Bizim toplumumuzun temel dinamiği ilimdir. Yaratılışımızdan
varlığımızı sürdürdüğümüz dünya hayatımız boyunca kendi aramızda ve diğer
varlıklara karşı her alanda üstünlüğün sebebi de budur.
Çok bilen, bilgiyi doğru kullanan halklar diğerlerine üstün
gelmiştir. Silahlar yapmak için kullanılan bilginin silahlardan güçlü olduğunu
söylemek yanlış olmaz. Artık klasikleşen ‘kalem kılıçtan keskindir’ kelam-ı
kibarı bu gerçeğin genel bir kabulünü gösterir.
Geçmişte yaşanan ve yüzyıllar sonra hala hasretle yad ettiğimiz
‘güzel ve kutlu günler’ ancak ilme ve ilim sahiplerine layık oldukları makam ve
ihtiramın gösterilmesi ile meydana çıkmıştır. Dün ve bugün yaşadığımız zor ve
kötü devirler de ilmi ve alimleri kaybettiğimizdendir.
Bunu sadece dini ilimler bağlamında söylemiyorum. Gerçi
bizim anlayışımızda dini ilimlerle fenni ilimlerin sert bir ayrımı ya da
karşıtlığı söz konusu değildir. Sadece faydalı ve faydasız olarak sınıflandırır
ve faydalı olan ilimlere sahip çıkarız, öğreniriz. Faydasız işlerden ve
ilimlerden uzak durmakla kendimiz ve toplumumuz için hayrı ve menfaati
hedefleriz.
Cehalet her şeyden önce acziyetin ve kifayetsizliğin
temelidir. İlmin olmadığı zemin, bir nevi bataklık gibidir; onda ne bir ürün
yetişir, ne de insanlara bir fayda beklenir. Daha da kötüsü, içine düşen
çırpınmakla kurtulamaz, aksine daha da batar.
Cehalet bir çaresizlik bitkisidir. Yetiştiği bataklığı daha
da pis, içinden çıkılamaz ve zararlı hale getirir.
Ve hepsinden beteri, cehalet; ilme ve ilim sahiplerine
hürmeti kaybetmektir. İşte tam da bu noktada acı bir hakikat cehlin suratını
tokatlar:
İlmi ve ilim sahiplerine saygısı olmayan ilim öğrenemez!
İlmin ve ilim sahiplerinin değerini kaybettiği toplumlar
için bir çölleşme ya da bataklıklaşma süreci başlar. Çünkü çok su da öldürür,
susuzlukta! Bataklığın öldürmesi yani cehaletin öldürmesi, hayatın sonu ermesi
değil anlamını kaybetmesidir.
İlim, insanı yaşatmıyorsa yani hayatın gayesine
ulaştırmıyorsa, aşırı sulanmış ve bataklığa dönüşmüş bir arazi demektir.
Alimlerin azciyeti, ilmin değerini kaybetmesi ile varılan
bir bataktır. Bundan tek sorumlu, ilmin değerini bilmeyen biz sıradan insanlar
değilizdir elbette, alimlerin kendileri de ilimlerini layık olduğu yücelikte
tutmakla yükümlüdürler.
Dünyalık bir takım ucuz menfaatler uğruna, idarecilere ya da
zenginlere yaranmak için ilimlerini ayağa düşüren alimlerin akıbeti biz
cahillerden pek güzel olmayacaktır.
Şahitlik edeceğim bir hakikat olarak; ‘ilme hürmeti olmayan
ne kadar öğrenirse öğrensin alim olamıyor, alime hürmeti olmayan ne kadar
okursa okusun öğrenemiyor, ilmin izzetine sahip çıkamayanı ilim yüceltmiyor’.
Bugün yaşadığımız fetret devri; cehaletin yaygınlık
kazanması ile ilmin kenarlara, köşelere itilmek yoluyla gündemden, hayattan ve
insanlardan uzaklaşmasıdır. İnsanlığın peygamberlerden mahrum kaldığı ‘boş’
dönemlere ‘fetret devri’ denilir aslında. Bu aynı zamanda ilimden mahrum
kalmanın adıdır.
Çözmemiz gereken en büyük sorunumuz, bu cehaletimiz ve
alimlerimizin acziyetidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder