Kayıtlar

Ağustos, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İt ürür, kervan ne durumda?

Doğru ve güzel olanın, yanlış ve çirkin olandan etkilenerek bozulması, engellenmesi, unutulması ya da bir şekilde tedavülden kaldırılması, toplum için ölümcül bir hastalık olduğundan, asıl meseleye odaklanmayı ve dışarıdan yapılan saldırıları umursamamayı tavsiye eden, kelamlardan biridir bu ve malum orijinali; “it ürür, kervan yürür” şeklindedir. Ortada bir kervan varsa ve yürümeye takati bulunuyorsa, yolu bilen bir rehberi ve güvenli bir yol da varsa, kervan haydi haydi yürüyecektir. Ne ki; şartların neredeyse tamamı kervanın aleyhine iken, bırakın yürümeyi, kervan varlığını koruma derdine düşmüşken, ürüyen itlere rağmen yola revan olmak pek mümkün olmuyor. Yola çıkmaktan aciz kalan kervan, olan enerjisini de itlere taş atmakla tüketince, geriye nefesi tükenmiş, biraz da hevesi geçmiş, çok iş yapmış kahraman edasıyla sırtını yaslayacağı ilk yumuşak yerde uykuya dalmaya hazır bir topluluk kalıyor geriye… İyiye, güzele, daha net ifadesi ile hakka aykırı, ne kadar çirkin ses ve so

Muhterem cemaat!

  Bir önceki hafta hasbihal anlamında hocalarımıza açık mektup yazmış ve kendilerinden beklentilerimizi, mümkün olan en açık ve en kibar dille ifade etmeye çalışmıştım. Hocalarımızdan farklı geri dönüşler aldım. Kimisi memnun olup teşekkür ederken, bazıları da rahatsızlıklarını dile getirdiler. Neticede bir insanın fikir ve sözlerinin farklı değerlendirmelere muhatap olmasından daha normal bir şey yoktur. Bu yüzden her şekilde o yazıyı okunmaya değer gören ve fikrini beyan eden herkese teşekkür ediyorum. Orada aslında iğneyi hocalarımıza batırmaya cüret etmişken, çuvaldızı kendimize yani cemaate batırmanın da tam vaktidir. Zira hem camiler hem idareleri, hem de görevlileri olan imam ve müezzin kayyımlar, neticede cemaatin dünya ve ahiret saadetini temin etmek amacıyla görev icra ediyorlar. Yani asıl unsur, asıl konu biziz yani cemaat! Bu yüzden öncelikle, bu konuda kendi yerimizi doğru bilmek ve algılamak gibi temel bir nokta bulunuyor. Biz din hizmetleri diye özetlenen faaliyetler zin

Aşırılık Gayeyi İptal Eder

  Hayat dediğimiz şey, ilahi bir dengenin yürürlükte olmasıdır aslında. Ölüm de onun ayrılmaz parçası. Dengenin bozulmasına biz felaket deriz genelde. Ayağımızın altındaki yerin dengesi bozulunca deprem, dağların dengesi bozulunca lavlar püskürür sinelerinden ama bunlar da malum ilahi dengenin gereğidirler. Allah(cc) öyle bir denge ile yaratmıştır ve yaratmaya devam eder ki; neticede her şey O’nun muradı üzere, kıyamete kadar gerçekleşir ve biter. Dünyada denge gerçek anlamda bir kere bozulur ve ona kıyamet deriz ama o da başka bir dengenin; dünya ve ahiret dengesinin kurulması içindir. Dünyada işlerimiz de benzer bir denge ile olmak zorundadır. Kendisinde şifa olduğu ayetle sabit olan bal bile aşırı tüketildiğinde zehirlerken, hayatın kendisi ile devam ettiği su, aşırı alındığında öldürür. Gaye sıhhat bulmak ve sağlıkla hayatına devam etmek iken, bir yiyecek veya içecekte aşırı eksiklik ya da aşırı fazlalık dengeyi bozar ve sonuçları yıkıcı olur. Aşırı hız kazaya davetiye

Muhterem hocalarım

Sahip olduğunuz ilim ve temsil ettiğiniz makamın hürmet ve kudsiyeti nedeniyle, sizlere nasihat edecek konumda olmadığımı çok iyi biliyorum. Maksadım sizlerin tebliğ ve irşad anlamında icra ettiğiniz vazifenin aksi sedasının nasıl olduğunu ifade etmekten ibarettir. Usulümüz gereği; söylediği yahut amel ettiği fetvaların delillerini bilmeyenlere avam denilmesi gerçeğinden hareketle ve İslami hayatımızı oluşturan ana mevzularda bile delilleri bilmekten mahrum olduğumuza göre, kendimizi avam olarak adlandırmakta bir beis görmüyorum. Yine fehvamız gereği; biz avamın mezhebinin bile siz hocaların fetvasından ibaret olduğunu da biliyoruz. Yani dinimizi, dünyamızı ve daha ötesi ahiretimizi ilgilendiren her konuda sizleri otorite kabul edip, sözlerinizle amel ederek, doğru yapmayı ve sonucunda da kurtulmayı hedefliyoruz. Öncelikle gerek cami kürsülerinden gerekse farklı mekanlarda söz size düştüğünde, lütfen insanları fırçalamaktan, aşağı görmekten ve avam cehenneme giderken kendisi kurtuluşu