Politika ya da daha genel ifadesi ile demokrasi hakkındaki kanaatlerimin en kısa özeti, bu işin bir manipülasyon becerisinden ibaret olduğunu ve bunu en iyi yapanın kazandığı bu oyunu pek makbul görmediğimi söylemekle yetineyim.
Politikacılar seçim dönemlerinde oylarını artırabilmek için farklı konuları malzeme edinebiliyor ve ilgili vaatlerle insanları ikna etmeye çalışıyorlar. Buraya kadar bir gariplik yok. Mesela, “yol, köprü, baraj, işsizlik, pahalılık” gibi başlıklar neredeyse her seçimin standart konuları olarak üzerinde konuşulan ve tartışılan başlıklar oluyorlar.
Ancak son on yılımızın istisnai gündemi olarak mülteci meselesi özellikle bu son seçimde alenen nefret ve kin propagandası olarak kullanılmaya başlandı. Geldiğimiz noktada ise artık bir kırılma noktasına sürüklenen seçim tercihlerini belirlemede insanların en hassas oldukları konuyu kaşımaktan ve ortama kin, nefret ve hatta şiddet mesajları yaymaktan çekinmeyenler, kazanmak için her yolu mübah görenler, bizim muhacir dediğimiz, onların yabancı bildiği, mazlum ve mağdur insanları basit bir seçim malzemesi gibi piyasaya sürüyorlar.
Suriyeli muhacirlerin politik malzeme olarak kullanılmaları, maalesef durumun ciddiyetini ve insani boyutunu örtüyor. Oysa bir kasadan alınıp diğerine dizilecek herhangi bir eşyadan değil; ev, işyeri, güvenlik gibi temel ihtiyaçları olan, hisleri olan canlı ve kanlı insanlardan bahsediyoruz.
Bakın eli silahlı adamlardan değil sadece adı Ömer diye alnından kurşunlanan ağzı süt kokan çocukların annelerinden bahsediyorum. Varil bombası gibi bir vahşetin sadece sesi ile konuşma yetisini kaybeden çocuklardan.
Milyonlar durup dururken evini barkını, işini işyerini, toprağını terk edip yollara düşmedi. Eskilerden, tarihten veya üzerinde oynanabilecek konulardan değil daha son on yılda burnumuzun dibinde yaşananlardan bahsediyorum.
Gözleri önünde en sevdikleri lime lime doğranan ve bunca yıldır kan ve gözyaşından başka bir şey görmeyen insanlara hadi normalleşin ve katillerinizin yanına dönün çünkü biz seçim yapıyoruz diyemezsiniz!
Konu yol, köprü ya da baraj değil, insan.
Tayyip Erdoğan’dan her sebeple nefret edebilir, düşman olabilirsiniz ama hem bu günleri yaşayan her vicdan sahibi hem de kıyamete kadar gelecek her “adam” sadece şu meseleden dolayı bile olsa onu onurlu adamlar listesine kaydedecektir.
Her şey geçer geriye adamlık kalır.
Konunun hukuki, uluslararası anlaşmalar ve genel ahlaki boyutları ayrı ayrı izah edilmesi gereken detaylar olsa da, kimsenin bunlardan bahsetmediği ortamda, seçildikleri takdirde mültecileri ülkelerine gönderme vaadinde bulunanların utanacak bir yüzleri olmadığından, onlara söylenecek söz de yoktur.
Ancak aklı başında herkes, bizim bir imparatorluk bakiyesi ülke olarak, son birkaç yüz yıldır eski sınırlarımız içinde kalan topraklardan sürekli göç aldığımızı bilir. Temelde buradaki varlığımız bile bir göç hikayesidir. Bizim göçmen ya da muhacirlerle sorunumuz onların varlıkları sebebiyle olamaz.
Bunun yanında sorunların olduğunu, her şeyin güllük gülistanlık olmadığını da biliyorum. Ancak hiçbir sorun çözümsüz değildir ve hiçbir çözüm kimsesiz, sahipsiz, vatansız ve Suriyesiz kalmış insanları cellatlarına teslim etmek gibi bir zulme sebep gösterilemez.