Kayıtlar

Mayıs, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Her şey olması gerektiği gibiydi

Resim
Günler ne uzun ne kısaydı, havalar ne sıcak ne soğuktu, mevsim ne yaz ne kıştı, bazen yağmur yağdı bazen güneş açtı, ay tam 30 gündü, oruç hepimizin tutabileceği kadar, Ramazan 1 aydı, sahura kaldıracak saatlerimiz, iftarı duyuracak ezanlarımız vardı, teravih yoktu ama vakit namazları vardı, Cuma namazı yoktu ve yerine konulacak bir şey olmadı, fakir fukara olduğu kadar, onlara sadaka verecek zengin de vardı; zenginlerin malı fakirlere yetti hatta arttı, adet olmayan işler yapılamayınca, gerçek adetler hatırlandı, ekmek paylaşıldı, borçlar paylaşıldı, hayat paylaşıldı, kimse aç, kimse açıkta kalmadı, yarın için rızık endişemiz olmadı, bir düşman saldırısı beklemedik, sağlamdık, hastalarımız muaftı, ecel gelse, iman ile göçme umudumuz çoktu, Ramazan ayı bereket ve rahmetle geldi, nasibimiz kadar aldık, geriye hayıflanmalarımız kaldı, Bayrama erdik, affedilmiş olma ihtimalimiz vardı, olan her şeyde ve olmayanda hayır vardı, her şey olması g

Kur'an ve sünnetle duygusal bağ kurmak

Resim
Evet hepimiz kesin olarak iman edip biliyoruz ki; Allah(cc)’in indirdiği vahiy ve kelamı olan Kur’an ile Rasulü(sas)’in din hususunda bize nakledilen bütün uygulamalarının genel adı olarak sünnet, bu dinin temel iki esasıdır. Bunlar olmadan ne din olur ne dini hayat, ne dünya kurtulur ne ahiret. İman dediğimiz, Kur’an ve sünnet ile bize bildirilen hakikatlerin doğruluğundan emin olmak, tamamını tasdik etmek ve aksine bir iş ya da söylemde bulunmamak demektir. Ortalama bilgi sahibi her Müslüman, nelere inanması, nelerden yüz çevirmesi gerektiğini bilir, bilmek zorundadır. Hayatının en değerli bilgisi budur. Olmazsa olmazımız, inanılması gerekenleri bilmek ve tasdik etmek, imanımıza aykırı olanları da bilmek ve reddetmektir. Ancak Kur’an ve sünnet, sadece teknik ve teorik bilgiler olmayıp aynı zamanda gönülden bağlı olduğumuz hayat kaynaklarımızdır. Ayetlerden bir ayeti duyduğumuzda, kör ya da sağır numarası yapma lüksümüz olmadığı gibi, anladıklarımızı tatbik etmeme seçene

Taklit ve uyumda denge

Resim
Yaşayan bir örnek, çocukluğumuzdan itibaren hayatımızın hemen her devrinde bize önemli ve anlamlı geliyor. Bilinçsiz bir örneklik ya da rastgele seçilmiş bir uyumdan değil, bile isteye ve tercih ederek taklit etmeye çalıştığımız insanlardan bahsediyorum. Kendimizce iyi gördüğümüz kişi ya da davranışları farkında olarak ya da olmayarak içimize kazıyor, sonra da benzer durumlarda o beğendiklerimizle doldurduğumuz veri tabanımızdan ana uygun davranışlar seçiyoruz. Tabi aksi de mümkün; çirkin ve pis işleri görmenin de benzer bir kalıcı etkisi olabiliyor ama herhalde hiçbirimiz bu gibi örnekleri memnun ve mesut bir ruh hali ile taklit etmeyiz. Konu din ve diyanet yani dinin yaşanması olunca, bu taklit makamını seçmemiz daha bir farklı açı kazanıyor. Zira dinimiz için seçtiğimiz örnekler sadece dünyamızı değil, ahiretimizi de tayin edebilir. Pek çok kriter vardır ve bunların geneli ilim ve ihlas üzere bina edilmiştir. Zaten din hususunda örneklik etmenin asgari ve temel şartl

Merhamet Sadakadır

Resim
Toplumlar devasa birer yapı gibidirler; temelleri, duvarları, çatısı, iç teşrifatı, dış süslemesi, mutfağı ve hatta ahırı olan bir yapı. Aklınıza gelen her parçayı ekleyebilirsiniz. Hapishanesi, hastanesi, kütüphanesi de olan kocaman bir tek yapı. Temelleri hayatın olmazsa olmazları ile atılan bir yapının, duvarları halkların gelişme ve çoğalmalarıyla yükselir. Çürük tuğlalar, eksik malzemelerle inşa edilen duvarların ne sıcaktan ne soğuktan korumadığını herkes bilir. Hatta en ufak bir sarsıntıda ilk önce bu duvarlar yıkılır. Yine de eğer sağlam kirişleri varsa binamızın ayakta kalır bir şekilde. Kırık dökükte olsa dikilmeye eder. Bir şekilde her bir katı, her bir duvarı birbirine bağlıdır, bağlanmayan o yapıdan sayılmaz zaten. Olsa olsa müştemilat olur. Arada bir kullanılan ama çoğunlukla uzak ve sevimsiz. Toplumumuzun hayatta kalmasını temin eden kanı hakim zihniyetin bakılına göre şekillenir. Kapitalist bir sistemde yapıları ayakta tutan para iken, komünistlerde devlet

Kardeşlik hukukuna dair

Resim
Herhalde en çok başımıza gelen; düşündüklerimizle söylediklerimizin, söylediklerimizle yaptıklarımızın, yaptıklarımızla aslında yapmak istediklerimizin pek birbiriyle aynı olmamasıdır. Her birimiz ve her bir olay için farklı sebeplerle olsa bile, bu çıkmaz sokağa daldığımız olur. Kendimizle ilgili yani ikinci bir şahsı ya da toplumu ilgilendirmeyen ve onlara bir zararı da olmayan aksamalarımızın hesabını soracak olan merhameti pek büyük Rabbimiz olduğu için bir nebze umutla bakabildiğimiz bir alan oluyor. Allah(cc)’in rahmetinden emin olup kendimizi kaybetmek riski gibi bir tehlikeli yönü de var bu işin tabii ki. Konu diğer kişi ve toplumların hukuku olunca; akan suların durması, yürüyen ayakların çakılması, konuşan dillerin lal olması gerekiyor. Çünkü dünyada ve ahirette muhatabımız, bizim gibi bir insan olacak ve kazanacak ya da kaybedecek çok değerli şeylerin olması muhtemel bir konuda bizim hesaplaşmamız herhalde hiç kolay olmayacaktır. Sonuçta herkesin nefsini d

Hakların çatışması

Resim
İnsanların hayata bakış açılarıyla alakalı fikirlerinde oluşan değişiklikler kadar kendileri için varsaydıkları imtiyazlar da artıyor. Herkes kendince ürettiği bir vazgeçilmezler listesi üzerinden diğerlerinin saygı ve sınırları belirlemesini istiyor. “Bence bu, bana göre şu, benim için o” gibi başlama noktaları aslında sabit bir kör noktayı ifade ediyor. Bana göre böyle olan başkasına göre öyle olmayabiliyor. Ve o noktada tıkanıklık yani sosyal sorunlar başlıyor. Benlik duygusunun tavan yaptığı çağımızda, bunun tek sebebi ferdiyetçilik değil daha çok menfaatçilik olarak isimlendirilebilir. Üstelik bu hal artık yeni yetmelerin, ergenlerin ya da daha genel ifadesiyle yeni neslin değil neredeyse herkesin bir sorunu olarak büyüyüp gidiyor. Menfaat ve zevk temelli bir hak sistemi kurgusuna kendini kaptıran ve belki de bu saçmalığı savunabilmek için, körü körüne inatla sahip çıkılan bir dogmaya dönüştüren kafa yapısı, bir de üstüne normal insanlardan bu yaklaşımına saygı h