Kayıtlar

Mayıs, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Zamanın Endülüs'ü

Resim
Çok farklı bir devre denk geldik biz. Fotoğraflar ve videolarla dünya ayağımıza getirildi. Çok çocuğun, çok kadının, çok ihtiyarın cesedini gördük. Emzikli idi bazı çocuklar, bazılarının altında bez vardı daha, kimisinin saçları dökülüyordu bir kucaktan yere, kimisinin eli kolu tutmuyordu... Çok kadın gördük; paramparça idi yüzleri, yıkık ve döküktü omuzları. Kucaklarında hasretle sarıldıkları yavrucakları değil taş ve molozlar oldu. Çok kadının çığlığını duyduk aslında; namusları çiğnenen çok kadının feryadını duyduk, çocuklarının cansız bedenine sarılan çok kadının hıçkırıklarıyla depremler oldu... Ah belini yaşlılık değil kahır büktü ihtiyarların; ak sakalları kanla kızıla boyandı kaç kere, bastonlarına değil acılarına yaslandı bazısı, bazısı sırt üstü düştü toprağa ve göğe, yıldızlara takılı kaldı bakışları... Küçücük oğlanların cansız bedenleri toza toprağa karıştı; yiğit adamlar olacaklardı, küçük cesetler oldular. Adamlık onlarla birl

Vaktin kadrini bilmek

Resim
Gözlerini kapatarak hiçbir şeyi görmemek mümkündür, amalar gibi; yalnız gözü açıkken hiçbir şeyi görmemek denilen bir hal var ki, ona da ahmaklık diyoruz. Kapalı gözlerimizle göremediğimizden dolayı hiçbir gerçek yalan olmayacak, hiçbir varlık yok sayılamayacaktır. Gözlerimiz açıkken görmezden geldiklerimiz de var olmaya devam ediyor. Biz açık gözlerimizle görmesek bile, dünyanın kanunu işlemeye devam ediyor. Zaman geçiyor ve tüm yeniler eskiyor. Dünyanın kanunu diyorum zira dünyayı terk edince hükmü olmayacak zamanın. Ölen için dünyanın saatlerinin tıkırtılarının ne değeri olabilir? Sonsuz ve sınırsız bir hayata geçiş yapmış birinin dakikalarla hatta yıllarla ne hesabı olur? Bundandır ki; vakit dünya sermayesidir. Harcandığında geri dönüşü ancak iyilik ya da kötülük olarak kayıtlara geçen bir sermaye. Artması ya da eksilmesi ancak nasıl kullanıldığıyla ilgili; hayır ve iyilik için ise bir gecesi bin ay gibi, şer ve kötülük için harcanır ise bin ayı bir gece kadar.

Muhabbet hürmeti icap ettirir

Resim
Herhalde hiç dolmayan bir kap dense yeridir, insanın kalbine. O kadar çok şey alır ki, hesaba sığmaz, sayıya gelmez. Farkında mısınız, ne kadar çok şeyi seviyoruz biz. Her birimiz kendince, kabul eder ya da reddeder ama mutlaka bir şeyleri severiz. İnsanları severiz; eş, dost, akraba, evlat diye uzar gider liste. Eşyayı severiz; ev, araba, kanepe, koltuk hatta çatal, bıçak bile sevenlerimiz vardır. Bazı muhabbetlerimiz takıntılıdır, arızalıdır biraz. Dokundurtmayız onlara. Lafını etmesek bile, vardır ve önemlidir bizim için. Tohum gibidir biraz muhabbet; ekilir, beslenir, büyütülür, yeşillenir ve belki çiçek açar hatta meyveye durur belki de… Belki de bir ters rüzgar ile kopar, savrulur gider. Köksüz ve dalsız kuru bir ağaç gibi kalakalır insan. Şekli ya da sebebi ne olursa olsun; muhabbetin meyvesi mutlaka hürmet olmalıdır. Emsal olamayacak şeyleri yan yana yazmaktan korkarak yazayım. Allah(cc)’e muhabbeti olanın O’na hürmeti de olmak zorundadır.

Kur’an’ı anlamak ve meal sorunumuz

Resim
Çağımız bizden pek çok şeyi aldı. Yediklerimiz, içtiklerimiz ve giydiklerimiz artık pek doğal değil. Bunlar bize çeşitli hastalıklar ve çaresiz zafiyetler olarak döndü, dönüyor. Nesillerimiz ifsat oldu. Genlerimiz bozuldu. Fıtratımızla oynuyorlar ve nihayetinde “Allah’ın yarattığını değiştirmek” istiyorlar. Bütün dertlerimize deva, hastalarımıza şifa ve evvelimizi ve ahirimizi payidar eden, müstesna kaynağımız, vahyin satırlarla elimize geldiği, her gün dilediğimiz kadar faydalanabildiğimiz, bitmez, tükenmez, kurumaz ve bozulmaz bir delilimiz, kıstasımız, mihenk taşımız var ki, o da Kur’an’dır. “Allah’ın yarattığını değiştirmek” isteyen şeytan ve avanesinin, Allah’ın indirdiği kelamı Kur’an’ın metnini değiştirme umut ve ihtimali olmadığını -biz ve onlar- çok iyi biliyoruz. Son yüzyılda yaşadığımız kültürel yıkım sonrasında, anlamakta zorlandığımız hatta çoğumuzun hiç anlamadığı, bir mukaddes metin olarak hayatımızda var olan ama aslında olamayan Kur’an’ı idrak etmek içi

Şehre Ramazan geldi

Resim
Hepimizin malumu bir adam vardır Kur’an’da anlatılan; şehre koşarak gelen bir adamın hikayesidir bu. Sevgili bir adamın hikayesidir. Adını işkence ile katledilen adaşı Habib(ra) hakkında Rasulullah(sas)’in buyurduğu “Yasin sahibinin ecrine ulaştı” ölçüsünden biliriz; Habib’tir o da. Ne yapmıştır ve nasıl yapmıştır ki; kendisinden asırlar sonra gelecek bir başka şehidin ecrini tarif ederken, onun seviyesi kıstas alınmıştır. Kıssa kısaca şöyle; şehre koşarak gelen bir adam, halkının taşlayarak öldürmek istediği peygamberlerin önüne geçmiş ve onlarla aynı sonu paylaşmıştır. Ayrıntılarını merak edenler Kur’an ayında olmamızın bereketiyle Yasin suresinden okuyabilirler. Önemli olan o duruştur. Peygamberlerin önüne geçmek ve onların davasına omuz verip, birlikte cennete buyur edilmektir. O mübarek adamın koşarak gelişi bir misal olmuştur hep; kim, nerede ve ne zaman, Allah(cc) için koştururken canını feda ederse, Yasin sahibinin ecrine denk bir dereceye ulaşması umut edilir. Koş

Ramazan ayı eğitim kampı başlıyor

Resim
İnsan fıtratının bozulmadan muhafazasına, ruhun erdemlerinin nefse üstün gelmesine, iyilik hislerinin kötü arzuları yenmesine, kısaca; insanın kul olmasına ve kul kalmasına sebep olacak, yardım edecek, yol açacak ve destek verecek her türlü, bilgi ve becerinin öğretilmesine ve tabii ki pratikte uygulanmasına eğitim diyebiliriz. Vahiy temelli toplum düzeninde, eğitimin temel hedefi; daha iyi bir kul olmayı benimsetmek ve uygulanmasını bir huy ya da bir erdem olarak içine sindirerek, benimseyerek yaşamak ve o hal üzere ölmeyi arzulamaktır. Bu sebeple, eğitimin bir zamanı ya da yaşı olmadığı gibi, özel bir mekanı da yoktur aslında. Müslüman hayatı boyunca öğrenmeye ve eğitilmeye devam eden bir talebedir. Mezuniyeti ölüm olan bir mektebin talebesi… Rahmet ve bereketin sahibi olan Allah(cc), bize lütfedip yılda bir ayı seçmiş ve onunla her yıl tekrarlanan, ömrü olanın yılın her mevsiminde görebildiği özel bir eğitim kampı düzenlemiştir. Kampımızın bazı hususiyetleri ve kur