06 Nisan 2018

Derede boğulmak

Nuh(a)’ın gemisinden ilham alınarak tasarlanmış devasa bir gemideydik, uzun yıllar süren, tarihin şahit olmadığı fırtınalarla boğuştuk. Bir yandan deniz ve rüzgar, diğer yandan zalim düşman saldırıları altında dönülemez yolumuza devam ettik. Devran aleyhimize döndü ve kaptanımızı kaybettik, hakimiyet ve üstünlüğümüz yıkıldı.

Kaybettiğimiz sadece bir kaptan olsaydı yerine yenisini mutlaka bulurduk, ki geçmişimizde bunun benzeri devirlerde, olmadık çareler üretip, bir kaptanın etrafına toplanıp gemimizi selamet sahiline ulaştırmıştık. Yine aynısını yapabilirdik ama düşman da bunu biliyordu.

Kaptanlığımızı yıktılar! Gemimizde artık öyle bir makam yok...

Karaya vurmak kaçınılmazdı. Kaptansız ve mağlup bir gemi için yolculardan sağ kalanların karaya ayak basmaları bir tür kurtuluştu, ya da en azından biz öyle sandık.

Karada işler bizim sandığımız gibi yürümüyordu. Rüzgarda yelken açmak ilerlemeye yetmiyor, bir de topuklarını vura vura yürümek gerekiyordu. Denizde hiç rastlamadığımız kadar toz, toprak ve çöp, karanın sıradan nesneleriydi, temiz kalmak neredeyse imkansızdı.

Dahası çoğumuz pisliğe bulaşmaya da alıştık.

Kurtuluş sandığımız kara, bizi düşmanlarımıza benzetiyor ve her geçen nesille biz de buna uyum sağlamayı marifet sayıyorduk. Önce görünüşümüz sonra içimiz onlara benzedi! Onlardan olmayı lanetlik bir durum görsekte, kendimize yakıştıramadığımız ne varsa aslında boynumuza asıldı kaldı.

Bu gidişin sonunu hızla bulanlara şaşmayı da ihmal etmeden hep birlikte bu kara deliğin içine çekilmeye devam ettik.

Şimdi gırtlağına kadar batanlarımız, tepelerine kadar batanları kınıyor. Beline kadar çamura saplananlarımız zor nefes alacak kadar batanları... En temiz kalanlarımızın da ayakları çamura bulanıyor, zira karada temiz yol yok, karada ferahlık yok, huzur yok, kurtuluş yok!

Selamet yani kurtuluş yeniden bir gemi inşa etmekten geçiyor, başına kendi kaptanımızı geçireceğimiz, yolunu vahyin çizdiği bir gemi.

Tam da bu noktada başarısızlığımızın sebebi yine biziz!

Bazılarımız gemi inşası için kalasları yontarak, kalaslar olmadan gemi olamaz diyor ve doğru da diyor! Diğerlerinden bir grup, kürekleri ve yelkenleri yapmaya çalışırken en önemli işin kendilerinde olduğunu ve herkesin onlara tabi olması gerektiğini, aksi halde başarısız olmanın kaçınılmaz olduğunu iddia ediyorlar, tıpkı diğer her bir grup gibi!

Bir zümre inşa edilmemiş gemi için yiyecek depolarken, bir başka topluluk ise gemimizin duvarları ve tavanları için süsler tasarlıyor.

Ortada gemi yok, henüz!

Bu kargaşa ve itişmeler sırasında bir çok işçi ve yolcu geminin inşa edildiği derede boğulup gidiyor...

Her olaydan sonra yeni bir çaba ve yeni bir bakış çıkıyor ortaya; ne hikmetse her grubun sebebi, metodu ve gayesi en doğru oluyor.Bu kadar çok doğrunun olmasından büyük bir yanlışlık düşünülemezdi, düşünülemedi de zaten; bu da doğru kabul edildi!

Son tabloda; küçük bir derede çırpınan, can veren, ter döken ama bir adım ileri gidemeyen bir ümmetiz... Her birimiz ayrı ayrı en haklı ve en doğruyuz. Biraraya gelmemize gerek yok! Böyle kendi çamurumuzda helak olup gitmekten zevk alıyoruz!

Okyanusları aşıp gelen geçmiş nesillerimizin başarıları ile iftihar ederken derelerde boğulup gidiyoruz...

Bu anlamsız kargaşada gemi inşa etmekten vazgeçenlerimiz kadar, gemi inşa etmek gerekliliğine inananlarımız da hızla azalıyor. Boğulanlardan daha çok meydanı terkedenler var ama biz didişmeyi gayemizden daha çok önemsiyor ve seviyoruz.

Çamuru sevdik biz, kirlenmeyi güzel gördük; artık temizlenmek ve gemi inşa edip açık denizlere yelken açmak istemiyoruz. Bir de bunu kendimize itiraf edebilirsek belki bir şey ya da bir şeyler değişecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...