İnsan
yaratılışı gereği, örneklik ve önderliğe ihtiyaç duyar. Hatta tarihin
kaydettiği çok büyük lider ve önderlerin de mutlaka bir örnekleri, yol gösterenleri
vardır. Doğumundan itibaren bir örnekliğe göre kendine şekil veren insan
evladı, ne kadar büyürse büyüsün, öğrenmekten ve örnek almaktan asla müstağni
olamaz. Ancak nefsine tapınan egoistler müstesnadır belki.
Fıtrat dini
İslam, insanın ruhunun ve bedeninin oluşturduğu topyekun benliğinin, ihtiyaç ve
meyillerine, hatta refleks ve hislerine göre bir din ve hayat düzenidir.
“Asr-ı
Saadet” terkibiyle benimsediğimiz, örneklik ve önderlik asrı, bu dinin bir
ütopya ya da hayaller dünyası kurgulamadığının, bizzat hayatın içinde ve
insanlar için bir din olduğunun en güzel delillerinden birisidir.
Bu güzel
gerçeklikten kıvamında faydalanmak, asla göz ardı etmemek, nimet bilmek, dünya
ve ahiret saadetini elde etmenin yolunu bulmak için izlerinden yürümek, her
akıl ve izan sahibi için en güzel tercih olur.
Sahabeyi
tanımak ve sevmek bizim için, bu dine ve hayat düzenine imanımızın en doğal
sonucudur. Kelimeyi Tevhid ile ikrar ettiğimiz risalet sahibi Muhammed(sas)’in
dostlarını, yol arkadaşlarını, cefakar ve vefakar ilk nesli; hem dinimiz için
hem gönlümüz için şifa kaynağı bilmek, örnek almak, ifrat ya da tefrite
kapılmadan o kervana katılmak, bizim için hayatın en değerli varlığı, en
vazgeçilmez değeri olarak sinemizde durur.
Sahabenin
tamamı belki yiğit birer savaşçı değillerdi, ama gerektiği yerde sonuna kadar
yetecek bir yüreğe ve yeterli yiğide sahip bir topluluktular; bu yüzden onların
tamamı bize kahraman gelir, tamamına hayranlık duyarız. Hayallerimizin
kahramanları onlardır.
Sahabenin
tamamı ne zengin ne de tamamı fakirdi ama gerektiği yerde dünyanın bütün servetinden
vazgeçebilecek zühde sahip olanlar olduğu gibi, en ağır şartlarda gıkını
çıkarmadan hayata devam edecek kadar büyük tevekkül sahibi olanları da çoktu;
bu yüzden bize dünyanın en büyük iman ve tevekkül sahibi topluluğu gibi gelirler
ve el hak öyledirler.
Sahabenin
tamamı çok büyük alimler değillerdi ama gerektiği yerde gerektiği kadar bilgiye
sahip olan bir topluluktular; bu yüzden bize hepsi alemin ilmini yutmuş
alimlerden daha büyük ilim sahipleri gibi gelirler ve el hak öyledir; onların
bildiği hakikat bizim öğrendiğimiz lafı guzaftan pek büyüktür.
Sahabe bir
hayal değil; hayat sürmüş, acı çekmiş, sevinçler yaşamış, gülmüş, ölmüş bir nesildi.
İnsandı onlar; hayattan tat almayı en az bizim kadar bilir ve isterlerdi, ama
sınırlarını Allah(cc)’in koyduğu nizama göre ayarlamak onların şiarı idi.
Onların da canı yanardı ama söz konusu Allah(cc) ve Rasulü(sas) olduğunda
canlarını hiçe sayabilirlerdi.
Açlık onlar
için de zordu, çıplak ayakla sıcak kumlarda yürümek eğlenceli değildi. Medine’nin
soğuk sabahlarında sarınacak bir giysi bulamadan evden çıkmak, onları da
üşütürdü.
Onların
bizden en büyük farkları; inandıkları hakikatlere gerçekten inanmış olmaları
idi, söylediklerinin doğru olması, ahitlerine sadık olmalarıydı. Sevdik
dedikleri Rasulullah(sas) için başlarını feda etmekten çekinmeyecek kadar sevdalarında
samimi idiler.
Dillerinin
ucuyla iman etmediler bütün hücreleriyle kavradılar bu dini, ellerinin ucuyla vermediler
bütün varlıklarını tek seferde ortaya dökecek kadar feda ettiler her şeylerini,
oklarının ucuyla savaşmadılar bütün yüreklerini koydular savaş meydanlarına.
Muhammed(sas),
Hamza(r.a.)’in boş evinin kapısından bakıp, “ardından ağlayanı bile yok” derken
bütün samimiyet ve yüreğiyle oradaydı. O’nun gözyaşlarını görüp, “anam babam
sana feda olsun ey Allah’ın Rasulü” diyen sahabe, gerçekten anne ve babalarını O’nun
uğrunda feda etmekten zerre perva etmeden tarihe yazıldılar!
Düzgün
adamlardılar, düzgün bir hayat yaşadılar. Düşmanlıkları da açık ve netti,
dostlukları da. Hesaplarını dünyaya ve insanlara göre değil ahirete ve cennete
göre yaptılar. Görseydik deli diyeceğimiz kadar Müslümanlardı, bizi görmelerini
pek istemeyeceğimiz insanlardılar.
Geldiler,
gönderildiler, dünyaya bir “Asr-ı Saadet” mührü vurup geçip gittiler. Yüzleri
hep saadetle gülümsemedi belki ama kıyamete kadar anıldıkça yüzleri ağartan ve
güldüren bir hatıra bıraktılar.
Allah(cc)
onlardan razı olsun, bizi onların yolunun yolcusu kılsın, izlerinden ayırmasın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder