24 Aralık 2014

Osmanlıca ya da Lisan-ı Osmani

Kanun-ı Esasi'de geçtiği üzre...

Osmanlıca ile ilk tanışmamız, 6 yaşlarında yaz Kur'an kursu eğitmenimiz Ezher mezunu Ebuzer hocanın okumayı geliştiren bir kaç öğrencisine tecvidi Karabaş Tecvidi'nin Osmanlıca'sından okutmaya başlamasıyla oldu. Yani latin harfleriyle okuma-yazmayı ilkokul öncesi evde sökmemiş olsaydım ilk alfabem Osmanlıca alfabesi olabilirdi.

Mezar taşları ve kitabelerin dışında günlük hayatta pek yazı dili olarak karşımıza çıkmayan bu dil; bildiğimiz, konuştuğumuz hatta herkes anlamasın diye oraya buraya bazan şiir bazan not diye yazdığımız satırlardan ibaret kaldı. Arapça ve İngilizce kitaplarımız oldu ama Osmanlıca pek nadirdi, ancak tecvid yahut Mızraklı İlmihal seviyesinde kaldık.

İmam-Hatip'teki edebiyat derslerinde bol bol Osmanlıca şiirler işledik, Divan Şiiri hemen herkesin malumudur. Ancak yazım latinceyle olduğundan o metin ya da şiirlerde de Osmanlıca'mızı ancak kelime dağarcığı açısından gelişmiş oldu.

Sonra uzun yıllar sadece kitabe ve mezar taşı okumalarından başka işimize yaramayan Osmanlıca'nın tam da bu gibi gerekçelerle yeniden okullarda öğretilmesi gündeme geldi. Bu gerekçeler pratik karşılığı ve bizim gibi fiili şahitleri bulunduğundan insanların zihinlerine uygulamanın olumlanması mesajını ulaştırdı. Ki zaten büyük bir çoğunluğu yapılan her işe "doğrudur, yoksa yapmazlardı" şeklinde yaklaşan toplumumuz için çok fazla argümana da gerek yoktu.

Aslında yaşanan ise son yüzyılın bu topraklarda oluşturduğu yıkım ve felaketlerinden sıyrılma arzusunun bir yerlerden adım adım ortaya çıkması gibi geliyor bana. Osmanlıca ve hatta Kur'an öğrenmenin yasaklanmasının "devrim" olduğu bir ülkede bir tür karşı hamle belki.

Bu küçük adımlar bazılarımıza bir teselli bazılarımıza ise bir tür karşı devrim gibi gelse de aslında sadece bütün bir toplum olarak iliklerimize kadar hissetttiğimiz eziklik ve yenilmişlik duygusunun dışa vurulmasından ibaret.

Herşeye rağmen İngilizce'nin mecburi ders olduğu okullarda Osmanlıca'nın da mecburi ders olmasından rahatsız olacakların zihin kodlamalarının batı temelli olduğunu düşünüyorum.

Osmanlıca'nın kullanılmasına gelince, zaten fiilin konuşulan bir dilin sadece yazımından bahsettiğimizi unutuyoruz. İstanbul Türkçesi belki biraz istisna edilip Anadolu halkının kullandığı kelimelere dikkat kesildiğimizde karşımıza yüzyıllık bir mücadeleye rağmen halen gayet rahat bir şekilde konuşulduğunu ama yazılamadığını görebiliriz.

Kamalist devrimlerin yılmaz savunucularının Osmanlıca karşıtlığı bildiğimiz sıradan yobaz/bağnaz bir yaklaşımdır. Güya entel bazılarının Osmanlıca derslerini Osmanlıca'ya hakaret görmeleri vs. mügalataları ise ya maksat muhalefet olsun için ya da Kamalist/Ateist İslam'ı çağrıştıran herşeyden nefret eden zümreye yağ çekme amaçlıdır.

Diller kullanıldıkları ülkelerin okullarında öğretilirler. Halkın kullandığı dilin yazımını şu veya bu alfabeyle olmasına devletler kanunlarla karar verseler de insanların gönülleri ve dilleri kanun dinlemez.

Bu topraklarda kullanılan tüm dillerin -Kürtçe de dahil- en doğru ve güzel yazımı Osmanlıca ile mümkündür. Osmanlıca'nın yazım dili olarak bilinmesi ve kullanılması, esasen çok dilli bir ülkenin ortak yazım dilini kaybetmesi ve hatta bazı dillerin tamamen yasaklanması gibi akla ve dine muhalif uygulamaların sonucunda son yüzyılımızda kaybettiğimiz değerlerimizi yeniden yakalamamıza yol açabilir.

Dünya müstekbirlerinin herşeyiyle tarihe gömdüklerini düşündükleri Osmanlı'dan geriye mezar taşları ve kitabelerden başka birşey kalmadığı zannı ise yüzyıllık yenilmişliğin tezahürüdür.

Osmanlı bu ropraklarda İslam'ın hakimiyet ve varlığının son temsilcisiydi. Onu düşmanları kadar sevenleri de böyle hatırlarsa anlamak ve anlaşmak daha da kolaylaşacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...