İslam’ın bize vahiyle bildirilip tamamlanmasının üzerinden
çok uzun bir zaman geçti. Rasulullah(sas)’in ahirete irtihali ile kesilen vahiy
ve sünnet süreci, sahabenin uygulamaları ve onlardan neşet eden fetvalarla
gelişerek günümüze kadar geldi.
Bu konu elbette bir yazıyla özetlenebilecek kadar basit veya
küçük bir hadise değil. Bu yüzdendir ki, yüzyıllardır devam eden bir ilim
aktarımı ve İslam eğitimi gerçeğimiz var. Bu süreçte ortaya çıkan ve her biri
başlı başına bir deryaya dönüşen birikimlerin sadece isimlerini saymak bile bir
marifet sayılabilir.
Bütün bu devasa ilmin temelinde yatan ve aslında hedefinde
de bulunan tek ve büyük maksadımız ise, Allah(cc)’in rızasını kazanmaktan
ibarettir. İslam tarihi boyunca gerek kendimize gerekse diğer milletlere yaptığımız
bütün iyi işlerin maksadı budur. Korkumuz ve gelecek nesiller için endişemiz de
bu maksadı kaybetmelerinden ibarettir.
Bayramlarımız da bu maksadın içerisinde yer alan ve hicretin
2. yılından bu yana idrak etmekle sevindiğimiz Ramazan ve Kurban bayramlarıdır.
Ramazan bayramı diğer ve asıl adıyla Fıtre bayramı;
oruçların tutulması, mağfiretin celb edilmesi, fitrelerin ve zekatların
verilmesi neticesinde elde etmekle iftihar ettiğimiz ecrin kutlamasıdır.
Kurban bayramı ise; haccın eda edilmesi, vakfelerin icrası
ile edilen duaların kabul olunmasının müjdesi, kurbanların kesilmesiyle
günahlardan kurtulmanın müjdesi ile sevincin kutlamasıdır.
Her iki bayramımızda da sevincimizin ana sebebi, Allah(cc)
için yapılan amellerimizin kabul olunup, günahlarımızın affedilmesidir. Bayram,
Allah(cc) rızasını elde etme umudunun adıdır.
Şeker veya tatlı yemekle, et yemenin de elbette sevinilecek,
lezzet alınacak bir yanı vardır. Ancak bunlar için bayram etmek, üstün insan
fıtratına da İslam’ın üstün itikadına da uygun değildir. Tatlı ve et için hamd eder,
şükrederiz. Bayram etmemiz çok daha büyük bir sevinçten dolayıdır. Olsa olsa
akıl ve idraki büyümemiş çocuklar şeker ve et için bayram ederler.
Rasulullah(sas)’in, Ramazan bayram günü evinden çıkmadan
hurma yediğini ve bundan kaynaklanan bir tatlı adetinin sünnete uygun olduğunu
belirtmekte fayda var. Aynı şekilde Kurban bayram günü ilk yediğinin kurban eti
olması da mümkünse taklit edilmesi faziletli bir sünnet olarak kaynaklarımızda
kayıtlıdır. Bu sünnetin günümüzde zor olsa da yakın geçmişte uygulandığını yaşı
yetenler hatırlayacaktır.
Salih bir amel işlemiş olmanın ve gerek Ramazan’da gerekse
Kurban’da bu ameller sebebiyle affedilmiş ve rahmete muhatap olmuş olmanın
sevinciyle, “Allah, bizden ve sizden kabul buyursun” şeklinde tercüme
edilebilecek, sünnette yer alan ve sahabenin de uyguladığı bir bayramlaşma
ifadesi bize bayramın ana sebebini de anlatır.
Bundan sonrası artık adetlere ve bölgelere göre değişen,
farklı ancak helal eğlence şekilleriyle bayramların geçirilmesi de yine sünnete
uygundur yani dinen caizdir. Özellikle çocukların bugünlerde eğlenmesi,
zihinlerinde İslam kültürünün yer etmesi bakımından çok önemlidir.
Zamanına gelince; arefe günü ile başlayan bir bayram
havasını teşrik tekbirleri ile idrak ederiz. Bu bazılarımıza göre bayramlaşma
için de bir işaret olsa da asıl ve sünnete uygun olan, bayram namazının
kılınmasından sonra bayramlaşmaktır.
Özellikle, kendileri bir an önce tatillerine çıkacaklarından
dolayı, bayramlaşmayı bayramdan önce icra edip, dostlar bayramlaşmada görsün
hesabı yapanların bayramla münasebetleri o kadardır. Bunu yapan kurum ve
şahısların merasimlerine katılmamak bugün için değerli bir duruştur. Madem
Müslümanların bayramlarına o kadar değer veriyorlar, bir zahmet hiç değilse bir
günlerini bu işe ayırma zahmetinde bulunsunlar.
İslami bayramların resmi tatile dönüşmesi maalesef bir
yozlaşmanın da önünü açmış bulunuyor. Elbette günümüz şartlarında, bayramlaşmak
ve hele de akraba ziyaretleri gibi önemli vazifelerin icra edilebilmesi için
bir tatil ihtiyacı aşikardır. Ancak bayramın bir tatil sebebinden ibaret
görülür hale gelmesi bir kayıptır, hem de büyük bir kayıp.
Bayram namazından sonra bayramlaşma umuduyla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder