhine yanlışlar işlemekte olan birine çoğu zaman, “aklını kaybetmiş, kafayı yemiş” yakıştırmalarıyla bakar, “vah tüh” diye acır veya “ahmaklığının cezasını çeksin” der geçer gideriz. Kendimizden geçemediğimiz benzer durumlarda ise; ya öfkemizi en müsait durumda olan bir başkasına kusup rahatlama yolunu seçer ya da kendimizle yüzleşip, bir daha böyle bir yanlışa düşmemek namına kararlar alıp, tevbeler ederiz. Konu başkalarının iyiliği olunca, İslam bizden bu konuda da kesin ve net bir duruş bekler. Temel çıkış noktamız, bize düşmanlık edenlerin bile iyiliğini istemektir. Yani iman etmelerini, düzgün bir hayat yaşamalarını, dünyada ve ahirette iyilerden olmalarını istemek. Bunun sıral

Filistin hamasetini bıraksak mı?

Resim
Filistin meselesi, herhalde halihazırda kendini Müslümanlardan sayan herkesin bir kenarından tuttuğu ve hakkında bir şeyler bildiği, bir şeyler söylediği ve bir şeyler yaptığı tek meseledir. Bunların üstüne bir de insani duygular ya da politik gerekçelerle işgale karşı olan toplum ya da devletleri de eklediğimizde, baya bir yekunumuz var demektir. Ancak, kalabalık ve çok ses çıkaran bu büyük kitlenin gerçek hayatta karşılığı, ancak su üstünde yüzen bir saman balyası kadardır, maalesef. Filistin’deki işgalin üzerinden geçen şu kadar zaman ve yaşanan onca olaydan sonra geriye kalan, bir hayıflanmadan, derin bir iç geçirmeden ve sonra uzaklara bakıp of çekmekten ibarettir. Ne Arapların milliyetçi duyguları ne de Müslümanların İslami hassasiyetleri, işgalcilere geri adım attırmayı bırakın, yeni hamleler yapmaktan korkutacak kadar bile etkin olamamıştır. Elde ettiğimiz en büyük kazanım; Filistinli çiftçilerin, yakılmayan ürünlerinin pazara çıkarılmasını sağlamakla veya