Kayıtlar

insan etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Duygusal sömürgeciler

Resim
Emperyalist batılılar kendi topraklarında sahip olduklarıyla yetinemediklerinde, dünyayı en yakınlardan en uzaklara kadar sömürmeye başladılar. Bu işi öyle bazılarımızın sandığı gibi, kibar tüccar pozlarıyla değil; bizzat silahları ve katilleriyle, gerektiğinde soykırımlar yaparak ve ülkeleri yakarak, yıkarak gerçekleştirdiler. Zenginliğin tadını alan ve hesap sorulamayan suçlar işlemenin vahşi hazzını tadan batılılar, bir daha bu yoldan vazgeçmediler. Halen de vazgeçmiş değiller. Gerektiğinde fiziksel olarak işgal ederek, gerekmediğinde ise kontrol ettikleri yerli kuklalar eliyle, sömürmeye ve semirmeye devam ettiler. Sömürü düzenlerinin devamı için her şeyi ve herkesi kullandılar. Toplumsal ayrılıkları, yaraları ve ızdırapları sömürmekten kaçınmadılar. Zaafları ve açıkları çok iyi kullandılar. İhtilaflardan kendileri lehine avantajlar ürettiler. Yakaladıkları sineklerin kanatlarından yağ çıkartıp, ellerine ve yüzlerine sürdüler! Sömürecekleri toplumların zayıf k

Ünlü uyumsuzluğu

Resim
Kelimelerimiz ünlü ve ünsüz harflerden oluşur ve biz uyumlusunu ya da uyumsuzunu düşünmeden kullanırız. Uyum da uyumsuzlukta dil bilimcilerin konusudur, bir de geçer not almak zorunda olan öğrencinin. Toplumumuz da ünlü ya da ünsüz insanlardan oluşur ve biz yine uyumlusunu ya da uyumsuzunu düşünmeden, hayatımızın bir yerlerine dahil olmalarına izin veririz. Bir bakıma yine kullanırız onları, ya da kullanılırız onlar tarafından. Uyumları ya da uyumsuzlukları kimsenin konusu değildir; ne bilim ehli ne de öğrenci sınıfı ünlülerin bize ne kadar uyumlu olduğunu araştırmaz, düşünmez. Biz onları şarkıcı artist falan zannediyoruz ama aslında onlar, emperyalistlerin bize ve köklerimize açtığı savaşın perde önündeki piyonlarıdırlar. Elinde silah olan piyonlarla savaşıp, can verip can alırken; neslimizi, toplumsal ahlakımızı, kültürümüzü yok eden bu haşereleri alkışlayamayız. Onların bize ve bize ait olan değerlere en ufak bir saygıları yoktur; dilleriyle edepsizlik, bedenle

Göklere merdiven inşa etmek

Resim
Hayatın her alanında, söz ve duruşları eleştiren ama sürekli ve sadece eleştiren insan tipleri vardır. Nerede oldukları, konunun ne olduğu, kimin konuştuğu, konunun ehemmiyeti, konuşanın ehliyeti, ortamın havası, sözün hikmeti, hatırlatmanın fayda ya da zararı gibi söz ve duruş inceliklerinden ya da ıstılahi tabirimizle adabı muaşeretten yoksun birileri hep vardı ve olmaya devam edecekler. Kendine ait bir fikri ve fikrini ifade edebilecek sözü ya da sözünü dillendirecek kadar kelime hazinesi olmayan ama illa ve mutlaka konuşmak ve itiraz etmek isteyenler için zorunlu bir çaresizlik durumu söz konusudur. Susmanın semtlerine uğramadığı ve her konuda bir diyeceği olan birinin yaşadığı gurur, içi ne kadar boş olursa olsun, bir nefsi tatmine ve rahatlamaya sebep olur. Bazılarımız hep o, sesinin ilk çıktığı ya da ilk defa adam yerine konulma ihtiyacını hissettiği, delikanlılık çağında kalmayı seviyor da olabilir. Neticede insanız ve bir şekilde avunmaya, kendimizi temize çıkarm

Herhangi biri ile her şeyi

Resim
Olaylara ve insanlara biraz fazla bencil bakıyoruz. Değerlendirmelerimiz ve davranışlarımız da bu bencilliğe göre şekilleniyor. Kendi bakış açımız ve görüş kapasitemizi esas kabul edince, bizden başkasının ne dediğinin de ve aslında ne düşündüğünün de bir değeri kalmıyor. Bizim için ciğer paresi, gözümüzün içi, gönlümüzün sultanı, başımızın tacı olan birinin ya da bir şeyin; bir başkası için sıradan ve herhangi biri olabileceği gibi, dikkate değer bir olay bile olmaması mümkün oluyor. Kalabalık bir şehrin, günde binlerce hastanın ve yakınlarının gelip geçtiği büyük bir hastanesinde, birkaç dakikada bir hasta muayene etmek zorunda olan bir doktor için; her gelen hasta herhangi biridir. Rutin işini yapar, biraz enerjisi varsa birkaç espri ya da gülümseme ile gönül bile alır ama neticede kapıyı gösterir. Halbuki o hasta erkek ise, kim bilir kimlerin sırtını dayadığı yıkılmaz kaledir de onun sarsılması kimlerin ciğerlerini titretir bilinmez. Kadınsa, kimlerin annesidir, a

Bak!

Resim
Yazıdır yazılır, sen okuyanın ne anladığına bak. Güneştir doğar, sen batarken ufuktaki kızıllığa bak. Mevsimdir gelir, sen ne getirdiğine bak. Eylüldür sevilir, sen ne götürdüğüne bak. Teröristtir saldırır, sen kimin hesabına yazıldığına bak. Binadır yıkılır, sen enkazında kimin kaldığına bak. Emperyalisttir işgal eder, sen kimin direndiğine bak. Kahramandır direnir, sen kimin ihanet ettiğine bak. Bu formatla bütün bir hayatın hikayesini alt alta dizebilirim. Sözün gücünün kıyamete kadar devam edeceğinden eminim. Ancak insanların sözü dinleyeceğinin bir garantisi yok, hiçte olmadı zaten. Gördüğüne inanmak, duyduğuna inanmaktan baskındır hep. Kulak yalan duyar da göz yalan görmez sandığımızdandır bunca aldanışımız oysa. Baksanıza gözlerimizin önünde oynanan onca oyundan payımıza seyircilikten başka bir rol düşmüyor. Buna sevinsek mi üzülsek mi orası da ayrı bir konu. Oyun dışı kalmak olsaydı mesele sadece, sevinirdik ama biz tarih dışı kalıyoruz gibi. K

Mü’min, emin ve emanet insandır

Resim
İnsan, yalnız başına da hayatta kalabilir ancak bir hayat sürdüğünü söylemek için başka insanlara muhtaçtır. Toplumlar kurmak ve birbirine destek, köstek ve sair muameleler vesilesi ile diğer insanlarla münasebet kurmak ve bunu hayatının sonuna kadar devam ettirmek; bir hayat sürmektir, sadece hayatta kalmak değil. İslam’ın inşa etmemizi istediği ve geçmişimizde örneklerini yaşadığımız toplumun da temel esası, kendi aramızda iyilikler ve kötülükler konusunda yardımlaşmaktır. İyiliklerin yayılması ve çoğalması, kötülüklerin engellenmesi ve yok edilmesi, belki de İslam sosyal hayatının en kısa özetidir. Mü'min erkeklerle mü'min kadınlar da birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyar, namazı kılar, zekatı verir, Allah'a ve Rasulü’ne itaat ederler. İşte bunlara Allah rahmet edecektir. Muhakkak Allah yücedir, hakimdir. (Tevbe, 71) Müslüman erkek ve karınların, tıpkı imtihana muhatap yani mükellef olma hususunda aralarında herhangi bir fa

Bayramlaşmak: Neden ve Nasıl?

Resim
İslam’ın bize vahiyle bildirilip tamamlanmasının üzerinden çok uzun bir zaman geçti. Rasulullah(sas)’in ahirete irtihali ile kesilen vahiy ve sünnet süreci, sahabenin uygulamaları ve onlardan neşet eden fetvalarla gelişerek günümüze kadar geldi. Bu konu elbette bir yazıyla özetlenebilecek kadar basit veya küçük bir hadise değil. Bu yüzdendir ki, yüzyıllardır devam eden bir ilim aktarımı ve İslam eğitimi gerçeğimiz var. Bu süreçte ortaya çıkan ve her biri başlı başına bir deryaya dönüşen birikimlerin sadece isimlerini saymak bile bir marifet sayılabilir. Bütün bu devasa ilmin temelinde yatan ve aslında hedefinde de bulunan tek ve büyük maksadımız ise, Allah(cc)’in rızasını kazanmaktan ibarettir. İslam tarihi boyunca gerek kendimize gerekse diğer milletlere yaptığımız bütün iyi işlerin maksadı budur. Korkumuz ve gelecek nesiller için endişemiz de bu maksadı kaybetmelerinden ibarettir. Bayramlarımız da bu maksadın içerisinde yer alan ve hicretin 2. yılından bu yana idrak e

Göç dünyanın kanunudur

Resim
Hayatın sahibi Allah(cc)’in kanunlarını koyduğu bir hayat sürüyoruz. Doğum ve ölüm arasında geçecek sürenin bazı noktalarında irademizle bazı detayları değiştirme hakkımız olsa da, geldik ve gidiyoruz bu dünyadan. Gelip kalan olmadı hiç, olmayacak, olamayacak. Dünya, konanın göçtüğü, gelenin gittiği bir durak, bir konaklama yerinden ibaret. Bütün süsüne, nimetlerine ve aldatan lezzetlerine rağmen; geçici, bitici, yok olucu bir süreç. Sonunda asıl hayata, buradan sonrasına, ahirine hazırlanılan ve güç toplanılan bir kamp yeri. Geldik, yedik, içtik, oynadık, eğlendik, ağladık, üzüldük derken; bitiverecek ve hiç yaşanmamış gibi ya da bir gün hatta daha az yaşanmış gibi olacağımız, aslında ahirete nispetle çok ama çok kısa bir devran dünya. Dünyanın kanunlarındandır, kimse kalıcı olamaz burada; kuşlar göçer, geyikler de, kartallar bile göçer hatta aslanlar da. İnsanlar da göçer, sadece ölüm değildir göç, mekan mekan dolaşır dururuz. Birileri için ekmek kaygısı iken, biriler

Dünya huzurunun sırrı

Resim
Karga kendi yürüyüşünü beğenmez ve değiştirmek için bir örnek ararken serçeyi seçer. Serçe gibi zıplamak çok havalı gelir ona ve denemeye başlar. Fıtratın zıddına hareket ederek elde edilecek bir güzellik olmadığını anladığında ise, iş işten geçmiştir. Karga kendi yürüyüşünü unuttuğu gibi serçe gibi yürümeyi de becerememiştir. Ortaya ne olduğu belirsiz bir yürüyüş çıkar. O gün bugündür, hayvanların en çirkin yürüyeni kargadır derler, ne normal yürüyebilir ne de zıplamayı becerebilir. Kendin kalabilmek insan için ve insanlık haysiyeti için, olmazsa olmaz bir meziyettir. Bu her alanda böyledir de, en çok sosyal yaşam biçiminde, davranışlarda ve insan ilişkilerinde kendin kalabilmek gerekir. Tabi, kendin kalabilmek için önce bir kendin olabilmek gerekiyor. Kendi olamayan, başkalarının taklidiyle, özentisiyle kendini ifade edebilen, özünü ve sözünü kaybetmiş birinden en fazla taklitçi bir eşkıya olur. Eşkıya olur; zira kendini bilmeyenin Rabb’ini bilmesi de muhaldir. Rabb’in

Dengemizi kaybetmeyelim

Resim
Biz Müslümanlar nankör değilizdir, zira Rabbine nankörlük etmeyen bir milletiz. Hamd ve şükür bizim en unutulmaz vasfımızdır. Yalnız Rabb’imize değil insanlardan bize iyilik edenlere de teşekkür etmekle emrolunduk. “İyiliklerinden dolayı insanlara teşekkür etmeyen Allah’a da şükretmez.” (Tirmizi, Ebu Davud) Batılılardan bize insan gibi yaklaşanları takdir eder hatta severiz. Onlar için hayır dua eder, hidayetlerini dileriz. İyiliklerinden dolayı teşekkür ederiz. Hiç kimseye milliyeti, dili, dini ya da yaşadığı coğrafya sebebiyle düşmanlık etmeyiz, ölçümüz açık ve nettir: "… Zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur." (Bakara 193) İnsanız biz; dostça uzatılan hiç bir eli geri çevirmeyiz ancak tokat atana diğer yanağımızı çevirmek yoktur bizde. Biz adaletle cevap vermenin, dengeli karşılığın doğruluğuna inanırız. Topyekun iyi ya da topyekun kötü diye ayırmayız insanları, iyilerine iyi kötülerine kötü deriz. Sözün kısası, biz Müslümanlar "vasat" bir ümmetiz.

Kötülüğü yaymak

Resim
Aklı başında her insanın olduğu gibi normal her Müslüman için geçerli olan bir ahlak kuralı vardır: İyilik etmek ve iyilikleri yaymak, kötülük etmemek ve yayılmasını engellemek, olarak özetleyebileceğim bu kaidenin istisnası yoktur. Yani herhangi bir iyilik ya da kötülük için farklı tercihlerden bulunmak düşünülemez. Buraya kadar olan kısımda hemen hepimiz hemfikiriz. Lafa gelince de zaten bunu beyan ederiz. İyilik kimden gelirse gelsin takdir eder, kötülüğü kim yaparsan yapsın reddederiz. İyiliklerden iyilik seçmemiz gerektiğinde daha iyisini, kötülüklerden kötülük seçmek zorunda kaldığımızda da daha az kötüsünü seçeriz. Bu düz mantık, şartların etkilerinden arındırılmış sağlam fıtrat tercihidir. İyilik ve kötülük anlayışının, kişilere ve toplumlara göre ayrışan yanlarından bahsetmiyorum. Konumuzu herkesin hakkında ortak bir fikri olan genel konular olarak kabul edelim. Örneğin, hırsızlık gibi ya da yalan söylemek gibi normal insanlar için kötülük olduğu tartışmasız konular d

Unutkan olduğumuzu da unutuyoruz

Resim
İnsan olarak isimlendirilmemize sebep olarak gösterilen açıklamalar arasında aklıma en çok yatanı unutmakla malul oluşumuz olduğundandır, kendim ya da başkaları için unutmayı makul mazeret sayarım. Unutmanın ne büyük bir nimet olduğunu idrak edebilmek için; bizi darmadağın eden acıları, sevinçten delirten mutlulukları ve sürekli beynimize pompalanan bilgileri unutmama ihtimalinde delireceğimiz gerçeğini hatırlamak yeterli geliyor. Sürekli bir şeyler öğreniyor, okuyor, konuşuyor ve dinliyoruz. Bütün bunlar beynimize ulaşıyor ve büyük bir kısmını unutuyoruz. Unutmasaydık patlardı herhalde kafamız. Tıpkı sindirim sistemimiz gibi beynimiz de, bilgileri işleyen ve işine yarayacağını umduklarını saklayıp gerisini atan ama pek biyolojik olarak görülmeyen bir usulle çalışıyor. Kederin de sefanın da unutulması, ruh sağlığımız için gerekliliklerdendir ki; aklını kaybedenlerimiz ya hep güler ya da çok ağlarlar. Akılları başlarındayken, onu taşıran son damlanın keder veya hüzün o

Mukaddes devletler dünyası

Resim
İnsanlık tarihi boyunca tartışmaları, kavgaları ve savaşları tetikleyen en önemli sebep olarak kimin idare eden, kimlerin edilen olduğunu tayin etme meselesi olduğunu söyleyebiliriz. Dindar ya da seküler hemen herkesin, devletin gerekliliği ve önemi hakkında hemfikir olduğu da ayrı bir gerçek olarak tarihe yazılmıştır. Kendi yaşam tarzını güvende tutmak ve dahası yaymak, hakim kılmak gibi hedeflere ulaşmak için de devlet gücü hep gerekli görülmüştür. Geçmişin değişik dönemlerinde adalet ve merhametle idare edilen devletlerde, farklı hayat tarzlarının emniyet içinde yaşayabildikleri de olmuştur. Bunların İslami modelleri, yakın devirlere kadar uygulanmış ve hepimizin az-çok bildiği; çok uluslu, çok dinli ve çok kültürlü toplumlar kurulmuş, insanlar dilleri, dinleri ve nesilleri konusunda bir endişe taşımadan hayat sürmüş hatta milletler varlıklarını muhafaza edip bugünlere kadar gelebilmişlerdir. Yüzyıllar boyu Osmanlı hakimiyeti altında kaldıkları halde, her yönüyle kül

Rüzgara karşı duruş

Resim
Hayatımızın en kaçınılmaz gerçeği olarak, birbirimizle ve hele de güç ve otorite sahipleriyle münasebetlerimizi, bir düzene ve eksene oturtmak gibi erdemli ve ahlaklı davranış şekli olma zorunluluğu vardır. Kendisinden bir şekilde sıyrılma, kurtulma ya da uzak durma ihtimalimiz olmayan hemen her canlı-cansız mahluk ya da etkene karşı, erdemli bir duruş geliştirmek mümkündür. Rüzgara direnmek bir duruştur; yıkılmamak ya da kırılmamak için eğilmek bir duruştur, dik durup kırılmak ya da yerinden sökülmekte bir duruştur. Rüzgarı durdurmaya gücümüzün yetmediği ve sığınılacak bir emin mekan bulunmadığı zamanlarda bunlardan birini seçmek insanidir ve normaldir. Yağmura direnmek bir duruştur; ıslanmamak ve üşütmemek için şemsiye açmak bir duruştur, başını göğe kaldırıp ciğerlerine kadar ıslanmayı göze almakta bir duruştur. Yağmuru durdurmaya gücümüzün yetmediği ve altına sığınılacak bir emin mekan bulunmadığı zamanlarda bunlardan birini seçmek yine insanidir ve normaldir.

Çünkü biz de insanız

Resim
Hayat her birimize farklı sıfatlar ve konumlar tayin ediyor, dünyanın kanunu bu; herkes ve her şey birbirine bağlı gibi ama bir o kadar da bağımsız. Zenginlik ya da fakirlik, güçlülük ya da zayıflık gibi en sıradan tarifler bile karşılığı olmaksızın anlamsız ve değersiz kalıyor. Yani demem o ki; birileri fakir olmasa zenginliğin ne değeri olabilir, ya da birileri zayıf olmasa gücün ne anlamı kalır? Dostluk ya da ıstılahi anlamda kardeşliğin de değeri ancak yabancıların, nankörlerin ve hainlerin varlığıyla mı anlam kazanır? Yoksa her açıdan zaten değerli ve eşsiz olan bu erdemli münasebetlerin yokluğuna mı üzülüyoruz? İnsanız, kim ve ne olduğumuzdan çok ama çok önce insan… İnsanlığın bu saf ve sade, bu dürüst ve samimi, bu hesapsız ve açık, bu rahat ve kolaylıkla ortaya konmasını da yine insanlığın baş tacı Abdullah’ın oğlu Muhammed(sas)’den öğreniyoruz. Önce, 1,5 yaşında toprağa verdiği oğlu İbrahim’in ardından döktüğü gözyaşlarında görüyoruz. Mezarındaki sivr

Trafik aynadır

Resim
Meşhur bir söz vardır, ‘yol medeniyettir’ diye. Oysa yolun yapılışı, malzemeleri ya da şekli, ne kadar kaliteli ya da güzel olursa olsun, üzerinde akan trafik vahşi ise medeniyetten değil medeni bir vahşetten söz edebiliriz. Yine benzer bir kelam-ı kibar vardır; ‘yol bir yere gitmez, o bir duruş şeklidir’ diye. Evet yol bir yere gitmez; durur ve onu kullananlar, yolun medeniyete katkısı olurlar. Yol, bir şekilde bazı şeyleri gösterir bize. Bu anlamda asfaltın kalitesinden, kaldırımlara kadar; rögar kapaklarının düzgünlüğünden, şerit çizgilerine kadar uzanan bir göstergedir, aynadır. Yollar medeniyetten çok şehrin idarecilerinin çalışma kalitelerinin ve ileri görüşlü planlamalarının göstergelerindendir. Hep söylerim; herhangi bir şehre ilk kez gittiğinizde yollara, kaldırımlara ve özellikle rögar kapaklarına bakın, o şehirde işlerin nasıl yürüdüğünün en masum şahitleri onlardır. Çukurlarla dolu yolları, bazısı yüksek bazısı çökük rögarları, kırık-dökük kaldırımları, terkedilm

Ah şu eziklik!

Resim
Çılgın bir genç, hışımla başını kaldırıp haykırdı: “İslam’ı hayatımızdan çıkarmakta geciktiğimiz için geri kaldık!” Bir başkası, içinde biriken bütün kazuratı, bir böğürtüyle ağzından döktü ortalığa: “Batı medeniyetini taklit etmekten başka yol yoktur, aydınlanma çağımızın gerçeğidir.” Haberler ve bültenler, konuşanlar ve dinleyenler, hep aynı şeyleri seslendirdi ve dinledi: “Onlar daha medeni, yolları da çok güzel, kaldırımlarında engelliler için hiç engel yok, yeşil alanları çok fazla, çok mutlu onlar, onlar çok gelişmiş, onlar örnek toplum, örnek insanlar, örnek devletler…” Çok bilmiş ve bilgiç, çok aydın ve ilerici, çok akademik ve çağdaş, çok seküler ve demokrat bir profesör; bütün bilimsel yaklaşımını bir iğrenç boğaz sesiyle, balgam çıkarır gibi tükürdü: “Batı, bizden birkaç yüzyıl ileride, sadece teknolojik olarak değil, sosyal toplum ve yönetim sistemleri açısından da çağımızın ufku batıdır.” Bir başka sapık, batı kadınlarının ne kadar şanslı olduklarını anl

Yalan helak sebebidir

Resim
İnsanız, pek çok eksiğimiz hatamız var, olacaktır da. Mükemmel olan sadece yaratılışımız, ondan sonrası bize kaldığı için, pozitif ya da negatif gelişmeye açığız. Melek değiliz, şeytan da olamayız. Ancak meleklerden ve şeytanlardan bazı hasletler alabilir, bunları temsil etmekle kalmaz, yayabiliriz. Bunların neler olduğunu veya olabileceğini az-çok herkes bilir. Bilmek yetmez bazılarımıza, bir de çevremize aktarırız. İyi ve hayırlı hasletler kadar sıradanlaşan ve neredeyse günümüz insanının artık kötülükten saymadığı, oysa belki de kötülüklerin temeli olan bir hastalıktır, yalan. İnsan fıtratının kabulde yani normal görmekte en çok zorlanacağı ama zamanla benimsenip sıradanlaşan ve neredeyse onsuz işimiz kalmayan bir zehir. Bedene zehir verildiğinde kaybolan hisler gibi; yalan da ruhun fıtri, temiz ve güzel hasletlerini ortadan kaldıran bir beladır. Herhangi bir yalanı “korkunç” bir rahatlıkla söyleyen ve savunabilen insanlar beni dehşete düşürüyor. Sebep olacakları felake

Acı da olsa rahmet

Resim
İnsanlar ne vakit bir konuda ifrata ya da tefrite düşseler Allah(cc) “rahmetiyle” bir vesile, bir sebep halk edip şuur ve idrakimizi sarsıyor. Bu rahmet,  bazılarımız için ağır bir ızdırap olsa da umum için bir işaret oluyor. Bu konuda yani Allah(cc)’in yaptıklarının hikmetleri hakkında konuşma ehliyetini sahip olmadığımı biliyorum. Bu gerçekten büyük bir hikmet ve cürettir. Maksadım bazı tevafuklara dikkat çekmekten ibarettir. Herhangi bir konuda haddi aştığımızda kişisel olarak ta sık sık başımıza gelen ve bize ‘şunu yapmasaydım’ dedirten bazı gelişmeler olur. Bir his veya bir farkındalık olarak bazı sebepleri görebiliriz. Bazı örneklerle ne demek istediğimi anlatmak mümkün ancak netameli bir konu ve tehlikeli sular olduğu için seçeceğim örnek olaylar konusunda oldukça zorlanıyorum. Geçtiğimiz yıl yaşanan ve nasılsa “piyasada” sahipleri olmadığı için kimsenin pek aldırmayacağı bir örnekle başlayayım. Suriyeli mülteciler hakkında geçen dönemde korkunç bir propaganda ile