Kayıtlar

Emniyet etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Suçu adında saklı olanlar

Resim
Derin bir nefes alıp yutkundu yaşlı muhacir ve iç çekerek konuştu: -           Bizim atlarımız, camızlarımız vardı. Arı kovanlarımız, geniş otlaklarımızda sürülerimiz vardı. Yoğurdumuzun da balımızın da tadını gayri müslim komşularımız da bilirdi. Kalabalık ailemiz, akraba gibi komşularımız ve uzak ya da yakın ama hepsi birbirinden candan akrabalarımız vardı. Bu derin hüzünler ve yaşlı bağırlarda kabuk tutmuş yaralar gibi, dokunulduğunda kan akan hatıralar aslında ne ona özel ne de bu çağa. Mekke’yi terk eden Nebi(sas)’in iç geçirerek: -           “Beni çıkartmasaydılar, ben seni terk etmezdim” deyişi. Yıllar sonra, yine çıktığı gibi boynu bükük bir geri dönüşle, hakim ve fatih olarak girdiği şehrinde, nereye konaklayacağını, evine mi gitmek istediğini soranlara: -           “Bize evden, barktan bir şey bıraktılar mı ki” derken, kelimelere yüklenebilecek en ağır hüznün, sıcak kumları üşüttüğünü hatırlayalım… Mekkelilerle Medinelileri, aynı kandan gelen

Zamanın Endülüs'ü

Resim
Çok farklı bir devre denk geldik biz. Fotoğraflar ve videolarla dünya ayağımıza getirildi. Çok çocuğun, çok kadının, çok ihtiyarın cesedini gördük. Emzikli idi bazı çocuklar, bazılarının altında bez vardı daha, kimisinin saçları dökülüyordu bir kucaktan yere, kimisinin eli kolu tutmuyordu... Çok kadın gördük; paramparça idi yüzleri, yıkık ve döküktü omuzları. Kucaklarında hasretle sarıldıkları yavrucakları değil taş ve molozlar oldu. Çok kadının çığlığını duyduk aslında; namusları çiğnenen çok kadının feryadını duyduk, çocuklarının cansız bedenine sarılan çok kadının hıçkırıklarıyla depremler oldu... Ah belini yaşlılık değil kahır büktü ihtiyarların; ak sakalları kanla kızıla boyandı kaç kere, bastonlarına değil acılarına yaslandı bazısı, bazısı sırt üstü düştü toprağa ve göğe, yıldızlara takılı kaldı bakışları... Küçücük oğlanların cansız bedenleri toza toprağa karıştı; yiğit adamlar olacaklardı, küçük cesetler oldular. Adamlık onlarla birl

Vaktin kadrini bilmek

Resim
Gözlerini kapatarak hiçbir şeyi görmemek mümkündür, amalar gibi; yalnız gözü açıkken hiçbir şeyi görmemek denilen bir hal var ki, ona da ahmaklık diyoruz. Kapalı gözlerimizle göremediğimizden dolayı hiçbir gerçek yalan olmayacak, hiçbir varlık yok sayılamayacaktır. Gözlerimiz açıkken görmezden geldiklerimiz de var olmaya devam ediyor. Biz açık gözlerimizle görmesek bile, dünyanın kanunu işlemeye devam ediyor. Zaman geçiyor ve tüm yeniler eskiyor. Dünyanın kanunu diyorum zira dünyayı terk edince hükmü olmayacak zamanın. Ölen için dünyanın saatlerinin tıkırtılarının ne değeri olabilir? Sonsuz ve sınırsız bir hayata geçiş yapmış birinin dakikalarla hatta yıllarla ne hesabı olur? Bundandır ki; vakit dünya sermayesidir. Harcandığında geri dönüşü ancak iyilik ya da kötülük olarak kayıtlara geçen bir sermaye. Artması ya da eksilmesi ancak nasıl kullanıldığıyla ilgili; hayır ve iyilik için ise bir gecesi bin ay gibi, şer ve kötülük için harcanır ise bin ayı bir gece kadar.

Rüzgara karşı duruş

Resim
Hayatımızın en kaçınılmaz gerçeği olarak, birbirimizle ve hele de güç ve otorite sahipleriyle münasebetlerimizi, bir düzene ve eksene oturtmak gibi erdemli ve ahlaklı davranış şekli olma zorunluluğu vardır. Kendisinden bir şekilde sıyrılma, kurtulma ya da uzak durma ihtimalimiz olmayan hemen her canlı-cansız mahluk ya da etkene karşı, erdemli bir duruş geliştirmek mümkündür. Rüzgara direnmek bir duruştur; yıkılmamak ya da kırılmamak için eğilmek bir duruştur, dik durup kırılmak ya da yerinden sökülmekte bir duruştur. Rüzgarı durdurmaya gücümüzün yetmediği ve sığınılacak bir emin mekan bulunmadığı zamanlarda bunlardan birini seçmek insanidir ve normaldir. Yağmura direnmek bir duruştur; ıslanmamak ve üşütmemek için şemsiye açmak bir duruştur, başını göğe kaldırıp ciğerlerine kadar ıslanmayı göze almakta bir duruştur. Yağmuru durdurmaya gücümüzün yetmediği ve altına sığınılacak bir emin mekan bulunmadığı zamanlarda bunlardan birini seçmek yine insanidir ve normaldir.

Yaralarımızla yaşıyoruz

Resim
İnsanlar hakikatin değil intikamlarının peşine düşüyor. Hakikatin müşterisi o kadar azaldı ki, karaborsaya düştü. Enflasyonun en yükseği hakikat fiyatlarında idi tüm zamanlar boyunca, hakikate sahip olmak isteyenler her devirde en yüksek bedelleri ödemek zorunda kaldılar. Kin ve intikam duygusu yalnızca gözleri değil gönülleri de kör etti. Adalet dediğimiz hakikat meyvesi dalında kurudu kaldı. Kökü toprağın derinlerinde saklı bir yüce hakikat ağacımız var, dallarına erişemediğimiz… Yapraklarını yabanların kopardığı, olgunlaşamadan dökülen meyvelerine su yürümeyen! Adalet meyvesinin tadı damaklarımızdan bile silindi. İşportalarda gördüklerimiz hormonlu hakikatler asla gerçek tadını vermedi, veremeyecekte. Yara alan, açılan derisine benliğini sardı. Bedenlerimiz değil ruhumuz yarıldı, kanadı gibi. Yarasının içine aklını, izanını, imanını doldurdu insanlar. Düşün denilince yarasıyla, konuş denilince yarasıyla, yürü denilince yarasıyla, yaşa denilince yarasıyla yaşar oldular