Karşıt propağanda
diye birşey vardır; düşmanlarına yaptırmak istediğin şeyi öyle bir desteklersin
ki ‘bunu yapalım’ derler ya da kendi
yaptığın şeyi öyle kötüler, öyle güzel gizlersin ki düşmanlarına ‘bunu yapmayın’
diyebilecek kadar! İşte tam da bu duruma uygun bir örnek yaşıyoruz. Hem de yıllardır...
Eli kalem tutan
ve ağzı laf yapan bazı ağır abiler hemen her konuyu dönüp dolaşıp mezhep savaşı
korkusuna getiriyorlar. Bu korku sadece onlarda mı var yoksa bizde böyle bir
korku oluşması için mi yaparlar sorusunu geçerek irdelemeye devam edelim. Bu
kalem ve kelam erbabı özellikle ve mutlaka bir ‘İslam Birliği’ hayaline
sahiptirler. Onların hayalindeki bu birlik ne hikmetse İran olmadan ya da diğer
bir deyişle şia olmadan olamaz.
İslam Birliği’nin
nasıl bir ütopya olduğunu anlamak için onların hayallerindeki birlik üyelerine,
siyasi durumlarına ve islamla ilgilerine bakmak aslında yeterli olsa da bu
onlara yetmez, illa da olsun diye bilye oynayan çocuk mızmızlığıyla bu hayale
hepimizin inanmasını isterler.
Tarihin ve
vicdanların şahitliği olası bir İslam birliğinde ne İran’ın ne de onun
güdümündeki şiilerin olmadığını ve asla da olmayacağını çok net göstermektedir.
Bunu basit bir kindarlıkla değil somut gerçeklerle ifade ettiğimden emin olmak
için azıcık İslam tarihi bilmek kafidir. Bilmeyenler için araştırmaya başlangıç
noktası bizzat İran tarihi olabilir. İran toprakları Emir’ul Mu’minun Ömer bin
Hattab(ra) döneminde fethedildiğinden beri, müslüman olmalarına rağmen hep
müslümanlarla savaşmış, savaşamayacak kadar ezildiği dönemlerde ise alttan alta
kurduğu tuzaklar, oluşturduğu fesat yuvaları ve ektiği fitne tohumları ile
İslam coğrafyasını mundar emperyal hayallerine ulaşmak için karıştırmaktan geri
durmamışlardır.
Olayın tarihi
boyutunu bir kenara bırakıp günümüze geldiğimizde karşımıza yine aynı emellere
dayanan Safevi emperyal halleriyle İslam coğrafyasında fitne, fesat ve terör
estiren bir İran ile karşı karşıyayız.
Afganistan işgal
edildiğinde beklenebileceği ya da beklenemeyeceği gibi müslüman Afgan halkının
yanında olması gerekirken işgalcilerle, hem de Rusya ve Abd farkı gözetmeksizin
anlaşarak kendii şii yayılmacılığına alan açmaktan başka bir gayreti olmayan
bir İran gördük.
Irak işgal
edildiğinde yine aynı şekilde miting meydanlarında ‘Büyük Şeytan’ diye
sloganlaştırdıkları güya Amerika düşmanlıklarının ne hikmetse büyük bir
rahatlıkla desteğe dönüştüğüne şahit olduk. Önemli olan şii yayılmacılık
planları için çalışmaktı, talan edilen ülkeler, çiğnenen mukaddesat ve kıyılan
canlar hiç İran’ın gündeminde olmadı.
Filistin ve Yemen’de
ektikleri fesat tohumları yeşeriyor ya da hayır kararıyor ve ümmetin garip coğrafyasında
yaraya merhem olacak bir tek faaliyetleri olmazken, habire yangına odun taşıyor
İran...
Suriye’ye
gelindiğinde ise, coğrafi yakınlığı kullanarak gerek Irak’tan gerekse kendi
topraklarından her türlü silah ve milis desteği ile Rusya’nın desteğini
arkasına alarak, Amerika ile anlaşıp göz yummasını sağlayarak Şam topraklarına
bir yılanın güvercin yuvasına çöreklendiği gibi çöktüler. Paralı şii milisleri
mollalar galeyana getirdi ve verilen cihad fetvalarıyla bu topraklarda kan
dökmeye başladılar. Gerek Irak ve gerekse Suriye’de savaşan onlarca şii örgüt
var ve herbiri işledikleri cürümlerle tarihe geçecek kadar acılar yaşattılar.
Irak’ta büyük oranda başardıkları demografik değişimi Suriye’de de uygulama
noktasına adım adım gidiyorlar.
Son adım olarak
Halep’i işgal ettiler ve halkına dünyanın en azılı katillerinin bile
katlanamadığı işkence vezulümleri reva gördüler. Şehri yaktılar, yıktılar! Sağ kalan
muhaliflerin ve yaralıların istemedikleri halde mecbur kaldıkları için
terketmek istedikleri Halep’ten çıkmalarına bile izin vermemek için direndiler.
Bütün bu
yaşananlar hepimizin gözleri önünde gerçekleşiyor. Buna rağmen hala bir mezhep
savaşı korkusu yaşıyor musunuz? Bugün Yemen, Irak ve Suriye’de yaşanan nedir
öyleyse? Tüm vahşilikleriyle küçücük bebeleri bile işkence ederek öldürenler
mezhep savaşı yapmıyorsa nedir dertleri? Masal anlatmayı ya da dinlemeyi
bırakalım! Ortada bir mezhepçilik ve mezhep savaşı var ve bunu başlatan da
halen yürüten de İran ve onun güdümündeki şii çetelerdir.
Başta
bahsettiğimiz abilerin İran’a laf söylemekten adeta kutsal bir varlığı sakınır
gibi sakınmaları artık hiç bir anlam ifade etmiyor! Halep için ağlayıp
sızlarken şii çetelerden ve onların ağa-babası İran’dan hiç bahsetmeden yazan
ve konuşanların hem bu dine hem insanlık vicdanına ihanet ettiklerini söylemek
abartı olmayacaktır. Katile katil diyemiyorsanız dile, yazamıyorsanız kaleme ne
ihtiyacınız var; koparın, atın gitsin!
İslamlık ve
insanlık onuru diye bir değere inanan hiç kimse savaş ahlakını bile tanımayan
bu şii sürülere mazaret üretemez ve arkasındaki İran’ı savunamaz.
Hele de Suriye
halkına ve onların direnişini destekleyenlere, 5 yıl öncesinde Esed rejiminin
ve hamisi İran’ın bu kadar aşağılık katliamlar yapabileceğini düşünmemek gibi
bir suçlamada bulunmak eğer samimi ise ahmaklığın zirvesi olur, değilse tek
açıklaması ihanettir; bu dine ve bu ümmete ihanet!
İnsanlığın
aklıyla ve vicdanıyla alay ederek hem çocuklarımızın kanları ve kadınlarımızın
namusları üzerinde tepinip hem de temize çıkarılmak gerçekten şeytanın bile
kuramayacağı bir desisedir. Buna alet olanlara veyl olsun, yazıklar olsun,
eyvahlar olsun!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder