Kayıtlar

Eylül, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Şehirlilik ve medeniyet

Resim
  Çok büyük sözler ediyor, çok önemli mevzular yazıyor ve konuşuyoruz. Ya da en azından öyle zannediyoruz. Oysa gerçek hayat, sokaklarda ve evlerde yaşanıyor. Fikirler ve edebiyat daha çok satırlarda ve sayfalarda mahpus kalırken, sesler ve kokular caddelerde geziyor. Medeniyet dediğimiz şeyi, filozoflar konuşurken; aslında köşkerler dikiyor, bakkallar tartıyor. Kim ve ne olduğunuz önemli değil, sonuçta aynı yolda yürüyor ve aynı kaldırımları kullanıyoruz. Araçlarımızın markası ya da modeli ne olursa olsun, aynı asfaltta ya da aynı tozun toprağın ve taşın üstünde sürüyor, aynı sakızı çiğniyoruz ve yutuyoruz. Ne kadar zengin olursanız olun, ne kadar pahalı olursa olsun arabanız, ya da tam tersi; yaşadığımız şehrin havasını soluyor ve tamam bazılarımız içme suyunu parayla alsa da, genelde aynı suyu içiyoruz. Hepimizin ekmeği hamurdan, o da buğdaydan yapılıyor. Kimisi içine birkaç çeşit tahıl katsa da, neticede ekmek ekmektir. Şehir şehir midir peki? Ne kadar şehirdir ya da? K

Belediye kalbimize dokunmalı

Gaziantep şehir olarak, tarihi temelleri ve geleceğe umutla bakan ticari ve sosyal gelişmeleriyle, hep dinamik bir şehir olduğundan olsa gerek, şehrin yolları ve kaldırımları çok yıpranır. Tabi bunda, yazlarının kavurucu sıcaklığın ve kışlarında yaşanan dondurucu ayazların da etkisi çoktur. İnsan faktörüne gelince; şehrin sürekli hareket eden ve yerinde duramayan halkını hepimiz yakinen tanıyoruz. Evden işe gitmek gibi sıradan yolculuklar bir yana, hiçbir işi olmasa da piknik/sahre amaçlı gezintiler, aile ziyaretleri ve arkadaş buluşmaları gibi sosyal aktiviteler hiç durmaz bu şehirde ve trafik hiç bitmez. Hepimizin her zaman bir işi vardır ve mutlaka acelemiz de olur. İşlerine gidenlerle evlerine gelenler farklı şeritlerde yarışırlar adeta. Halkının bu dinamizmi, belediyeler başta olmak üzere tüm kurumların da aktif, dinamik ve heyecanlı olmalarını kaçınılmaz kılar. Bu şehrin hızına ayak uyduramayan, idareci ya da sıradan vatandaş fark etmeksizin, yarışın dışında kalır, elenir. Ga

Şehirlilik ve medeniyet

Çok büyük sözler ediyor, çok önemli mevzular yazıyor ve konuşuyoruz. Ya da en azından öyle zannediyoruz. Oysa gerçek hayat, sokaklarda ve evlerde yaşanıyor. Fikirler ve edebiyat daha çok satırlarda ve sayfalarda mahpus kalırken, sesler ve kokular caddelerde geziyor. Medeniyet dediğimiz şeyi, filozoflar konuşurken; aslında köşkerler dikiyor, bakkallar tartıyor. Kim ve ne olduğunuz önemli değil, sonuçta aynı yolda yürüyor ve aynı kaldırımları kullanıyoruz. Araçlarımızın markası ya da modeli ne olursa olsun, aynı asfaltta ya da aynı tozun toprağın ve taşın üstünde sürüyor, aynı sakızı çiğniyoruz ve yutuyoruz. Ne kadar zengin olursanız olun, ne kadar pahalı olursa olsun arabanız, ya da tam tersi; yaşadığımız şehrin havasını soluyor ve tamam bazılarımız içme suyunu parayla alsa da, genelde aynı suyu içiyoruz. Hepimizin ekmeği hamurdan, o da buğdaydan yapılıyor. Kimisi içine birkaç çeşit tahıl katsa da, neticede ekmek ekmektir. Şehir şehir midir peki? Ne kadar şehirdir ya da? Köyle ken

Bakışımın özeti bu kadar

Resim
  Hayata ve sonrasına bakışın, hayattaki ve sonrasındaki meselelerin görünüşünü de değiştireceği gibi bir gerçeklik var. Nasıl bakarsak öyle görüyoruz neticede. Hayata sırf hayattan ibaret bakınca gördüğümüzde, dünyalıkların göz boyayan ve doyulamayan lezzeti gibi sahte bir manzara çiziliyor ve ona dalıp gidiyoruz. Sonrası olmayan bir hayatın değeri her şeyin üstüne çıkabilir elbette. Şu devranın nefisleri en çok cezbeden nimeti; güç ve zenginlik olunca, dünyalıkların zirvesi de bunlar oluyor. Güç ve zenginliği elde edenler, dünya piramidinin en tepe noktasında oturuyorlar. Dünyalık makam ve zenginlikler, burada üçgenin tepe noktası gibi görülse de, ahiret için üçgen ters dönmüş, kişi gittikçe genişleyen ve ağırlaşan bir yükü sırtlamış demektir. Bunun dini ya da devleti de olmuyor; her halukarda önde gidenler arkasındakilerin yükünü sırtlamış olarak dirilecekler. Biz Müslümanların, emir ve alimlere hürmet ve muhabbetimizin ardında yatan bir sebep de budur; ahiret namına bizi

İnanca saygı, düşünceye özgürlük!

Resim
  Teoride hemen herkesin kabul ettiği inanca saygı gibi bir çağdaş erdem göstergesi var. Üstüne bir de düşünce özgürlüğü eklenince, sloganlarımızı süsleyen bu ikiliyi hepimiz bir yerlerde kullanmışızdır. Batılı çağdaş ve medeni(!) ülkelerin, bize dayattıkları bu ikiliyi pek sevmiştik aslında ama nasıl oluyorsa bir yerlerde konu biz olunca, uluslararası arenada aslanların önüne parçalanmak üzere atılan bizim kutsallarımız olunca, ne hikmetse bir anda bu süslü sloganlar tersine dönmeye başlıyor. Bir bakıyoruz, adamların aleme pazarladığı sloganların içeriğini biz onlara anlatmaya, ikna etmeye çalışıyoruz. İnsan haklarından, inanca saygıdan dem vuruyoruz. Ne kadar güzel anlatırsak anlatalım, fayda etmiyor. Kırk dereden getirdiğimiz sular, kurumuş beyinlere işlemiyor. Sıkıntı şurada; biz, bir kutsalı olmayan insanlara kutsala hakaretin özgürlük olamayacağını anlatmaya çalışıyoruz. Peki kutsalı olmayan insan olabilir mi, insan kalabilir mi? Vardır bir kutsalları diye düşünüp, oradan

Dinde kimsenin ayrıcalığı yoktur

Resim
  Hayatın standartlarından bazıları vardır; aksadıklarında insanı bırakın bir yerlere gitmeyi, olduğu yerde tepetaklak çevrilmeye ve devrilmeye mahkum ederler. Bize pek basit gibi gelen dünya kanunudurlar ama ilahi fermanın değişmez hükümleri olduklarından, uymayanı uydurur, çiğnemeye kalkanı ezer geçerler. İşte mesela; yüksekten düşen incinir, nefes alamayan boğulur, yol bilmeyen kaybolur, kalbi duran genellikle ölür, gibi sabitlerden bahsediyorum. Bunların, yaratılışın ayetleri olduklarını ve insanların bunlara hükmedemeyeceğini, değiştiremeyeceğini not edip devam edelim. Ölüme çare bulamamak gibidir neticede bunlar. Boyun eğmek zorundayızdır. Bu sebeplerden zarar görmemek için birtakım tedbirler bulunur ve onlarla bazıları bir süreliğine tatil edilebilir. Yüksekten düşene paraşüt takmak, nefes alamayanı entübe etmek, yol bilmeyene tarif etmek ve kalbi durana kalp masajı yapmak gibi bazı yollar ve yordamlar bulunur. Tabi en güzeli ve garantili olanı o hallere girmemek için