Kayıtlar

2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ahiretini feda etmek mi?

Ahiret, yani sonrası, dünyadan sonrası, yani iman edenler için asıl maksad ve gaye olan beka yurdudur. Fani alemde yaşamanın hedefi ahiretteki baki alemde kurtuluşu elde etmekten ibarettir. Bu hedeften mahrum olana ıstılahımızda Kur'an ve sünnetle sabit bir hakikat olarak 'kafir' ismi layık görülür. Varlığın varedilme maksadı 'ibadet' ve ibadetten maksadda ahiret saadeti olunca bu kasta ulaşmak varlıklar içinden akıl nimeti lütfedilen insan için akla ve fıtrata en uygun hedef olur. Yani yaratılış maksadımız kulluk ve bu kulluğun hedefi de nihayetinde ahirette mutluluktur. Allah'a ve ahiret gününe iman bir çok ayette yanyana zikredilmekle esasen maksadın ne olduğu da net bir şekilde ortaya konmaktadır. Akledebilene... İslam'ın hayat için va'zettiği bütün kanun ve ahkamın nihai hedefi dünyayı ahiretin kazanılmasına yönelik olarak yaşamaktan ibarettir. Elbette ki ahirete matuf yaşanılan dünya hayatı insan fıtratı için de en uygun hayat şeklidir. Dünyayı ima

105 - Fil

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِأَصْحَابِ الْفِيلِ 1. Rabbinin Fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? أَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ فِي تَضْلِيلٍ 2. Onların planlarını boşa çıkarmadı mı? وَأَرْسَلَ عَلَيْهِمْ طَيْرًا أَبَابِيلَ 3. Onların üzerine ebabil kuşlarını gönderdi. تَرْمِيهِم بِحِجَارَةٍ مِّن سِجِّيلٍ 4. Onlar onların üzerine pişirilmiş balçıktan taşlar atıyorlardı. فَجَعَلَهُمْ كَعَصْفٍ مَّأْكُولٍ 5. Sonuçta onları yenik ekin yaprağı gibi yaptı.

106 - Kureyş

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ لِإِيلَافِ قُرَيْشٍ 1. Kureyş'in uzlaşıp anlaşması için, إِيلَافِهِمْ رِحْلَةَ الشِّتَاء وَالصَّيْفِ 2. Yaz ve kış yolculuklarında uzlaşıp anlaşması için. فَلْيَعْبُدُوا رَبَّ هَذَا الْبَيْتِ 3. Şu evin Rabbine ibadet etsinler, الَّذِي أَطْعَمَهُم مِّن جُوعٍ وَآمَنَهُم مِّنْ خَوْفٍ 4. Ki o kendilerini açlıktan doyurmuş ve onları korkudan güvene kavuşturmuştur.

Lanet mi? Rahmet mi?

Hemen her konuda karşımıza çıkan bazı hadis olduğu iddia edilen ibarelerde 'bol-bol' Peygamber(sav)'in birilerine herhangi bir günah sebebiyle lanet okuduğuna rastlıyoruz. Lanet okunanlar genellikle akide olarak mü'min olan ancak bir şekilde ya bir amelinde kusur olan yahut bir harama bulaşanlar oluyor. Örneğin 'başörtüsünü deve hörgücü yapana lanet' eden rivayette olduğu gibi. Her ne kadar bu konudaki ibarelerin kaynaklarda birebir karşılığını bulamasakta ve hatta konu ile ilgili verilen kaynaklarda o sahife ve numarada alakasız bir başka hadis varsa da kardeşlerimiz hoşlarına gitmeyen bir hali eleştirmede bu ibareleri delil olarak kullanmakta bir beis görmeyip, habire lanetler okumaktadırlar. Oysa Sahih-i Muslim'den şu hadis başka bir şey anlatıyor: حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبَّادٍ، وَابْنُ أَبِي عُمَرَ، قَالاَ حَدَّثَنَا مَرْوَانُ، - يَعْنِيَانِ الْفَزَارِيَّ - عَنْ يَزِيدَ، - وَهُوَ ابْنُ كَيْسَانَ - عَنْ أَبِي حَازِمٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قِي

107 - Maun

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ أَرَأَيْتَ الَّذِي يُكَذِّبُ بِالدِّينِ 1. Dini yalanlayanı gördün mü? فَذَلِكَ الَّذِي يَدُعُّ الْيَتِيمَ 2. İşte o yetimi iter kakar. وَلَا يَحُضُّ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ 3. Yoksulu doyurmaya teşvik etmez. فَوَيْلٌ لِّلْمُصَلِّينَ 4. Yazıklar olsun o namaz kılanlara, الَّذِينَ هُمْ عَن صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ 5. Ki onlar namazlarından habersizdirler, الَّذِينَ هُمْ يُرَاؤُونَ 6. Onlar gösteriş yaparlar, وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ 7. Ve yardımı da engellerler.

108 - Kevser

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ 1. Muhakkak ki Biz, sana Kevser'i verdik. Kevser, çok hayırlar manasında tefsir edilmiş ve cennetteki bir ırmak olduğu da rivayet edilmiştir. Ancak surenin neslin devamı ile ilgili son ayetinden mülhem olarak Kevser'in Hz. Fatıma(ra) olduğu da ortaya çıkar. Zira onun nesli Peygamber(sav)'in soyunun kesilmemesi ile devam eden bir nehir gibi süregelmiştir. Allah(cc) hikmetini mutlak olarak onun bildiği bir sebeple Adem(as)'dan beri devam eden peygamber neslinin erkeklerini onunla bitirmiş ve kızından soyunu devam ettirmiştir ki halen genel-geçer bir adet olarak neslin erkekten devam ettiği kabul edilir ve hatta en çağdaş toplumlarda bile çocuklar babaların soyadını alırlar. Halbuki insanların en değerlisinin nesli kızından devam etmekte ve halen tanınıp bilinmektedir. İşte bu Kevser'dir. Ümmeti için ise Kevser elbette farklı nimetler ve şekillerle lutfedilecektir. Marifet odur ki, herkes kendi Kevser&

109 - Kafirun

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ قُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ 1. De ki: Ey kafirler, لَا أَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ 2. Ben sizin kulluk ettiğinize kulluk etmem. وَلَا أَنتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ 3. Siz de benim kulluk ettiğime kulluk etmezsiniz. وَلَا أَنَا عَابِدٌ مَّا عَبَدتُّمْ 4. Ve ben sizin kulluk ettiğinize kulluk edecek değilim. وَلَا أَنتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ 5. Siz de benim kulluk ettiğime kulluk etmezsiniz. لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ 6. Sizin dininiz size, benim dinim banadır.

Aleviliği Alevilere Bırakalım mı?

İslam; Kur'an ve sünnet ile va'zolunan, selefimizin icması ve kıyasları ile fıkholunan dinin adıdır. Bunlarda bulunmayan dinden değildir. Bu cümleyle kısaca özetlediğimiz aslında bu dinin usulünü ifade eder. Yani bir konuda İslam'ın hükmü bu yollarla çıkarılır ve uygulanır. Herhangi bir konu hakkında İslam'ın hükmü nedir sorusunun cevabını bulmak için işin ehli tarafından müracaat edilmesi gereken adımlar bunlardır. Selefimiz ise başta sahabe olmak üzere onlardan bu dini öğrenen ve yaşayan tabiin ve tebeuttabiin diye isimlendirilen nesillerin ortak adıdır. Bazı alimlerimiz selefi, hicri 483 yılında vefat eden Şemsuleimme İmam Serahsi'ye kadar geçenler olarak kabul ederler. İslam'ın daha ilk dönemlerinden itibaren ortaya çıkan ve bugünlere kadar devam edegelen gerek itikadi, gerek siyasi gerekse ameli mezheplerin varlığı bir vakıadır. İtikadi sapmalar karşısında selefimizin tavır ve duruşları net olarak kayıtlara geçmiş olup bu konularda artık tartışmanın bir anl

Abd’ye sığınmaktan Allah’a sığınırım!

Zor zamanlar, zor zeminler ve kalitesiz insanların oluşturduğu toplumların birbirine düştüğü ve Rasulu Ekrem(sav)’in buyurduğu gibi; ‘aç insanların bir sofraya üşüştüğü gibi üstümüze saldırdığı’ günlerdeyiz. Herkesin şikayet ettiği ama kimsenin çare bulamadığı, bulanların da çaresiz kaldığı devirlerde... En nakle ve akla yatkın çözüm olarak dillendirilen ‘ittihad-ı İslam’ fikrinin bir ütopyaya döndüğü bir çağdayız. İslam’ın ‘ümmet’ olarak vasfını yitirmesinin üzerinden 1 asırdan fazla zamanın geçtiği ve fakat küçük zümrelerin dışında ‘ümmet’ olma derdinin olmadığı, kalmadığı; ‘kardeşlik’ temelinde oluşması gereken bu güzide toplumu oluşturması beklenilenlerin ‘kardeş’ ol(a)madığı demlerde... Kardeş olamayanların ırklarının yüreklerinde imanlarından daha büyük bir yer tuttuğu, coğrafyaların ve siyasi sınırların imanla değil güncel ‘cahili’ değerlerle belirlendiği ve bunların devletleri değil yürekleri böldüğü bir dünyadayız. Acıların ve zulümlerin, dünyanın kadim kavgası ‘tevhid ve şirk

Kanunname

Kanunlar çelikten olmuş, ne fayda! Madem ki yay gibidir. Eğilip bükülecekse basanda Kırılsın daha iyidir.   Keskin kılıç gibi olmalı kanun Kimse el vurmamalı İster şaha, ister paşaya olsun Kalktı mı durmamalı   Bir kanun ki bütün başlar önünde Saygı ile eğilir Mazlumun da, zalimin de gözünde Bilinir ki adildir   İşte o zaman güçlü olur devlet Adı hukuk devleti Haksızlık gitmez ilelebet elbet Tutar yıkar milleti Yakup KİRAZ

110 - Nasr

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ   إِذَا جَاء نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ 1. Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman, وَرَأَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِي دِينِ اللَّهِ أَفْوَاجًا 2. İnsanların gruplar halinde Allah'ın dinine girdiklerini görürsün. فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا 3. Rabb'ini hamd ile tesbih et ve ona istiğfar et; O tevbeleri kabul edendir.

111 - Mesed

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ    تَبَّتْ يَدَا أَبِي لَهَبٍ وَتَبَّ 1. Ebu Leheb'in elleri kurusun, kurudu da. مَا أَغْنَى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَ 2. Malı ve yaptıkları ona fayda sağlamadı. سَيَصْلَى نَارًا ذَاتَ لَهَبٍ 3. Alevli bir ateşe atılacak وَامْرَأَتُهُ حَمَّالَةَ الْحَطَبِ 4. Ve odun taşıyan karısı da فِي جِيدِهَا حَبْلٌ مِّن مَّسَدٍ 5. Liflerden örülmüş ipi boynunda

112 - İhlas

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ   قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ 1. De ki, O Allah Ahad'dır. Varlığı, birliği, sıfatları ve fiilleri ile tektir. اللَّهُ الصَّمَدُ 2. Allah, Samed'dir. Samed, herşeyin ve herkesin kendisine muhtaç olduğu ve O'nun kimseye ve hiç birşeye muhtaç olmadığı manasındadır. لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ 3. Doğurmadı ve doğurullmadı. وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُوًا أَحَدٌ 4. O'nun hiçbir dengi yoktur.  

113 - Felak

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ    قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ 1. De ki, felakın Rabb'ine sağınırım, Felak, karanlığı yokeden nur, sabah aydınlığı.. مِن شَرِّ مَا خَلَقَ 2. Yarattıklarının şerrinden, وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ 3. Çöktüğü zaman karanlığın şerrinden, وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ 4. Düğümlere üfleyenlerin şerrinden, وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ 5. Kıskandığı zaman hasedçinin şerrinden..

114 - Nas

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ   قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ 1. De ki, insanların Rabb'ine sığınırım, مَلِكِ النَّاسِ 2. İnsanların Melik'ine, إِلَهِ النَّاسِ 3. İnsanların İlah'ına, مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ 4. Sinsi vesvesenin şerrinden, الَّذِي يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ 5. O, insanların gönüllerindeki vesvesedir, مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ 6. Cinlerden ve insanlardan...

Kudüs Davası ve Hamas

Filistin davası belki halkın bir kesimi için bir tür 'kurtuluş savaşı' olduğu halde bunun da üstünde müslümanların geneli için Kudüs'ün sıradan bir şehir olmaması ve mukaddesliği Kur'an-la tescilli olması sebebiyle yeryüzündeki Meş'ar-i Haram'dan olduğu gerçeğidir. Bu kudsiyyetin merkezi Mescidi Aksa ise hakkındaki ayet ve hadisler sebebiyle bizim için 3. mekan olarak gönüllerimize imanımızla kaydedilmiştir. Bu mukaddes mekanların işgal altında olması her müslüman için bir hakaret ve ızdırap sebebidir. Mekke veya Medine'nin işgal edilmiş olması ile Kuds-ü Şerif'in işgal edilmiş olması arasında bir fark yoktur. Bu noktada halen Mekke ve Medine'de hakimiyeti elinde bulunduran Suud krallığının ideal islami bir idare olmadıklarını, belki bazı müslümanların da onları işgalci olarak görmeleri bilinen bir vakıadır. Ancak her ne kadar zalim bir sulta ile idare ediliyor olsalarda Mekke ve Medine'de nihayetinde bir İslam hakimiyeti ve üstünlüğü sözkonusudu

Kerbela; ifrat ve tefrit

İslam tarihinin en mustesna kısmını oluşturan Risalet ve Raşid Hilafet dönemleri sonrasında yaşanan vahim olaylar mecburiyetler dışında pek ilgilenmediğim daha doğru bir ifade ile kaçtığım bir konudur. -San'a'dan Hadramevt'e bir kadının Allah'tan başkasından korkmadan yolculuk edebildiği- dönemin Mekke'nin en zor günlerinde müjdelendiği gibi yaşandığı zamanların hemen ertesinde, yalnız cihad için bilenen kılıçların Uhud'da bir kayaya vurularak paralandığı örneklerin de bulunduğu zor zamanlardır o yıllar... Ömer(ra)'in minberden şehadet dilediği ve buna mihrabta ulaştığı, Osman(ra)'ın kanının mushafa döküldüğü, Ali(ra)'nin bir zamanlar kendi şiasından olanlarca katlediği zamanlar... Osman(ra) döneminde başlayıp Ali(ra) döneminde devam eden fitne ateşi Hasan bin Ali(ra) ve Abdullah bin Zubeyr(ra) gibi Medine'nin güzide evlatlarını da yakmıştı. Ehli Beyt, ümmetin tüm muhabbetine ve hürmetine rağmen katledildi. Kerbela vakası sırasında tarihçil

Ehli Kitap Müslümanlar

Kur'an-da Ehli Kitap kıssalarının çokça anlatılma sebebi, hadisle sabittir ki müslümanlardan bir zümrenin onlar gibi olacak olmasıdır. 'Sizden öncekilerin yoluna adım adım uyacaksınız hatta onlar bir kertenkele deliğine girse siz de gireceksiniz' soruldu; 'yahudi ve hristiyanların mı ey Allah'ın Rasulü?' Cevap: ' Ya kim olacaktı!' (Buhari) Yukarıdaki hadisin net bir şekilde ifade ettiği 'adım adım onların yoluna uymak' kelimenin tam anlamıyla 'yahudileşmek'tir. Ancak bunu yapanların kendilerini İslam'a izafe etmeleri sebebiyle bunlara yahudi denilemiyor. O halde adım adım yahudi yahut hristiyanların yolundan yürüyenlere ne ad verilebilir? Bu minvalde İslam ıstılahını incelediğimizde karşımıza iki ihtimal çıkıyor. Birincisi; sahte peygamber ve sahte müslümanlar içn hadisten öğrenilen bir tabirdir: Müseyleme yani müslümancık... İkincisi ise yine ıstılahımızda aslen İslam oldukları halde bunu bozmaları sebebiyle Ehli Kitap olarak isimle

Mazlum mu malzeme mi?

Yaşanan olaylarda herkesin bir safı vardır, bir de arada kalanlar illa ki olur. Bu tarihen de sabit sıradan bir saptamadır. Tevhid ve şirk mücadelesinin de tarihi boyunca böyle olmuştur ve hep 'müzebzebin' denilen bir zümre varolagelmiştir. Ancak hiçbir devirde müslümanlar saflarını tayin ederken bu devirdeki kadar zorlanmamıştır desem herhalde abartmış olmam. Ümmetin dağınıklığı ve zillete düşen devletler eliyle sevk ve idare ediliyor olması sonucunda gerek küresel bazda gerekse yerel olaylarda 'saf'ını seçme hususu 'saf' müslümanların en önemli sorunlarından olarak karşımıza çıkıyor. Bu noktada bazı meseleleri istisna ederek devam edeceğim. İsrail konusunda Filistin halkının ve dünya müslümanlarının taleplerini ve davalarını bilmeyen yahut desteklemeyenleri 'irabta mahalli olmayanlar' zaviyesinden sayarak mevzunun dışında tutuyorum.  Yine aynı şekilde islam dünyasının değişik noktalarındaki işgalleri kavrayamayan veya bir şekilde normal görenleri de ha

Bir Ümmetin Kurtuluş Savaşı

Herhangi bir batı ülkesi herhangi bir gerekçeyle bir doğu ülkesini işgal edebilir, sivil-asker ayırt etmeksizin bu işgale karşı çıkan herkesi terörist ilan edebilir ve insanlı yahut insansız hava araçlarıyla bir tür oyun oynar gibi insanları katledebilir ve bunun eleştirilmesi bir yana karşısında olmak zaten ‘terörist’lerle birlikte olmak gibi, onlara yardım ve yataklık etmek gibi ne idüğü belirsiz suçlamalarla muhatap olmak işten bile değildir. Daha da açalım; Afganistan, Irak ve benzeri ülkeler işgal edilebilir, sadece işgal edilmekle kalınmaz yeraltı ve yerüstü zenginlikleri isteyerek yahut istemeyerek uzun vadeli, olası itirazları da yok edecek güya anlaşmalarla ele geçirilebilir. Bunlar müstekbir işgalciler pencerelerinden dünyaya bakanlar için gayet sıradan ve kabule mazhar durumlar olabilir. Hiç yokken, ön hazırlıkları onyıllar süren bir yerleşme sonucu bir anda Filistin toprakları üzerindeki işgalci ingilizlerin gerekli ortamı sağlamaları ile bir yahudi devleti olarak İsrail il

49 - Hucurat

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ 1. Ey iman edenler, Allah'ın ve Peygamber'inin önüne geçmeyin ve Allah'tan takva edin. Şüphesiz Allah semi'dir, alimdir. Takva için en güzel tarif muhakkak ki Allah'ın Rasulü (sav) tarafından yapılan tariftir. 'Dikenli bir yolda yürümek'tir. Çıplak ayakları dikenlerden sakınır gibi haramlardan korunmaya çalışmak ve bunu Allah'ın rıza ve muhabbetini kaybetme korkusuyla yapmaktır. Semi' yani işitmek sıfatı olan, herşeyi mutlaka işitendir. Alim ise bilginin kaynaklığı ve mutlak bilginin sahibi manasındadır ki 'i' harfinin uzatmasıyla söylenmelidir. 'A' harfi uzatılarak söylenmesi insanlar için uygundur. Zira o halde ilmini başkasından almış olan, ya da öğrenilmiş olanları bilen demek olur ki Zat-ı Zu'l Celal için 'öğrenmek' tabirini kullanmak imana muhaliftir. يَا

62 - Cum'a

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ 1. Göklerde ve yerde ne varsa; melik, kuddüs, aziz ve hakim olan Allah'ı tesbih eder. Melik; mutlak iktidar sahibi.  Kuddüs; eksikliklerden münezzeh olan. Aziz; işlerde mutlak ğalib olan. Hakim; hikmet ve hüküm sahibi. هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُوا مِن قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ 2. O, ümmiler  içinde kendilerinden, onlara ayetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara Kitab'ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderendir. Oysa onlar daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler. Ümmi, üç ayrı anlamda kullanılır:  1. Annesinden doğduğu gibi kalan; hem safiyet hem de okur-yazar olmamak olarak anlaşılır. 2. Mekkeli demektir ki, Mekke'nin Ümmü'l Kura olmasına atfen kullanılır. 3. Arapların geneline verilen isim olar

61 - Saff

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ 1. Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa Allah'ı tesbih etmektedir. O, azizdir, hakimdir. Tesbih, Allah'ın tüm üstün sıfatlarla muttasıf ve tüm eksikliklerden de münezzeh olduğunu ifade eder. Aziz, yani 'her şeyde mutlak ğalibtir' ve hakimdir yani bu ğalebe ve tüm fiillerinde hikmet sahibidir. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ 2. Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyi söylüyorsunuz? كَبُرَ مَقْتًا عِندَ اللَّهِ أَن تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ 3. Yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah katında gazab bakımından çok büyüktür. إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِهِ صَفًّا كَأَنَّهُم بُنيَانٌ مَّرْصُوصٌ 4. Muhakkak ki Allah, O'nun yolunda kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever. Peygamber(sav) bunu tarif ederken iki elinin parmaklarını birbirine geçirerek ashabına gösterdi. Bu

85 - Burûc

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ وَالسَّمَاء ذَاتِ الْبُرُوجِ 1. Burçlar sahibi göğe yemin olsun. وَالْيَوْمِ الْمَوْعُودِ 2. Va'd olunan güne yemin olsun. وَشَاهِدٍ وَمَشْهُودٍ 3. Şahitlik edene ve şahit olunana yemin olsun. قُتِلَ أَصْحَابُ الْأُخْدُودِ 4. Hendek ashabı kahrolsun! النَّارِ ذَاتِ الْوَقُودِ 5. Şiddetle yanan ateş, إِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌ 6. Onlar da çevresine oturmuşlardı. وَهُمْ عَلَى مَا يَفْعَلُونَ بِالْمُؤْمِنِينَ شُهُودٌ 7. Mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı. وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلَّا أَن يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ 8. Onlardan sadece Aziz ve Hamid olan Allah'a iman etmelerinden dolayı öç alıyorlardı. Aziz, İbn-i Mes'ud-a göre 'ğalibun ala emrih' yani her işte galip olan manasında olup, Hamid ise övülmek sıfatı olan ve mutlak övgüye layık olan olarak Esmau'l Husna'dandırlar. الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ 9. O ki, göklerin ve yerin hükümdarlığı O'

87 - A'la

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْأَعْلَى 1. En yüce olan Rabb'inin ismini tesbih et! الَّذِي خَلَقَ فَسَوَّى 2. Ki O, yarattı ve düzgün bir şekle soktu. وَالَّذِي قَدَّرَ فَهَدَى 3. Takdir etti ve yol gösterdi. وَالَّذِي أَخْرَجَ الْمَرْعَى 4. Otlağı çıkardı. فَجَعَلَهُ غُثَاء أَحْوَى 5. Ardından onu siyah, kuru çöpe çevirdi. سَنُقْرِؤُكَ فَلَا تَنسَى 6. Sana okutacağız ve artık unutmayacaksın. إِلَّا مَا شَاء اللَّهُ إِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ وَمَا يَخْفَى 7. Allah'ın dilediği hariç. Muhakkak O açıkta olanı da bilir, gizli duranı da. وَنُيَسِّرُكَ لِلْيُسْرَى 8. Seni en kolay olana muvaffak edeceğiz. فَذَكِّرْ إِن نَّفَعَتِ الذِّكْرَى 9. Eğer öğüt fayda verecekse öğüt ver. سَيَذَّكَّرُ مَن يَخْشَى 10. Korkan öğüt alacaktır. وَيَتَجَنَّبُهَا الْأَشْقَى 11. En bedbaht olansa ondan kaçınır. الَّذِي يَصْلَى النَّارَ الْكُبْرَى 12. Ki o en büyük ateşe girecektir. ثُمَّ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيَى 13. Sonra onun içinde ne ölür, ne de yaşar. قَدْ أَفْ

91 - Şems

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ  وَالشَّمْسِ وَضُحَاهَا 1. Andolsun güneşe ve onun ışığına,  وَالْقَمَرِ إِذَا تَلَاهَا 2. Onu izlediği zaman aya,  وَالنَّهَارِ إِذَا جَلَّاهَا 3. Aydınlandığında gündüze,  وَاللَّيْلِ إِذَا يَغْشَاهَا 4. Çöktiği zaman geceye,  وَالسَّمَاء وَمَا بَنَاهَا 5. Göğe ve onu bina edene,  وَالْأَرْضِ وَمَا طَحَاهَا 6. Yere ve onu yayana,  وَنَفْسٍ وَمَا سَوَّاهَا 7. Nefse ve ona şekil verene,  فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا 8. Sonra ona kötülüğünü ve takvasını ilham edene,  قَدْ أَفْلَحَ مَن زَكَّاهَا 9. Onu arındıran kurtuluşa ermiştir.  وَقَدْ خَابَ مَن دَسَّاهَا 10. Onu gömense kaybetmiştir.  كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوَاهَا 11. Semud, azgınlıkla yalanladı.  إِذِ انبَعَثَ أَشْقَاهَا 12. En şakileri ortaya çıktığında,  فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ نَاقَةَ اللَّهِ وَسُقْيَاهَا 13. Allah'ın Rasulü onlara dedi ki: 'Allah'ın devesi ve onun su içme hakkı'.  فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَا فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُم بِذَنبِهِمْ فَسَوَّاهَا

Oraya gidin ve namaz kılın!

Hepimizin malumu Birleşmiş Milletler tarafından da bir şekilde ifade edilen devletimsi bir şey daha var orada ve şu an resmen tanınan haliyle Filistin Özerk Yönetimi ve bu yönetimin kontrolünde olduğu söylenilen Batı Yaka olarak tercüme edilen Batı Şeria'nın hiç bir yerinde mutlak Filistin kontrolü yok, içinde hiçbir yahudi asker ya da polisin olmadığı Eriha'da bile girişlerde yahudi askerler kontrol noktaları oluşturmuşlar. Batı Şeria'nın en önemli şehri el-Halil'de hemen her köşede yahudi askerleri bekliyor, mescid girişleri de extra kontrol ediliyor. El-Halil'deki İbrahim(as) camisinde yaşanan katliam sonrası güya korumak için konulan kontrol noktaları sadece müslümanları taciz ediyor. Oysa bu katliamda Yahudiler sabah namazı kılan Müslümanları katletmişlerdi. Mescid-i Aksa girişlerinde düzenli olarak Filistinlileri taciz eden yahudi askerleri Türkiyelileri görmekten rahatsız oluyorlar. Sırf onları rahatsız etmiş olmak bile ayrı bir mutluluk ve giriş çıkışlar