Aklı başında, şuuru yerinde, dünyayı az da olsa bilen, ahiretin
varlığına inanan ve Rabbini az da olsa tanıyan, normal bir insan için; kendi
iyiliğini istemek, kendisine dünya ve ahirette fayda sağlayacağına inandığı
işler ve meselelerle uğraşmaktan daha doğru ve güzel bir yol yoktur.
Kendi aleyhine yanlışlar işlemekte olan birine çoğu zaman, “aklını
kaybetmiş, kafayı yemiş” yakıştırmalarıyla bakar, “vah tüh” diye acır veya “ahmaklığının
cezasını çeksin” der geçer gideriz. Kendimizden geçemediğimiz benzer durumlarda
ise; ya öfkemizi en müsait durumda olan bir başkasına kusup rahatlama yolunu
seçer ya da kendimizle yüzleşip, bir daha böyle bir yanlışa düşmemek namına
kararlar alıp, tevbeler ederiz.
Konu başkalarının iyiliği olunca, İslam bizden bu konuda da
kesin ve net bir duruş bekler. Temel çıkış noktamız, bize düşmanlık edenlerin
bile iyiliğini istemektir. Yani iman etmelerini, düzgün bir hayat yaşamalarını,
dünyada ve ahirette iyilerden olmalarını istemek. Bunun sıralaması çok önemli
değildir ama nihayetinde asıl hayatın ahiret olduğuna inanan bizler için
iyiliğin de asıl hedefinin ahiret olması gayet normal bir durumdur.
Muhataplarımızın ahirette kurtulanlardan, iyilerden
olmalarını istememiz bizim için hem dini bir vecibe, hem de bir vazifedir. Her Müslümanın
dost ya da düşman olsun, karşısındaki için dünyada ve ahirette iyilik istemek
gibi bir ilk adımı, ilk duruşu olmalıdır.
Sonra gidişata göre, iyi olmak ve iyilik etmek bir yana
düşmanlık eden ve kötü olmayı seçmiş olanlarla yerine, zamanına ve şekline göre
mücadele ederiz.
Bildiğimiz bir sabite olarak; hidayet Allah(cc)’tandır.
Cennet, O’nundur, cehennem de. Kullarından dilediğine hidayet eder, dilediğine
etmez. Cennetlik kulların sayısının artması bizim için bir yer sorunu olmaz!
Cennette hidayete erecek her kula yetecek kadar yer olacaktır. Yani kendilerinden
pek hazzetmesek de birilerinin iman ve salih amelle cenneti kazanmalarının bize
asla bir zararı olmayacaktır.
Cennete girenlerin sayısının artmasıyla yerimiz
daralmayacaktır. Allah(cc)’in lütfu ve kudreti sonsuzdur. Zihinlerimizde çizilen
arsa parselleri gibi sınırlarla bakmak yersiz olur. O’nun mülküne kimse
gecekondu dikemez. Yalnız ve sadece O’nun yarattığı saraylar vardır cennette ve
ne kimseye bir eksiklik ne de bir haksızlık yapılmaz. Herkes hak ettiğinden daha
fazlasını O’nun rahmetiyle elde eder.
İman etmelerini istediğimiz kadar insanların; iyilikler diye
isimlendirdiğimiz, salih ameller olarak dini literatürde kullandığımız, hayırlı
ve iyi işlerle meşgul olmalarını, hayır söylemelerini ister ve onların
kötülüklerden ve günahlardan uzak durmalarını temenni ederiz. Hatta bunu dert
edinir, dava edinir, iyiliklerine destek olmak veya yanlışlarını düzeltmek için
gayret ederiz.
Günah ve küfür işlenmesine razı olmayız, olamayız. Razı olmanın
veya hoş görmenin o işi yapmakla eşdeğer olduğunu düşünürüz. Muhataplarımızın
anlayacağı ve onlar fayda sağlayacağının umduğumuz bir tonda ve şekilde, onlara
iyiliği emreder, kötülüklerden de men ederiz.
Şahit olduğumuz iyiliklere sevinir, kötülüklere üzülürüz. Cürüm
işleyenlerin şahıslarına özel bir kinimiz ya da düşmanlığımız olmaz. Aksine bir
gün vazgeçer de kardeşimiz olur diye dengeli davranmaya çalışırız. Yanlışını
düzelten ve yolunu doğrultanları geçmişleriyle yargılamaz, sui zanla bakmaz,
hayır dua ile destek veririz.
Biz iyi olmayı başkalarının da iyiliğini istemekten geçen
bir yol olarak görürüz.
Azılı bir İslam düşmanının tevbe edip, gözyaşlarıyla
aramızda katılmasından daha büyük bir mutluluk düşünmeyiz. Bu ihtimal gerçekleşecek
diye onunla mücadele etmekten vazgeçemeyiz ama bu ihtimali de hep aklımızda
tutarız.
Akıbet Allah(cc)’tandır ve akıbet muttakilerin olacaktır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder