Çağımız insanı bilgiye kolay ulaşmanın sonucu biraz fazla cüretkâr. Herkesin her şeyi bildiği bir hengamenin ortasında ve herkesin her konuda söz sahibi olduğunu zannettiği bir düzlemde kalakaldık. İnsanlar hele de din konusunda konuşmanın zehirli denetimsizliğine kendini kolay kaptırıyor.
Bazıları bu dini lego oyuncak paketi sanıyor ve isteyen herkesin -çocuk aklıyla ve fakat aynı masumiyetten çok uzak bir keyifle- oynayabileceğini söylüyorlar. Akıllarının her şeye ereceğini zanneden bu bakış sahipleri, farkında olmadan İslam'a sıradan bir insan ideolojisi muamelesi yapmaya başlıyorlar.
Oysa İslam her bakımdan tamamlanmış, itikat esasları, helalleri ve haramları belli, ibadet ve cezaları sabit bir dindir. Dinin aslı Kur'an ve Sünnet ile tayin edilmiş, değişmesi ya da iptal edilmesi düşünülemeyecek mutlak hükümlerdir. Zaman içinde ortaya çıkan yeni durumlar da bu asla ve usule uygun şekilde ehli tarafından değerlendirilir.
Bu konuda ehil sahibi olmak için edinilmesi gereken ilimler bizim yazımızı aşacak boyutlarda iken sadece şunu söylemekle yetineyim: Bir ilahiyat fakültesi bitirmek, birkaç kitap okumak ya da Google kullanmayı bilmek din konusunda söz söyleme ehliyeti için yeterli olmaz, ancak sapıtmak için yeterli olabilir.
Yine genel geçer bir kural gibi; İslam hakkında uçuk kaçık fikirler ortaya atanların arkasında bir siyasi güç oluyor ve çoğu, “masum” bir fikir yürütme değil planlı bir ifsat çalışmasının sonucu olarak ortaya çıkıyorlar. Genelde ana hedefleri de sünnet ve hadisler oluyor.
Şiddetle Ehli Sünnet itikat ve amellerinin temellerine saldıran bu aklı evvel zevatın bizim haricimizdeki -şia gibi- sapkın fırkalarla hiç bir dertlerinin olmaması, kendilerinin madden ve manen bu kaynaklardan beslendiğine ya da su içtiğine işaret ediyor.
Bunlar direkt olarak Ehli Sünnet'e adıyla sanıyla saldırmaya cesaretleri olmadığından olsa gerek, dolaylı yollardan ve oldukça iyi takiye yaparak, arka kapılardan girip, sırtımızdan hançerlerini vuruyorlar. Tıpkı Hasan Sabbah'ın suikastçıları gibi aramızda bizden gibi dolaştıkları için de fark edilmeleri oldukça zor oluyor.
İfsada başlama noktalarını hadis ve dolayısıyla sünnet teşkil ediyor. Özellikle sünnet kelimesini de kullanmadan hadis dediklerinde ve teknik birkaç yalan uydurduklarında işleri daha da kolaylaşıyor ve samimi zannedilmeleri mümkün oluyor.
Kur’an’ı, hadis ve sünnet bağlamından kopardıklarında ise kendilerine “hadsiz” bir alan ve “edepsiz” bir cüret verildiğini sanmaya başlıyorlar. Nihayetinde ise sözde “indirilen din” deseler de kendi uydurdukları tevillerle şekillenmiş bir inanç çıkıyor.
İbadetlerin büyük bir kısmının iptaline ve hele sünnet temelli tüm pratiklerin uygulanmasına son veren bu uydurulmuş din mensupları için nefislerine uydurdukları dinin adına İslam demek de sadece bir aldatmadan ibaret kalıyor. Zira teslim oldukları ne bir ayet ne bir hadis ne de bunları vazeden Rab kalıyor!
Bu çağın özgürlük safsatasını kendilerince din üzerinde kullanarak nefislerini tatmin etme maceralarının sonu çoğunlukla irtidat ile biterken şu basit gerçek ortaya çıkıyor:
İslam Allah(cc)’ın ve Resulünün(sas) vaz ettiği dindir ve dinde din hakkında düşünce özgürlüğü yoktur.