13 Ekim 2017

Savaş ve umut

İnsanoğlu daha dünyaya gelmeden bilgisi gelmiş ve kan döküp fesat çıkaracağı bilinmişti. Kabil’den bu yana kan dökmeye devam ediyoruz ve bunun kıyamete kadar son bulmayacağı da malum. Savaşsız bir dünya romantik bir hayalden ibarettir ve çoğunlukla sömürge ülkelerinde halkların tesellisi olarak gündeme gelir. Müstekbir zalimler için zaten savaşların bitmesi onların da sonu olacağından düşünmek bile istemezler, zira kanla beslenen bu vampirler için savaş besin kaynağıdır.

Müslümanlar içinse savaşın hoşumuza gitmeyen bi şey olduğunu (bakara 216) bildiren ayetten de anladığımız üzere savaş pek insanoğlunun seveceği bir şey değildir ancak fıtratı tahrif olanlar müstesna! Hayır ve şerrin keyiflere tabi olmadığını da buraya ekleyerek devam edelim.

Hulasa biz savaşı sevmeyiz, istemeyiz ancak başımıza gelirse de sabreder ve mücadeleye devam ederiz. Büyük günahların birinin de savaştan kaçmak olduğunu biliriz.

Savaş özellikle günümüzde kitle imha silahları sebebiyle adaletini kaybetmiştir. Masumların korunmadığı ve herhangi bir hukukun geçerli olmadığı savaş dönemlerinde halklar büyük acılara muhatap oldular ve halen olmaya devam ediyorlar. Sahipsiz Müslüman yurtlarının tarumar edilmesiyle Müslüman halkların katliam ve sürgünlerle sistematik soykırımlarıyla karşı karşıya olduğu bir devirde herhalde kimse savaşın iyi bir şey olduğunu savunmayacaktır. Elbette savunma ve varlığını muhafaza için saldırma gibi temel savaş gereklerini istisna tutuyorum.

Güncel haberlerin peşpeşe görüntülerini gözlerimize soktuğu bu adaletsiz ve hukuksuz savaşların insanları ne büyük ızdıraplarla boğduğunu görüyoruz. Can verenlerin kurtuldu kabul edileceği bir zillet ve meskenet devrindeyiz.

Temel insani refleks olarak hepimiz yaşamak isteriz. Daha da ilerisi aile ve yakın çevremizden başlayarak yurtlarımızın halklarının yok edilmesini göze alamayız.Sukunet içindekulluğunu ikame etmek arzusu hiçte garipsenmeyecek bir temennidir.

Yakınımızda olması ve bizleri de direkt etkilemesi sebebiyle Suriye örneği karşımızda ders gibi duruyor. Sürgünler ve ölümlerle yıllarını geçiren bu halkın sığındıkları ülkelerde muhatap oldukları zillet ayrı bir musibet iken, yurtlarında kalmayı tercih edenlerin bombalardan korunmak ve belki de normal bir hayat sürebilmek için ne kadar küçük olsa da bir umut ışığına ihtiyaçları elle tutulur derecede coğrafyayı kaplıyor.

Savaştan önceki hayatlarını hayıfla arayanlar hiçte az değilken bizim bunları kınamak gibi bir lüksümüz yoktur. Bedel ödeyenlerin ve kan dökenlerin seyredenlerden daha çok konuşma hakkının olduğunu tartışmaya bile gerek yok. Uzaktan hoş gelen yalnız davulun sesi değil, aynı zamanda bombaların ve mermilerin de sesi uzaktan hoş geliyor olabilir.

Fakat gerçek hayatta savaş film setlerinden oldukça farklıdır…

Umuda gelince özellikle çaresiz bir girdaba tutulmuş gibi savaşın pençesindeki ülkelerde hayatta kalmak ve geleceğe dair hayaller kurabilmek için her türlü umut geçer akçedir. Herşeyini kaybetse de umudunu yitirmediği sürece insanoğlu bir gün bir yerde ayağa kalkar ve kendine ait olanı yeniden ister ve alır. Bunun ömürlerle ve nesillerle de alakası pek azdır. Bazen geri dönüşler kısa sürerken, büyük yıkımlardan sonraki dönüşler nesiller boyu sürebilmektedir. Devirlerden devirlere aktarılagelenve nesilden nesle devredilen davalar için bu pek zor bir iş değildir. Dünya kurulalı beri bu günler insanlar arasında dönüp durmaktadır. (Ali İmran 140)

Filistin’de en çok şaşırdığım şeylerden biri, çocukların ve gençlerin bir dizi oyuncusu hayranlığı idi. Öyle ya hayatın işgal altında, her gün öldürülüyorsun, hanen başına yıkılıyor, mescidlerine izinsiz giremiyorsun, temel insani hayat standartlarından neredeyse tamamen mahrumsun ama bir dizi oyuncusunun hele de tamamını hiç izlemediğin bir hikayenin hayali kahramanının hayranısın. Yeterince garip evet ama onlar bunu düşünmüyorlardı, bütün mesele senaryo gereği de olsa onların işgalci düşmanına dışarda bir el kurşun atmıştı. Tanıdık ve sevilen bir el…

İşte umudun insanı nasıl ve nerelere bağlayabileceğine dair şahit olduğum en ilginç örneklerden biri bu idi.

Evet savaş iyi bir yol değil, işgaller ve katliamlar yaşamayanlar için masal gibi, sürgünler ve vatansızlık bir roman adına benziyor olabilir ama hayata tutunmak ve sevilecek şeyleri sevmek, kayıplara kederlenmek, sahip olduklarını özlemek çok insani ve masum duygular. Anlamaya çalışmak en iyisi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...