03 Kasım 2012

Tehlikeye atmak mı dediniz?

Hicri takvim 52. yılı (bazı tarihçiler 50 veya 55 olduğunu kaydederler) gösterdiğinde islam orduları Kostantıniyye'yi kuşatmıştı.. Hayatlarını Allah'ın dinine adamış sahabeler Sevgili(sav)'nin Rabb'ine irtihalinden sonra Medine'de durmayıp en uzak seferlere kadar katılmışlardı ki; Kostantıniyye seferi de bunlardan biridir.  Ebu Eyyub Halid bin Zeyd(ra) ya da bizim bildiğimiz adıyla Eyyub el-Ensari de bu orduya katılan erlerden biri idi.

Sefere katılanlardan Ebu İmran şöyle anlatıyor:

Biz Kostantiniyye seferindeydik. Mısır ordusunun başında Ukbe bin Amir vardı. Şam ordusunun başında Fudale bin Ubeyd vardı. Kostantiniyye’den büyük bir ordu çıkarak saf tuttu. Biz de onlarla savaşmak üzere saf tuttuk. Müslümanlardan bir kişi Rumlara hücumda bulundu; onların arasına tek başına daldı, sonra dönerek geri geldi. Halk o kişiye bağırarak, 'Subhanallah! Bu kişi kendi eliyle kendisini tehlikeye attı' dediler ve Bakara suresinin 195. ayetini okudular.

Bu sözler karşısında Ebu Eyyub el-Ensari ayağa kalktı ve 'Ey İnsanlar! Siz bu ayeti yanlış anlıyorsunuz. Halbuki bu ayet biz Ensar hakkında nazil oldu' dedi. Devamla 'Allah dinini aziz kıldıktan ve yardımcılarını çoğalttıktan sonra biz de Peygamber’den gizli olarak bir kısmımız diğerine ‘Bizim mallarımız tamamen gitti. Biz mallarımızın arasında bulunsak, zayi olan mallarımızı yeniden kazansak ne güzel olur!' dedik. Bunun üzerine Allah Teâlâ 'Allah yolunda mallarınızı sarf ediniz. Fakat kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin, çünkü Allah iyilik edenleri sever' (Bakara 195) ayetini bizim yanlışımızı reddetmek maksadıyla indirdi. Böylece anlaşıldı ki, cihadı terk edip mallarımızla uğraşmak bizi tehlikeye sürükleyecek bir davranıştır.' Bu sebepledir ki sahabenin tamamı gibi Ebu Eyyub el-Ensari de, ölünceye kadar Allah yolunda savaştı.

Tehlike büyük bir ordunun üstüne şehid olmayı göze alarak hatta kesin olarak bilerek yürümek ve saldırmak değil, cihadı terkederek toprağa ve hayvanlara kapılıp yerinde oturmaktır.

Gerek ordular karşı karşıya gelip savaşlar çıktığında gerekse müslümanlar mustaz'af konumlara düşüp ezilip horlandıklarında mucahid yiğitleri şehadetii göze alıp düşmana saldırmazlarsa ümmetin selameti neyle temin edilebilir ki? Yahut nedir bu insanlardaki şehadet korkusu? Neden şehid olmaktan ictinab edelim ki?

Güç ve kuvvet ile zafer kazanmak bu ümmetin şiarından değildir aksine az topluluklarla büyük orduları mağlub etmek İbrahimî milletlerin sünnetidir. Bunun en mustesna sebebi ise müslümanların şehid olmak için savaşmaları düşmanlarının ise savaştan sağ kurtulmak için gayret sarfetmeleridir.

... Allah'a kavuşacakları kanaatini taşıyanlar ise: 'Nice az topluluk vardır ki, Allah'ın izniyle, kalabalık topluluğa üstün gelmiştir. Allah da sabredenlerle beraberdir' dediler. (Bakara 249)

Evet müslümanlar için yeryüzünde iki güzelden başka biri ihtimal yoktur.

De ki: ' Allah'ın bizim için yazdığından başkası başımıza gelmez. O bizim dostumuzdur. Mü'minler yalnız Allah'a güvensinler.' (Tevbe 51)

De ki: 'Siz bize iki güzellikten biri dışında bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz? Bizse Allah'ın ya kendi katından veya bizim ellerimizle sizi bir azaba uğratmasını bekliyoruz. Haydi bekleyin, biz de sizinle birlikte beklemekteyiz!' (Tevbe 52)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...