Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Neticede insanız

Resim
İyilik ya da kötülük yapmaya meyyal yaratılmış, bir gün iyi ertesi gün kötü olabilen, bazen bir ömür iyi kalıp son anda yön değiştiren ya da tam tersi hayatını kötülüklerle heba etse de hayırlı ve iyi bir finalle toprağın altına gidebilen, yaratılışı en güzel ancak yaşayışı buna nispetle en kötü olabilen, olma ihtimali bulunan tek canlıyız. Herhangi bir hayvan istese de insan kadar iyi ya da insan kadar kötü olamaz, esasen isteyemez de bunu; zira onlar yaratıcılarından aldıkları vahye itirazsız tabi olurlar, itiraz etme, sapma insana verilmiş bir imtihandır. Bal yapmak arının varlık sebebidir, yapmazsa yok olur. Varlık sebebi ibadet olan insan da aslında yapmazsa yok olmaktadır ancak bunu anlaması için ölmesi gerekir. İyiliklerden iyilik seçme imkânımız olan zamanlar en iyi anlarımızdır, hangisini seçersek seçelim iyidir zira. İyiliklerden birini terk edince bir başkasını yapamama gibi bir yasağımız da yoktur. Bu hem dinde hem insanlıkta böyledir. Herhangi bir dini vecibeyi

Kul kalmak yetmiyor mu?

Resim
Düşünce özgürlüğü ve ifade hürriyeti batılı bir puttu, üstüne doğulu kıyafet giydirip İslam hakkında kullanmaya kalkanlar ne yaptıklarını bilmiyorlarsa yazık, biliyorlarsa çok daha yazık! Batılılar konu İslam olunca o putu çoktan yediler, bizimkilere ne oluyor anlamıyorum. Allah'ın sınırlarını tanımayan bir düşünce özgürlüğünün nereye varacağını bilmek istemiyor olabilirler ama bizzat sınırlar ve kurallarla ilgili düşünmenin sonunda varılan nokta, akla tapınma ve mukaddesatı reddetmek oldu, oluyor. Çok kafası çalışan ve çok iyi düşünebilen biri varsa otursun, Allah'ın arşının altında bir sinek kanadı kadar kalan uzayın sonuna bilgi olarak, tez olarak değil his olarak ulaşmayı düşünsün; delirmeden Allah'ın kudretine teslim olmak ya da aklından vazgeçmek durumunda kalır. Acziyet ve kulluk gerçeğini içinizi sindirmeden bu din kalbinizi tatmin etmez! Kuluz biz kul, yani Türkçesi köle! Neyin havasındasınız? Hangi özgürlük yaraşır bir köleye?

Dinde fikir hürriyeti yoktur

Resim
İnsanlar her konuda akıllarına geleni söylemeyi fikir hürriyeti olarak algılamaya başladı. Çayın kalitesinden bahsetmeye benzer bir rahatlıkla Kur’an ve sünnet hakkında ileri-geri konuşmaktan çekinmeyen bir kitle var. Diledikleri gibi saçmaladıkları bir sırada kendilerine yönelen eleştiri ve kınamaları hemen bir fikir özgürlüğü maskesi ile karşılamaya çalışıyorlar. Din hususunda kimsenin aklına geleni söyleme, aklına geleni hakikat diye ortaya atmaya, kendi fikirlerini dinin temellerine yerleştirmeye hakkı, yetkisi ve izni yoktur. Din tamamlanmış ve esasları ile kayıtlara geçmiştir. Bu esaslar üzerinde ümmetin salih alimleri ittifak etmiş ve ümmetin tamamı da bu esaslar üzerinde birleşmişlerdir. Kimse, bu dinin Rasulü(sas)’nden, O’nun sahabesinden ve onların yetiştirdikleri tabiinden daha iyi bu dini bilemez, anlayamaz veya onların anladığından farklı bir anlayış getiremez. Kur’an ve sünnet konusunda sapkınlardan başkasının şüphesi ve tartışması olmaz. Bu iki teme

Kaşıkçı Efekti

Resim
Bizler yani gündemi sıkı sıkıya takip eden, hemen her konuda bir fikri olan, çağımız bilgili ve bilgiye aç insanları, artık bir şeyi çok iyi öğrendik; hiçbir olay göründüğü gibi değildir, hele de uluslararası ilişkiler ve siyasi faaliyetler söz konusu ise hiç değildir. Arkalarda bir yerlerde gözle görülmeyen, kulakla duyulmayan bir başka hesap görülüyor ya da götürülüyordur veya hasırların altından su değil muhtelif akarsular geçiyordur. Bir adım ötesinde, olayda adı geçen küresel emperyalist devletlerden biri olunca, daha bir kulak kabartıp; acaba arkasında neler var, kimlere yine demokrasi götürecek ya da hangi milletin kanını, canını, yer altını ve yer üstünü sömürecekler diye beklemeye başlıyoruz. Haksız da değiliz! Bütün bu beklentiler su-i zan değil yani, tecrübe ile sabit acı gerçekler… Önce işgal ediyorlar, can yakıp, malları gasp ediyorlar, şerefleri yerlere atıp, insanları hayattan, bebeleri annelerinden, anneleri ciğerparelerinden koparıyorlar. Sonr

Toplumsal değişim; beklenti ve hüsran

Resim
Öyle ya da böyle hepimizin hayallerini dolduran, hayatlarımızın hedefi haline getirdiğimiz birtakım toplumsal değişimler vardır. Doğru ya da yanlış kısmından bağımsız, hepimizin içinde bir aslan yatar. Bazılarımızın içindekinin, çakal ya da sırtlan olduğu elimize fırsat geçtiğinde anlaşılır. Bir kısmımız bu hayalleri gerçekleştirmek için ciddi adımlar atar ve elde ettikleri semerelerle sevinir, şevke gelir, daha ötesi için mücadele ederken; diğer bir yanımız, birilerinin nasılsa bu işi de yapacağı umuduyla beklemeyi tercih eder. Sırtlanlar en çok başka asil avcıların avını çalarak beslenir, bu da fıtratının bir gereğidir, kimse ondan bir aslan asaleti beklemez zaten! İnsan olarak ömrümüz çok uzun değildir. Toplumlar da insanların şekillendirdiği canlı birer varlık gibidirler. Biz ne isek, yaşadığımız toplumu da ona dönüştürürüz. Dönüştüremiyor ya da değiştiremiyor isek; ya biz sandığımız değilizdir ya da değişim için yaptıklarımız yanlıştır. Neticede en ideal topl

Hikmet detaylarda saklıdır

Resim
Her şeyi herkes bilemez, her konuda herkes bilgi sahibi de olamaz. Her birimizin bakışı, görüşü farklıdır. İnsanız nihayetinde ve bir sürü eksiğimiz, yetersizliklerimiz vardır, olacaktır, olmalıdır. Büyük resimleri gören, her konuda uzman ve söz sahibi olmak iddiasında olanlarımıza çoğu zaman güler geçeriz. Manada hikmeti bulmak asıl büyük resimdir aslında… Bunu görebilmek için de küçük gördüğümüz, değersiz bulduğumuz bazı veriler, özel birer işaret olabilirler. Yani illa da büyük resimleri görmemiz gerekmiyor, küçük detaylarla da bir çok hadiseyi idrak etmemiz ya da bir kişi veya konu hakkında doğru kanaat sahibi olmamız mümkün olabilir. İnsan tanımak çoğumuzun en yanıldığı konuların başında gelir. Her şey yolunda ve muhabbetimiz güllük gülistanlık iken yere göğe sığdıramadığımız birinin, sonra bir başka yüzüyle karşılaşıp büyük şoklar yaşayabiliriz. Oysa sebepler üstüne kurulu bir dünyada, sebeplerin oluşturduğu bir kaderle yaşıyoruz. Yağmur yağmadan önce

Vahdet ama kimle ve nasıl?

Resim
Kısaca ‘Müslümanların birliği’ olarak tarif edebileceğimiz vahdet tabiri herhalde siyasi ihtilafların çıktığı ilk asırdan bu yana en çok dillendirilen hedef olmuştur. Ve fakat herhalde en çok ızdırap çekme sebeplerimizden de biridir. Farklı coğrafyalarda farklı isimler altında bir beylik yahut devlet kuran her güç ve iktidar sahibi sair Müslümanların kendisine bağlanması gerektiğini düşünmüş, iddia etmiş hatta bu uğurda savaşmıştır. İktidar kavgalarının en büyükleri haliyle devletler arasında çıkmış ve bazen çok uzun yıllarımıza ve canlarımıza mal olmuştur. Temelde hiçbir farklılıkları olmayan ama yalnızca kendi hakimiyetlerini güçlendirmek isteyen emirlerin hayalleri güç ve zaman kaybımızın maalesef ana sebeplerinden biri olmuştur. Yine tarihi bir gerçeklik olarak; Müslümanlar arasında sağlanan, -tamamını kapsamasa bile- kahir ekseriyetinin dahil olduğu bir vahdetin sağlanması durumunda, dünyaya ve insanlığa adalet ve medeniyet getiren, güçlü ve büyük idareler kurmuşuzdur.

Belediyelerden ne bekliyoruz?

Resim
Gündem dediğimiz şey, bütün medyatik yönlendirmelere rağmen kendi ilgi alanlarımıza bağlıdır. Kim ne kadar bağırırsa bağırsın, zıplarsa zıplasın; duymak istemediğimiz sesi, görmek istemediğimiz nesneyi duymaz ve görmeyiz. Belediyecilik ise istisnasız hepimizin hayatında kesin yeri olan bir mesele olduğundan bigâne kalmak gibi bir lüksümüz yoktur. Kaçınılmaz olarak, kapımızın önünden geçen sokağa onlar hükmedecek, çöpümüzün akıbetini onlar belirleyecek, içtiğimiz suyun kalitesini onlar tayin edecektir. Bu durumda ne olursa olsun, kim ne yaparsa yapsın demek gerçekten büyük bir umursamazlık olur. Sonuçları bakımından bizi direk etkileyen olaylara bir şekilde müdahil olma imkânımız varsa bunu kullanmamız gayet normal bir davranış olur. Fakat ülkemizde neredeyse pek çok şey gibi belediyecilikte olması gereken normal anlamından çok farklı yerlere sürüklenebiliyor. Müspet ya da menfi bakış açımızı belirleyen, belediyecilik hizmetlerinden çok siyasi duruşumuza, dünya görüşümüze g

Ceza mı Rıza mı?

Resim
Her insanın bir takım değer yargıları, ölçüleri, kırmızı çizgileri vardır. Günlük hayatımızda bunlara göre tavır alır, tepki gösterir ya da göstermeyiz. Temel insani değerler diyebileceğimiz, fıtratımızdan kaynaklanan sınırlarda hemen her görüşten, en azından çoğumuz hem fikirdir. Yine yaratılışımız gereği her türlü sapmaya, bozmaya, sınırları aşmaya meyyal olduğumuz için, en umulmadık terslikleri, edepsizlikleri yahut zulümleri de biz insanlar yapabiliriz ve hatta yaparız. İçimizden bazıları, ne yaratan Rabbi’ni ne de çevresindeki kullarını incitmemek namına; Allah(cc)’in kurallarına riayet eder, kulların da haklarına azami hassasiyetle dikkat ederler. Temel maksatları rıza olan bu Rahman’ın kulları, toplumlarımızda genellikle en büyük hüsnü kabule muhatap olurlar. Parmakla gösterilir, örnek alınır, takip edilirler. Bunların bir şeyi yapmaları ya da yapmamaları için başlarına bekçi dikmeye, hareketlerini gözetlemeye, cezalarla yola getirmeye ihtiyaçları olmaz. İnandıkları h

Cehalet ve acziyet

Resim
Bizim toplumumuzun temel dinamiği ilimdir. Yaratılışımızdan varlığımızı sürdürdüğümüz dünya hayatımız boyunca kendi aramızda ve diğer varlıklara karşı her alanda üstünlüğün sebebi de budur. Çok bilen, bilgiyi doğru kullanan halklar diğerlerine üstün gelmiştir. Silahlar yapmak için kullanılan bilginin silahlardan güçlü olduğunu söylemek yanlış olmaz. Artık klasikleşen ‘kalem kılıçtan keskindir’ kelam-ı kibarı bu gerçeğin genel bir kabulünü gösterir. Geçmişte yaşanan ve yüzyıllar sonra hala hasretle yad ettiğimiz ‘güzel ve kutlu günler’ ancak ilme ve ilim sahiplerine layık oldukları makam ve ihtiramın gösterilmesi ile meydana çıkmıştır. Dün ve bugün yaşadığımız zor ve kötü devirler de ilmi ve alimleri kaybettiğimizdendir. Bunu sadece dini ilimler bağlamında söylemiyorum. Gerçi bizim anlayışımızda dini ilimlerle fenni ilimlerin sert bir ayrımı ya da karşıtlığı söz konusu değildir. Sadece faydalı ve faydasız olarak sınıflandırır ve faydalı olan ilimlere sahip çıkarız, öğren

Hürmetsiz/saygısız olmuyor

Resim
Okuduğumuz, dinlediğimiz, sevdiğimiz ve beğendiğimiz ne kadar güzel insan varsa, istisnasız hepsinde bir şahsiyet kalitesi ve göstergesi olarak, insanlara saygı ve değer yani hürmet görürüz. İster arka planına İslam’ın haramlarını ekleyerek güçlendirilmiş bir hürmet deyin, ister kuru batılı insan hakları bağlamında saygı deyin, hangi kelimeyle söylendiğinden bağımsız olan gerçek; muhataplarımıza asgari de olsa değer vermeden herhangi bir muamele yaptığımızda karşılığının dostluk ya da yakınlık olmayacağıdır. Biz vahiy temelli düşünen Müslümanlar için ise, davranış ve değer yargılarımızı tayin eden temel mihenk elbette Allah(cc)’in tayin ettiği kural ve kanunlar bütünü olarak dindir. Din bize, diğer insanlar, hatta canlılar ve daha da ötesinde tüm varlıklar için bakış açısı, davranış biçimi tayin eder. Yeryüzü ve gökyüzü bize bir emanet olarak verilen, kullanımı bize ait lakin, sahibi bizim ve her varlığın Rabbi Allah(cc) olan, geçici kullanım haklarını elde edebileceğimiz varl

İnsanın Şımarıklığı

Resim
Her şeyi aklımıza, mantığımıza, anlayışımıza uydurmaya çalışıyoruz. Kafamıza uymayan adamlarla arkadaşlığı bırak, dinde kardeşliği bile tatil edecek kadar benciliz. Hoşumuza gitmeyen havalara bile kızıyor, tadını beğenmediğimiz meyvenin yetiştiği ağaca saldırıyoruz. Bilmem kaç bin yıldır şu dünyada insan olarak yaşadık ve kim bilir daha kaç nesil yaşayacağız. Herhangi bir şekilde, kendimizde bir değişiklik yapma iradesine sahip değiliz. Bütün bir insanlık birleşsek ve şu insan kulağının yeri, ya da gözünün yeri şurasında olsaydı daha kullanışlı olurdu diyebilecek kadar bir marifetimiz asla olmadı. Dünyanın varlığının sırrını araştıran en akıllı ve en bilimsel çalışmaların sonunda vardığımız nokta; “aslında dünya bu haliyle, bu olduğu noktada olmamalıydı” demekten öteye geçemiyor. Uzayın sonunu arıyoruz ve bilmem kaç milyar ışık yılı gittik hala sınırlarını tahmin bile edemiyoruz. Biraz fazla kafa yoranımız aklını yitiriyor. Çok büyük medeniyetler kurduk, muhteşem şeyler keşfet

Önder Alim Sıkıntımız

Resim
Toplumlar; altında bir çok sebepler yatan, geniş zamanlarda inşa edilen bir sosyal karaktere sahip olurlar. Tıpkı insanların yetişmesi gibi nesillerin ve oluşturdukları toplumların da bir büyüme, gelişme ve kemale erme süreçleri vardır. Fıtratın gereği olarak, her insanın ve her insan topluluğunun yapısında, en değerli taş şüphesiz dindir. Neye, nasıl inandığımız bizi biz yapan en net göstergemizdir. İnançsızlık yahut ateizm bile bir inanç ve neticede bir dindir. Para ya da kadın kendisine tapılan bir ilah olabilir. Taştan ve tahtadan yontulan bir takım şekiller, insanlardan bir kısmının putu olur ve onlara ibadet ederler. Düz söylendiğinde anlamsız ve mantıksız gelse de insanlık tarihi boyunca gelmiş ve geçmiş bir çok toplum kendi elleriyle yonttukları putlara tapınmış hatta tapınılmasını kanun edinmişlerdir. Üzerlerine çok gidildiğinde, tıpkı Habeş Necaşisi Eshame’nin yanında Müslümanlara karşı putlaraı savunan Sühely bin Amr(ra)’ın dediği gibi; “biz putlara değil onların t

Provoke Oluyoruz

Resim
İnsan, his sahibi bir yaratıktır. Üzülmek, acımak, kızmak yahut sevmek, saymak, özlemek… Tepki veririz biz ve bu bizi insan yapan belki de en değerli özelliktir. Ruhsuz, tepkisiz, sessiz kalmak bizim için kişilik sorunudur! Hayattan kopmak, benliğini yitirmek, kendini kaybetmektir. Kızılacak şeylere kızmak ve sevilecek şeyleri sevmek ise normal bir insandan beklenecek, belki de en sıradan hislerdir. İnandığımız şeylerin aksini gördüğümüzde; güzelliklerin saldırıya uğradığını ya da çirkinliklerin ortalığa döküldüğüne rastladığımızda bizim için birkaç yol vardır: Elimizle o durumu düzeltmek Dilimizle düzeltilmesi için uyarmak Kalbimizde duyduğumuz rahatsızlıkla oradan ayrılmak. Elle düzeltme işi devletlere aittir, dille uyarmak ise ehline yani âlimlere kalır. Bize düşen ise sessiz sedasız bir boynu bükük olarak orayı terk etmektir. Arada aramızdan birileri, dayanamaz patlar ve ne düzeltmek, ne de engellemek maksadı olmaksızın, sadece içinden kopup gelen öfke ve dayanı

Hadim, Hakim ve Zalim

Resim
Yeryüzünde Allah(cc)’in şeairi vardır. Bunlar nişaneler, işaretler, özel ve mukaddes mekan yahut noktalar olarak bilinirler. Bunlar genellikle ibadetlerle, özelde hac ibadeti ile alakalıdır. Farzlar, vacipler ve benzeri İslami geleneklere de şiar denilir. Ey iman edenler! Allah'ın işaretlerine, haram aya, kurbanlık hayvanlara, gerdanlıklara, Rabbinin lütfundan bir şeyler kazanmak ve rızasına kavuşmak için Haram Ev'i ziyarete gelenlere saygısızlık etmeyin. … (Maide 2) Safa ile Merve, Allah'ın işaretlerindendir. … (Bakara 158) Kurbanlık develeri de sizin için Allah'ın işaretlerinden kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. … (Hac 36) Aynı şekilde Allah(cc)’in yeryüzünde harem kıldığı Mekke, Rasulü(sas)’in harem kıldığı Medine ve yine hakkında mukaddes bir mekan olduğu ve özel muamele edilmesi gerektiği ayet(İsra 1) ve hadislerle bildirilen Kudüs’te İslam’ın yeryüzündeki nişanelerindendirler. Bu beldeler, herhangi bir ırkın, neslin yahut devletin

Feryat Yemen’den Gelir!

Resim
Yemen, bizim hatırlarımızda kahvenin yurdu olmasıyla meşhurdur. Bir de Yemen Türküsü ile ki; Osmanlı Devleti’nin en acılı cephelerinden biri olması hasebiyle, ağıtlara ve türkülere konu olmasına şaşılmaz. Osmanlı ordusunun I. Dünya Savaşı sırasında Yemen’de kayıtlara geçen kaybının 350.000 civarında olduğu ve yakılmadıysa Yemen arşivlerinde, adları ve baba adlarıyla memleketlerine kadar kayıtlı oldukları bilinir. Bu sebepten Yemen’e geçen yüzyılın başlarında ‘Türk Mezarlığı’ denildiği olmuştur. Şimdilerde Yemen, iki filin tepiştiği kurak bir topraktır. Kalkan tozlar tüm dünyanın gözlerini kör ettiği için olsa gerek, çok azımız haricinde egemenlerin ve muktedirlerin görmediği ya da görmek istemediği bir insanlık dramına ev sahipliği yapıyor. Abd’nin İslam coğrafyasındaki en değerli elemanı Suudi Arabistan ile Rusya’nın en gözde askeri İran İslam Cumhuriyeti, başlangıçta bir şii ayaklanma iken bugün bir felakete dönüşen iç savaşın tarafları olarak bu rezaletin savaş sı

Çağdaş Hariciler ve Politik Tekfir

Resim
Eski ile yeninin uyumu çoğu zaman insanın hoşuna gidecek bir yumuşak geçişe işarettir. İyilik ve merhamette, maslahat ve hayırda bir uyum, elbette gönül cezbeden nostaljik güzellemeleri haklı da kılar. Ne yazık ki; insan evladı dediğimiz canlı, nefsinin ya da egosunun, menfaatinin ya da cebinin yılmaz bir kavgacısı ve yanlışlarının pes etmez bir savunucusudur. Söz konusu olan ‘kendi’ olunca, önüne ya da sonuna kendisine ait olduğunu ekleyebildiği her şeyi muhteşem sahiplenebilir ve anlamsız bir inatla kavgasını verir. Benim fikrim, benim ailem, benim şehrim, benim ırkım, benim ülkem, benim cemaatim, benim tarikatım, benim, benim, benim… Hatta benim dinim! Yani dinden benim anladığım. O aşamaya ulaşıldığında, artık aksini iddia eden ya da bir başka fikri savunanlar doğal olarak aforoz edilmelidir. İslam’da aforoz yok mu dediniz? Haklısınız. Bu dinde aforoz yoktur ama tekfir vardır. Ve biz bu metodu olur olmaz her yerde, kendi keyfimize göre kullanmaktan ze

Halkın Yönetim Sistemi

Resim
Yönetmek insanın yaratılış itibariyle sahip olmak zorunda olduğu bir haslet olduğu kadar, yönetilmekte zaruri bir neticedir. Bazıları yönetir, bazıları yönetilir. Herkesin yönetici olma ihtimali yoktur. Yönetenler sırf bu makamda oldukları için düşman olunmayı elbette hak etmezler, tıpkı zenginlerin sahip oldukları sebebiyle kınanamayacakları gibi… İktidar mücadeleleri hatta savaşları insanlığın kaderidir. Kaçışı ve çıkışı olmayan, yaratılmış olmak ve hayatta kalmak kadar mecburi bir istikamet! Yeryüzünde savaşların ya da en basit haliyle iktidar mücadelelerinin bitmeyi bırakın durma ihtimali bile yoktur. Bu sebeple insanlığa bunlarsız bir hayat vadedenler yalancıdır! Kıyamete kadar devam edecek bir kavganın içindeyiz ve yegâne çıkış; ferdi olarak ölüm, toplumsal olarak ise helak olmaktır. Bunu da kimse istemez. Kalmak ve kazanmak zorundayız. Bu durum sebebiyle nasıl yönetildiğimizle çok ilgiliyizdir. Bizi kim ya da kimler, neye göre ve nasıl yöneteceklerdir? Bu soruların

Mensubiyet ve Asabiyet

Resim
Belki biz anlatamıyoruz, belki onlar anlamak istemiyorlar bilemiyorum ama İslam’ın insanlara, ırklara, kabilelere bakışı hakkında hala söz söylemeye gerek olması, hele de bu dijital bilgi çağında biraz vakit israfı görünse de maalesef ihtiyaç olduğunu reddedemeyeceğimiz bir vakıa olarak karşımızda duruyor. Allah(cc), insanları neden farklı ırklar ve kabileler olarak yarattığını izaha muhtaç olmayacak kadar net bir ayet ile bildirmişti: Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi soylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en üstününüz en çok takva sahibi olanınızdır. Allah bilendir, haberdar olandır. (Hucurat 13) Bu ayrımın dünya tarihinde ne büyük imtihanlara vesile olduğunu da düşününce Rahmani hikmetin boyutlarını görüp, ‘subhanellah’ diyerek başımızı eğmekten başka bir yolumuz yoktur! İnsanlar, kabilelerinin ve ırklarının davası uğruna cehenneme koşabilecek kadar taassup taşıyabiliyor. Aynı insanlar, kendi yaptıkları asabiyet