Kayıtlar

Kasım, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İnsanı yola getirmek

Hiç bir devletin gücü tüm düşmanlarıyla aynı anda savaşmaya yetmez aslında ama düşmanlar birleşip saldıramadıkları için düzen devam eder, Abd örneğinde olduğu gibi. Yine hiç bir devletin gücü tüm vatandaşlarının aynı anda suç işlemesi durumunda tamamını ıslah etmeye ya da engel olmaya yetmez ancak kanun ve kurallara uyan vatandaşlarının çokluğuyla devletler toplumsal düzeni muhafaza edebilirler. Öyle ya milyonlarca insanın aynı anda hırsızlık yahut cinayet işlemeye başladığı bir ortamda kamu düzenini sağlamak için gerekli emniyet gücünün hiç bir devlette olmadığı düşünülürse, kimsenin altından kalkamayacağı bir sorun olur. Yukarıda kısaca geçtiğimiz hakikati unutmayalım; kanun ve kurallara uyan vatandaşlar bir devletin sosyal düzenini ayakta tutanlardır. Bu sayı arttıkça, suçlular ve sahtekarlar azaldıkça, toplum huzuru da aynı oranda artar ve diğer paylaşımlardaki adalette tesis edilir. Zenginlerin vergi kaçırmadığı, üstüne bir de sadakalarla ihtiyaç sahiplerini koruyup kolladığ

Neden her şeyin ‘ana’sı var?

Herhalde hepimizin çocukluğundan kalan biir sorudur bu; anayol var ama babayol neden yok? Anavatan da var ama babavatan yok, anadil var ama babadil de yok... Üstelik bu sadece bir dile ya da kültüre ait değil, hemen her yerde aynı, her dilde aynı. Neden? Eşref-i mahlukat olarak yaratıldı insan ve ona Allah(cc), kendinden bir ruh üfledi(Secde 9) ve sıfatlarından yani O’nun eşsiz ve sonsuz, ebedi sıfatlarından cüzler verdi; konuşmayı, duymayı, görmeyi verdi, sevmeyi ve düşman olmayı da, yani tüm duyguları da verdi. Hepsine her ırk ve cinse eşit olarak verdi ancak bir tek sıfatı insanlar arasında sadece annelerde tecelli etti; Allah(cc), Halik’ul Azim olan Allah(cc), yaratmayı onların içinde, kendi esmasından bir ad verdiğe ‘rahim’lerinde murad etti. Annelerin bu hususiyetini aklımızın bir kenarına not ederek devam edelim. Üzerinde pek düşünmediğimiz bir konu da yetimler meselesi, tabii hadisenin duygusal boyutunu ve toplumsal dramları dışarda tutarak bakış açımızı bir gözden geçi

Rüzgarımız gitti

Bizi diğer insanlardan ayıran herhangi bir olağanüstü gücümüz yoktur,olması da muhtemel değildir zaten. Allah’ın(cc) bütün insanlık için tayin ve tespit ettiği kanuna ister istemez uyarak yaşar ve yine o düzene göre dünyamızı değiştiririz. ‘Her şeye kadir olan’ bir Allah’a(cc) iman ediyor oluşumuz bize hayatın ve ölümün gerçekliğini öğretir, hikmetini kavratır, ruhumuzu rahatlatır ve dünyamızı da ahiretimizi de kolaylaştırır. Tarihimizin derinliklerinde az ya da çok biraz dolaşmış olanlarımız bilirler ki; çok büyük ve örnek medeniyetler kurmuş, insanlığa eşine az rastlanır hizmetler sunmuş, ilim ve teknolojide tüm dünyaya ışık olmuşuzdur. Doğudan batıya adım attığımız topraklar yeşermiş, çiçekler açmış ve payidar olmuşlardır. Yine aynı tarihimizde çoklukla kendimizle yaptığımız kavgalardan dolayı yenilmiş, yıkılmış ve medeniyetlerimiz yeryüzünden silinmiştir. Bu yenilgi ve yıkımların temel nedeni bizim toplumsal bozulmalarımız ve düşmanlarımıza benzemelerimiz olmuştur. Biz onlara

İman umuttur

Bizi diğer varlıklardan ayıran özelliklerimizi sayarken konuşmamız, düşünmemiz derken nihai noktada iman etmemiz akla gelir. İman belki de diğer canlılardan ayrışmamıza ve yaratılmışların en şereflisi olmamıza -velev ki iman etmesek bile- bizi taşıyan bir meziyettir. İman etmek ise kelime ve ıstılah anlamlarının bir adım ötesinde aslında duyularımızla tespit ve kontrol edemediğimiz şeyleri bizzat şahit olduklarımız gibi kabullenme olarak anlaşılmalıdır. İman ettiğimiz şeylere bizzat duyularla şahit olmak cazip gibi görünse de beraberinde tehlikeli imtihanları da getiren ve pekte kolay olmayan bir durumdur. Bunun ilk örneğini mel’un İblis’ten önce Adem(a) ve Havva annemizde görüyoruz. Allah(cc)’in zatının ve cennet nimetleriyle diğer mahlukatın ğayb olmadığı ve şahit oldukları halde verilen emre muhalif davranmaları direkt rahmetten kovulmalarına ve cenneten tard edilmelerine sebep olmuştur. Aynı şekilde İblis ise bizzat Rabbi zu’l-Celal’in huzurunda ve zatından verilen emre sadece mu