Kayıtlar

Allah etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bazı duyarlar duyulmasa da olur

Resim
İnsanın algısı seçicidir malum; kendine cazip ve değerli geleni, işine yarayacak olanı, kullanılabilme ihtimali çok görüneni ya da başına bela olanı, canını sıkanı, rahatsız edeni daha çabuk görür, daha çok kulak kesilir, daha hızlı düşünür, daha yüksek sesle dillendirir. Bütün duyguları bir senfoni gibi dengeli ve yerinde harekete geçebilen insanlara biz peygamber diyoruz ya da onlara benzeyen veliler, sonra derece derece diğer değerli insanlar geliyor. En sona da, her an bir duygu ya da düşüncesinde değişimler yaşanan, gidip gelmeleri çok, bazen de gelemeyip kalmalarıyla meşhur, bizim gibi sıradan insanlar geliyor. Artık algı ya da duyarları takıntıya dönüşmüş, hayatı ve olayları bir bakış açısıyla değerlendirmeye adapte olmuş, bazı söylemlere ve eylemlere nefes alıp vermek gibi bağımlı bir hayat yaşayanlarımız bile var. Gökyüzü bulutlansa acaba batıda havalar nasıl diye o tarafa bakanlar mı dersiniz; uzak batıda bir kibrit parlasa yüreği yananlar mı istersiniz?

Sebeplere değil Allah’a inanmak

Resim
Takvimler, insanların birtakım planlamalar yapmak için kullandıkları ve zamanın akışına ya da olayların gidişatına etkisi olmayan hesap sistemleridir. Bunu belirtme ihtiyacına sebep olan serzenişleri duymuşsunuzdur. Pek çok insan, 2020 yılına sitemlerle başlayan cümleler kurmaktan değişik bir teselli buluyor. Oysa zaman takvimlerden bağımsız akmaya devam ettiği gibi, olaylar da takvimlerle alakasız olarak, Allah(cc)’in dünya için tayin ettiği kader çizgisinde cereyan ediyor. Bu sözlerin en vahim tarafı; Kadir-i Mutlak olan Allah(cc)’in ve O’nun tayin ettiği kaderin unutularak, yaşananları bir devre, bir takvime ya da sebep olan birilerine veya bir şeylere bağlamaktır. Oysa sebepler dünyaya Allah(cc)’in koyduğu kanunlardır. Bulutlar toplanacak ve yağmurlar yağacaktır. Yağmuru bulutun yağdırdığını zannetmek İslami açıdan gaflet ve dalalet olurken ,insani açıdan da bunca muhteşem deveranın kendiliğinden ve başıboş vuku bulduğunu zannetmek, zavallı bir ahmaklık olarak kal

Komploculuğun dayanılmaz kolaylığı

Resim
Hayat, insan için bir açıdan, bildikleriyle tecrübe ettiklerinin kesiştiği yerdir. Saf ve temiz fıtratların öğrendikleri doğrularla karşılaştıkları yanlışların tenakuzunu yaşarken hissettikleri şaşkınlığın telafisi genellikle yoktur. Telafi edilemeyen çıkmazlar tevil edilerek savuşturulur. Annesinden sevgiden başka bir şey görmemiş çocuğun, annesinin ilk kızgınlığında yaşadığı şok, belki de hayatının geri kalanında başına gelecekler için bir hazırlıktır. Tevili hemen yapılır; kızmıştır ama sevdiğinden… Sonra ilerleyen yıllarda, her kızanın sevdiğinden kızmadığını anlaması da biraz zaman alacak, hatta birileri bunu hiçbir zaman anlayamayacaktır. Bütün teviller bir çare arayışının meyvesidir denebilir. Gücümüzün yetmediği, değiştiremediğimiz, bizi çaresiz bırakan meselelerde teviller ve birilerine sorumluluğu ihale etme yolu her zaman açıktır. Geri kalmışsak, kesin düşmanlarımızın zalimliğindendir. Zayıf bırakılmışsak, coğrafyamızın kader oluşundandır. C

Toprak meselesi

Resim
Adam topraktan yetişen zeytin, topraktan beslenen hayvanlardan elde edilen sütle yapılan peynir, topraktan yetişen susam ve şekerle yapılan helva, topraktan yetişen üzümden yapılan pekmez, topraktan yetişen buğdayla yapılan ekmekle kahvaltısını yaptı. Topraktan yetişen çayını, topraktan yapılan cam bardağıyla içti. Sonra topraktan yaratan, toprakla yaşatan, toprakla öldüren ve toprakla diriltecek olan Allah(cc)’a hamd etti. Sonra topraktan yaratıldığımızı, topraktan beslendiğimizi, toprağa gömüleceğimizi, topraktan tekrar diriltileceğimizi nasıl idrak edemez insanoğlu diye şaşırdı kaldı. Dünya kurulalı beri toprağın; bağrına gömülen herkesi ve her şeyi kendine çevirdiğini, aslına döndürdüğünü, erittiğini ve aslında sakladığını ve zamanı geldiğinde tekrar dünyaya iade edeceğini unutmadan yaşamak gerektiğini düşündü. Kendi bedeni dahil, sahip olduğu ya da öyle sandığı ve kullandığı her şeyin aslında topraktan olduğunu görmemek için gözlerini kapatmasının bile yetmeyeceğini fark

Takdiri ilahiden kurtuluş yoktur

Resim
Gelmiş ve geçmiş bütün aklı selim sahibi insanların şahitliği ve bilgelerin bildirmesi ile sabit olan, Adem(a)’dan Muhammed(sas)’e kadar indirilen vahiyle bize anlatılan, hayat ve dünyaya dair değişmez ve değiştirilemez en meşhur kanunu ilahi; her doğanın öleceği, her yeninin eskiyeceği ve topraktan gelen her nesnenin tekrar toprağa döneceğidir. Bu kaçınılmaz gerçekle yüzleşme noktasında; mümin ile kafirin, zalimi ile mazlumun, zengin ile fakirin bir farkı, bir ayrıcalığı, bir iltiması yoktur. Ölüm meleği illaki kapıları çalacak ve bazen tek tek, bazen de topluca, canları alıp Rabb’ine iade edecektir. Yeryüzünde izin isteyerek kapısını çaldığı tek insan Muhammed(sas)’dır, bir daha başkasından izin istemeyecek, haber vermeyecektir. Yine dünyanın sabit kanunlarından biri olarak; her ölüme bir sebep bulunacak, olmayana uydurulacak ve bir şekilde insanlık avunup gidecek, ta kendi kapısına gelinceye kadar bu gerçekle yüzleşmeyi hep erteleyecek, yüzleştiğinde de zaten her ş

Dengeyi korumak

Resim
Hayatın akışına ve olayların gidişatına, cüzi de olsa bir etkimiz ve katkımız var ya da öyle olduğuna inanıyoruz. Biz herhangi biri gibi, her şeyin bizim kontrolümüzde olduğunu, hayatın merkezinin avucumuzda olduğunu düşünmüyoruz. Kendini ilahlaştırmak; her şeye güç yetirebileceğini zannetmek, olumlu ya da olumsuz etkileriyle dünyayı değiştirebileceğini düşünmek, hayat ya da ölümün kendi elinden olduğunu vehmetmek, Kadir-i Mutlak olan Allah(cc)’i unutup kendini çok fazla önemli ve değerli görmektir. Tam aksi yani insan cinsini etkisiz eleman, varlığı anlamsız ve değersiz görmekte büyük bir fikir sapması olur. Mesele, bu iki uç arasındaki dengeyi  kurmaktadır. Bu denge, yalnız kişisel meselelerimizde değil, dünyevi ve uhrevi işlerimizde de doğru ile yanlışı, hak ile batılı karıştırmamızı sağlayan oldukça faydalı bir noktadır. Bazılarımız keskin bıçak gibi yaşar, kimimiz de kör testere gibi, fakat aslolan yerine ve zamanına göre bu hallerden birine bürünebilmektir. Hatta b