09 Eylül 2017

Islah veya İmha

Hayatımızın değişik dönemlerinde hoşumuza gidenler kadar beğenmediğimiz şeylerle de karşılaşırız, öyle ya dünya bizim keyfimize göre tasarlanmadığı gibi kainatın kaderi de elimizde değil.
 
Bunlardan bir kısmından kaçınma fırsatımız olabildiği gibi bazılarına da gayri ihtiyari maruz kalır, rahatsız olur, cefasını çeker, sonuçta çaresiz katlanırız. Bir de gücümüzün yettiklerini değiştirmek gibi insani bir hevesimiz vardır. Bu heves öylesine doyumsuz ve sınırsızdır ki, imkan verilse dünyanın şeklini bile değiştirmeye kalkarız.
 
Sözkonusu dinimiz olunca değiştirme ve hevesimize uydurma faaliyetleri esasında dine muhalifte olsa biz ona bir kılıf bulmaya çalışır, etrafından dolaşır, bazı hakikatleri örter, bazılarını değiştirir sonunda ortaya hoşumuza giden bir din anlayışı ve yaşantısı koyar keyfimize bakarız.
 
Yüzlerce yıllık İslam tarihinin her türlü devranından süzülüp bize ulaşan hakikatleri ve dinin alametleri de dahil herşey bizce yeniden yorumlanmalıdır. Kafamıza uymayan rivayetleri ve yorumları reddetmenin bir yolunu buluruz. Bunca zamandır bizden akıllısı gelmemiştir zaten dünyaya!
 
Yaşadığımız fetret dönemine "etrafına cami ağyarına mani" bir duruş çizemediğimizden olsa gerek, geçmişin şartlarında gerekli görülmüş ve kurumlaşmış ancak günümüzde dinin ilk iliği olan "hilafet" müessesi olmadığından kontrol edilemeyen, denetlenemeyen ve istismar edilen bazı yapıları ve yaklaşımları yok etmek bize en kolay ve hevesimize en uygun yol olarak geliyor.
 
Nakil temelli İslami ilimlerin eğitimlerinin icra edildiği medreselerin neredeyse yok edilmiş olmaları ve ilmin çağdaş popülist kültürde yer bulamaması ile artan cehalet ortamında kendileri de o kürsülerden az da olsa nasiplenmiş bazı yenilik heveslisi hocalar mirasına kondukları İslam'ı babalarının malı addetmeye ve kendi keyiflerine uydurma gayretiyle geçmişi silmeye, naklin altın halkalarını koparmaya yelteniyorlar. 
 
İslam'ın iman, islam ve ihsan sacayağı üzerinde duran hakikatlerini temsil eden gerek kelami, gerek ameli gerekse tasavvufi kaynak ve birikimlerini yok saymak veya yok etmeye yeltenmek bu asırlardır alemi gölgeleyen ulu çınarın köklerini kesmeye kalkmaktan başka birşey değildir.
 
Sahih akidevi ve ameli mezhepler kadar sahih tarikatler de bu dinin vazgeçilmez kurumları ve muhafızlarıdırlar. Herhangi bir itikadi ya da ameli sapkın mezhepten dolayı nasıl kelami ve ameli mezhepleri yok sayamıyorsak sapkın tarikatlerden dolayı da zühd ve takva mümessili tasavvufi yapıları da yok saymaya ya da yok etmeye kalkışamayız.
 
Bu dinin günümüzde yahut gelecekte ilk nesiller gibi anlaşılarak yaşanmasının sağlanmasında iman, islam ve ihsan konularında her bir müslüman ferdin zaruri bilgi ve amele sahip olması mutlak ve vazgeçilemez bir husustur.
 
Gelişen dünyada sahip olunan zenginliklerin artması ve nimetlerin ayaklarımıza serilmesi şüphesiz hepimizin en ağır imtihanlarından biridir. Nebi(‎ﷻ) tarafından "vehn" olarak isimlendirilen "dünya sevgisi ve ölüm korkusu" bizim felaketimizdir. Bunlardan korunmanın ve kurtulmanın yolu ihsan üzere ameldir ki zühd ve takva onun ayrılmaz parçasıdır. İmparatorluklar dönemlerinde tasavvufi yapılara daha çok ihtiyaç duyulması da bundandır.
 
Bugün yapmamız gereken, mirasımızı imha değil ıslahtır. Gerek itikadi gerek ameli gerekse tasavvufi alanlarda bid'at ve hurafelerden temizlenmeye, sünnetle donanmaya ve bu dini hakkıyla temsil etmeye niyetlenmek ve bu maksatla hareket etmek durumundayız.
 
Kaybedecek ne bir ferdimiz ne de bir kurumumuz var, yeterince zaman ve insan kaybettiğimiz ortadadır. Zararın neresinden ama doğru bir şekilde dönersek o kardır. Temel sorunumuz varlığımızı devam ettirmek ve mirasımızı gelecek nesillere aktarmaktır.
 
Bu hengamede tutunabildiğimiz her dal ile bu dine sarılmak ve sarılanlarla omuz omuza vermek zorundayız. Düşmanlarımız bizim farklılık ya da tartışmalarımızdan zevk almakta, birbirimize düşmemizden beslenmektedirler.
 
Herşeyi zamanına ve yerine bırakmak ve bu zor zamanlarda sağlam durmak hepimizin hayrına olacaktır. İnsanları dünya ve ahirette kurtuluş ve faydalarına olacak yola çağırmak asli vazifemizdir. 
 
Kader bize bu fırtınalı fetret devrinde seyahat nasip etti, sahili selamete varmak uğrunda kardeşlerimizin kahrına katlanamazsak derin sularda boğulmak ya da balıklara yem olmak kaçınılmaz olacaktır.
 
Allah sonumuzu hayreylesin...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...