Gaziantep tarihi üzerine değerli araştırmalar yapan
hocalarımızın derledikleri bilgiler bize, şehrin hemen her devirde, mevcut
medeniyet ve kültür mirasının ayrılmaz bir parçası olduğunu gösteriyor.
Geçmişte ev sahipliği yaptığı mirası bugüne aktarmakta belki
coğrafi gerekçelerle çok başarılı olamasa da; yerleşik hale gelen bir kültür
hala izlerini korumaya devam ediyor.
Göç yollarının ve dünyanın en kadim yerleşim yerlerine olan
yakınlığın getirdiği, kültürlerden ve bunun yanında savaşlardan ve felaketlerden
de çok hızlı etkilenen bir yerde kurulmuş olmak, bu şehrin bazı bakımlardan
lehine de olsa, nihayetinde medeniyet mirasını muhafaza konusunda aleyhine
olabiliyor.
Yakın tarihimizde gördüğümüz bazı gelişmeler bize, medeniyet
yolculuğunda, farklı fikirlerden faydalanmayı bilmenin değerini gösteriyor.
Osmanlı topraklarında, matbaanın kurulduğu ilk üç şehirden biri olmayı ve bu
tesisin aslında İncil basımı için kurulmuş olmasına rağmen, faydalanmakta ve
çocuk dergisinden başlayan, anlamlı ve değerli kültürel faaliyetlere yönelmekte
oldukça başarılı olan yetişmiş insan potansiyeli bize bir şeyler anlatıyor.
Medeniyet yolculuklarında, birlikte olduğumuz insanların
farklılıklarını, yük değil imkan, sorun değil desen görebilmek, İslam’ın üstün
fikir ve inanç özgürlüğü teorisini kavramış ve pratikte yaşamış insanlarımızın,
mazide bu kadar güçlü ve sağlam yere basmalarına yol açan önemli
etkenlerdendir.
Bütün bu üzerinde yazdığımız, okuduğumuz ve konuştuğumuz
konuların tamamı ise kitaplardan kitaplara, o kitapları telif edenlerin
zihinlerinden ve gönüllerinden, şehrin ve halkın sonra da ülkenin ve dünyanın
ufkuna tutulan parlak bir ışıktır.
Geçtiğimiz on gün boyunca Gaziantep’te Şahinbey Belediyesi
organizasyonuyla gerçekleşen ve kamu idaresi ile üniversitelerin destek
verdikleri, dışarıdan gelen yayıncı arkadaşlarımızın ifadeleriyle “muhteşem”
bir kitap fuarı düzenlendi.
Gerek katılımcı yayınevleri gerekse konuşmacı ve imza
günleri ile oldukça yoğun bir ilgi çeken ve Şahinbey Kitap Günleri olarak
adlandırılan etkinliği, nihayetinde siyasi bir arka planı olan belediyenin
düzenlemesi ve konukların da doğal olarak bu topraklardaki insan ve medeniyet
kavgamıza katkıda bulunan şahsiyetlerden seçilmiş olması bazı olumsuz tepkileri
de doğurdu. Bu da en az gösterilen olumlu
ilgi kadar başarının bir diğer göstergesi aslında.
Bu topraklardaki varlık kavgamızın bin yıla yaklaşan
serüveni içinde, hep karşımızda duran ve ayağımıza çelmeler takanların, en
küçük aydınlığa bile saldırmaya ve küfretmeye hazır duruşları hiç değişmedi.
Misafir konuşmacıların yelpazesi daha da genişletilebilir
miydi?
Evet.
Peki bu çevreleri memnun etmeye yeter miydi?
Hayır!
Çünkü onların derdi, konukların çeşitliği ya da fikir
yelpazesi değil çünkü. Onların kavgası bizimle ve temsil ettiğimiz iman ve
ondan neşet eden medeniyetle. Onlara yaranmak ya da gönüllerini hoş etmek için
atılan her adım ise sırtımızı yasladığımız değerlere yapılacak bir ayıp ve
onurlu duruşumuz için züldür.
Kitap fuarında, Antepli düşünür ve yazarlarımızın kendi
yayınevleri aracılığıyla kendi hemşerileriyle buluşmalarına imkan sağlansa da,
hiç değilse bir panel benzeri uygulama ile seslerinin yükseltilmesi
sağlanabilirdi.
Ancak hepimiz biliyoruz ki, bugün artık fikrin ve sözün de
bir pahası var. Biraz sesi yüksek çıkan, biraz takdir ve taltif gören, bunu
hemen çevresine ve özellikle de siyasi irade sahiplerine fatura etmeye
çalışıyor.
Sadece Allah için, hakikatin ilanı ve idraki için konuşmak,
artık zor bulunur bir lüks oldu. Fikri ve uğrunda verilen kavgayı, geçim
derdiyle heba etmeye mecbur olunmasaydı belki biraz daha rahat yazabilirdim.
Nihayetinde yazarlar da insan ve onların da bakmakla yükümlü oldukları birer
aileleri var.
Siyasilerle fikir ehlinin münasebetleri tarihe mal olmuş ve
üzerinde çok konuşulmuş bir konudur. Ve fakat iki tarafın da kendini temize
çıkarmak için diğerini çiğnemesi her zaman ve her devirde yapılacak en büyük
yanlıştır.
Kendi binası camdan olan başkasının evine taş atmasın diyen,
kim idi ise güzel demiş…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder