Kayıtlar

Ocak, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Çanakkale geçildi mi?

Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır.. (S. Karakoç) 'Anlamıyor musunuz? Biz Çanakkale'de Türklerle değil Allah ile savaştık!... Tabii ki yenildik...'  (W. Churchill) Çanakkale; etin ve kemiğin bütün şiddetiyle üzerine saldıran çelik ve ateşe karşı verdiği en ağır savaştır. Hemen herkesin bildiği ve artık vakay-ı adiyeden (basit olay) sayılacak kadar sıradanlaştırdığı bu büyük kavganın her yıl yeniden hatırlanması elbette boşuna olmayacaktır. Hele ki batının bugün durduğu noktaya bakınca Çanakkale, tarihi yıldönümü olmasa da hatırlanmalı ve yazılan bunca yazıya, onlarca kitaba rağmen yeniden hem de en az ikiyüzelli bin defa üzerinde düşünülmelidir. Çanakkale Osmanlı'nın mağlup ayrılmadığı son savaş olduğu halde yaşanan dram mağlubiyetten çok daha ağırdı. O güne gelinene kadar askeri gücünü değişik cephelerde kaybeden ve hem teçhizat hem de kurmay olarak zayıflayan Osmanlı, Çanakkale için gönüllü asker alımı yoluna başvurmak zorunda kaldı. Çanakkale'nin gönüllü

Seni sevmek şereftir bize!

Ey insan Göklerin öğrencisi, yerlerin öğretmeni Sen öğrettin taşa konuşmayı Ağaca selam vermeyi Aya yarılmayı, toprağa dürülmeyi Göklere kurulmayı, durmayı zamana Yılana ve deveye sevmeyi Ölmeyi, öldürmeyi Yaşamayı sen öğrettin insana (M.İslamoğlu.) ... Biz seni, bize alemlere rahmet Rasul olarak veren Allah için çok sevdik… Biz seni, yüzünü hiç görmeden sevdik… Biz seni, içimizdeki bütün eksikliklere, kusurlarımıza rağmen sevdik… Biz senin yetimliğini, biz senin ümmiliğini, biz senin arkadaşın Cebrail melekten okumayı öğrenmeni çok sevdik. Sen bize, Allah'ın sözünü okuyan ve öğreten başöğretmenimizsin…  Allah'a imanın, O'nun kitaplarına inanmak ve kitaplarını sevmekten geçtiğini de söyledin. Kitapları sevmemiz, okumamız bundandır. Sen, bize Allah'a inanmanın O'nun elçilerini sevmek ve aziz tutmaktan geçtiğini de anlattın. Adem'i, Nuh'u, Davud'u, İbrahim'i, Musa'yı, İsa'yı ve diğer peygamberleri de senin yani Muhammed Mustafa (sav)'nın bi

'Katrina' hanımın kırdığı yumurta cılk çıktı!

‘Bir sinek bir kartalı kaldırdı yere vurdu, Yalan değil, gerçektir; ben de gördüm tozunu..' (Yunus Emre) Yumurta-tavuk ilişkisi mantık dersi gibi birçok kez karşımıza çıkmıştır. Yaratan ile münasebetleri düzenli olmayanların zeka seviyeleri bu ve benzeri sorularla ölçülür herhalde... Merak etmeyin konumuz yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan değil ama en az bunun kadar kafaları yoracak bir soru: 'Medeniyetler mi insanları yetiştirir, yoksa yetişmiş insanlar mı medeniyetleri oluşturur?' Yüksek medeniyetlerin hükmettiği ülkelerden kalifiye insan ya da adam gibi adam yetişmesi olağan işlerdendir. Bu açıdan bakınca hemen akla demek ki medeniyetler insanları yetiştirir diyesi geliyor hepimizin değil mi? Ama o insanı yetiştiren medeniyetin de yine insanlar tarafından kurulduğunu hatırladığımızda biraz yumurta-tavuk hikayesine dönüyor olay. Bu noktada biraz konuyu adam olma ya da adam tanıma veyahutta adamlığın alametlerine getirelim. Çoğumuzun bildiği bir örnek; zekat verecek

'Fitne ölümden şiddetlidir!'

İnsanlık tarihinin dönüm noktalarının meydana geldiği, tarihin en eski yerleşim bölgesi. İnsanlığın atası Adem'in (as), ikinci atası Nuh'un (as), kendisinden sonra gelen herkesin hayırla yâd ettiği İbrahim'in(as) ve alemlerin efendisi Muhammed'in (as) hayat sürdüğü, hemen her iktidar sahibinin ele geçirmek için çırpındığı, hem zalimlerin hem de mazlumların bolca bulunduğu, en verimli nehirlerle en büyük çöllerin arasında bir ok atımı mesafe ancak bulunan, toprağın altının ve üstünün yeryüzünün başka hiçbir bölgesinde olmadığı kadar zenginliklerle dolu olduğu, savaş ve barışların sebebi ya da bizzat kaynağı bir toprak parçası! Dünya savaşları bile bu topraklar üstündeki hesaplar için çıktı ya da çıkarıldı. Sultan II. Abdulhamid'in 33 yıllık hükümdarlık döneminin son bulmasına sebep olan en mühim icraatı elbette dünya islam birliğine verdiği önemin yanı sıra; Filistin topraklarında 'büyük bir çiftlik' kadar bile olsa Yahudilere toprak satmayı kabul etmemesi id

'Büyük Dost'u istiyorum!

‘Ölüm güzel şey budur perde arkasından haber Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber’ (NFK) İnsanız; kolayı zora, yakını uzağa, güzeli çirkine, temizi pise, hayatı ölüme tercih ederiz. İnsanız; doğum günlerini kutlar, ölüm günlerini unuturuz. İnsanız; doğuma sevinir ölüme ağlarız. Doğumun da anne rahmi için bir ölüm olduğunu düşünmez, ölümün ahirete doğum olduğunu hatırlayamayız. Ölümün yokluk olmadığını bilir, ebedi hayata inanırız... Ama insanız, unuturuz! Geçtiğimiz ay Kutlu Doğum ayı idi adeta. Zaten saz telleri gibi gergin duygularımıza bu doğum hatırası da eklenince sağanak yağmurlar halinde sevgi ve iman aktı gönüllere... İnsanlığın yüzakının doğumu idi, yeryüzünün gördüğü en nadide mücevherin, en parlak yıldızın doğumu idi. O hatırlanmaya, sevilmeye en layık olan idi. O'nu anlatmak için yüzyıllardır bütün kalem erbabı bütün hünerlerini ortaya koydular. Kimi na'tler, methiyeler yazdı, kimi kitaplar dolusu şiirler. Kimi O'nun hayatını bilmem kaçıncı defa yeniden anla