Kayıtlar

Ocak, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kibrin mayası şöhret

  Hepimizin onaylanmaya, beğenilmeye, takdir edilmeye, tasdik edilmeye, gururumuzun okşanmasına, alkışlanmaya, sırtımızın sıvazlanmasına, gıpta edilmeye ve hatta kıskanılmaya, -hadi ihtiyacımız demeyeyim de- meylimiz var. Fıtratımız böyle. Kulluk etmemizin sebebi de bu, isyan etmemizin sebebi de… Allah(cc) bizi takdir etsin, sevsin, razı olsun diye yaşıyoruz, daha doğrusu yaşamamız gerekiyor. Buna kulluk diyoruz. O’ndan başkaları da sevsin, razı olsun diye bir meylimiz ortaya çıktığında, buna farklı gerekçeler ve cevazı için teviller bulabiliriz. Mesela, Allah(cc) için yaptıklarımız sebebiyle, Müslümanlar bizi sevse, takdir etse, razı olsa, bunda herhangi bir beis olmaz. Çok normal bir durumdur. Ancak bir yere kadar! Bu takdirin ve sevginin kibri beslemesi durumunda, riyaya kapı aralaması anında, her şey yer ile yeksan oluverir. Kibir ve riyayı en çok besleyen hal hangisidir diye üzerinde düşündüğümüze karşımıza çıkan bela ise şöhret oluyor. İnsan, ahirette kendisini mahvedecek olan ve

Mukaddesatın muhafazası

  İnsan ne için yaşar sorusuna herkesin bir cevabı vardır. Bu cevaplar kişinin inancı ve hayata bakışı ile şekillenir. Bazılarımız için hayat, uğrunda harcanmaya değecek değerler için yaşanırken; kimimiz için de yiyip içmek, devran sürüp göçmektir. Bizim için ise gerek hayatı gerekse içindekileri anlamlandırma yolculuğumuzun temel rehberi dinimizdir. Vahye ve peygamberlik hikmetine dayanan bir bakış açısı, bir anlamda sıfatımız ve şiarımızdır. Bir Müslüman için Kur’an ve hadis bilgisi ve bu iki kaynaktan beslenen ulemanın ulaştığı hakikatlerin değeri hayatın anlamını ifade eder. İşte bu kadim mirasın ve medeniyetin, ilim ve hikmet sahipleri ulemasının ortaya koyduğu, insan ne için yaşar sorusunun cevabı olabilecek ve nihayetinde kulluk amacını izah eden, başlık olarak dinin dünyada gerçekleştirmeyi emrettiği (makasidu’ş-şeria) ve gerek mensuplarına gerekse muarızlarına vaat ettiği hususlar şunlardır. Akıl emniyeti Can emniyeti Mal emniyeti Nesil emniyeti Din emniyeti Bir toplumun huzur

Politika ve dava

  İnsanın fıtratı gereği çevresinde olup bitenlere bigâne kalması söz konusu olamaz. Öyle ya da böyle, bir şekilde politik gelişmelerin gölgesinde bir gündemle yaşıyoruz. Geçen haftaki köşemizde sözü Müslümanın politik gelişmeleri kulluk bilinciyle izlemesi ve yerini de buna göre belirlemesine işaret etmeye çalışmıştık. İşin elbette manevi yönü ve sorumluluğu kadar kişinin kendine olan saygısı, ahlak anlayışı ve nihayetinde ortaya koyacağı duruşun erdemi olmak zorunda. Esasen Allah’a kulluk; kendine saygının da, erdemin de en kestirme ve kesin yoludur. Biraz daha açabilmek adına detaylandırmaya çalışayım. Kendimizce doğru gördüğümüz bir politikacının peşinden gidiyoruz varsayalım. Siyasi görüş diyemiyorum zira günümüzde artık siyasi görüşten ziyade liderlerin ardından yürümek revaçta. Her birini ayrı ayrı tarttığımızda fikir ve inanç planında, en azından söylemlerinde aynı ya da birbirine çok yakın oldukları görülecek olan politikacıların, iktidar kavgasında ciddi rekabet hatta düşmanl

Biraz apolitik olsak

  Yetmişlerin sonlarında ülke olarak politikanın maşasıyla evrilip çevrilen ve ateşlere bandırılan bir yerdeydik. O günlerde herkes bir taraftan olmak ve diğerleri ile bir şekilde mücadele etmek durumundaydı. Aklımız çok ermediğinden bunu hayatın normali zanneder, hatta politik partileri din zannederdik. Uğrunda kavga verilen ve hatta gerekirse ölünen bir şey ne kadar değerli olmalıydı! O günlerde de bu işlere bulaşmadan hayatına devam etmek isteyenler az da olsa bulunurdu. Bunlardan birinin hikayesini bir akrabamdan dinlemiştim, anlatayım. Bütün derdi okulunu bitirmek olan ancak İmam Hatipli olması hasebiyle doğal olarak sürecin bir yanında görünse de, fiilen bir şeye bulaşmadan yaşayan bir arkadaşlarını, zorla ikna ederek sağcıların kahvehanesine çay içmeye götürdüklerini söylemişti. Hasbelkader onlar çay içerken kahve solcular tarafından otomatik silahlarla taranmış. Kendileri yani kavganın ortasında yaşayanlar daha araçlar kahvenin önünde durduğu anda yerlere atarak canlarını kurta

İman ve iyilik

  Son dönemde düşünce temelleri İslam üzerine inşa edilen ve Müslümanlar arasında yetişen bazı cidden akıllı ve kaliteli fikir sahiplerinin bile iman etmenin ya da daha kolay tabirle Müslüman olmanın insanın iyi biri olmasına yetip yetmeyeceğini düşünür hale gelmiş olmaları, bana oldukça hüzünlü bir sona gidişin işaretlerinden biri gibi geliyor. Görece olarak iyi biri ile iman ettiği halde o an ve o düzlemde iyi sayılmayan bir diğerinin mukayesesi üzerinden başlayan ve “bu iyi adam şimdi cehenneme gidecek ama bu kötü adam, sırf iman etti diye cennete mi gidecek, nerde adalet” gibi söylemlerin, felsefi altyapısı ve edebi söylem marifeti olanların dillerinde daha tumturaklı şekillerde dillendirildiğine rastlıyoruz. İman etmek yerine iyi olmayı önceleyen ve öne çıkaran düşünceler masum değil tam aksine imana yönelik bir saldırının dışa vurulmasıdır. Bunu fikir ve dil sahibi bir yapıyorsa farkında olmadığını düşünmemiz mümkün olmaz. Bilerek ve isteyerek, iyi olmakla iman etmeyi mukayese et