Hem ilahi kaynaklarda haber verilenlerden, hem yaşadığımız
dünyada şahit olduklarımızdan, hem de kendi iç dünyamızda bildiklerimizden
herhalde en tartışılmazı; insanın, bitmek bilmeyen arzularının, heveslerinin,
hedeflerinin peşinde bir ömür tüketme sevdasıdır.
Yaratılışımız böyledir ve buna yapacak bir şey yoktur. Yani
bu isteğin varlığı ve devamlılığı, dünya hayatının sırrıdır, dünyanın imtihan
yurdu olmasının sonucudur. Dünyadan isteği biten için, bu dünyada yaşamanın
anlamı da biter. Belki de bu sebepten, ecel gelinceye kadar gözümüz doymaz bizim.
En akıllılarımız; bu yaratılışın engellenemez isteğini
ebedileştirmek ve sonsuz bir kazanca dönüştürerek, gönlümüzde taşıdığımız doyumsuzluğun
aleyhimize değil lehimize kullanılmasını sağlamak isteyenlerdir.
Öyle ya, madem nefis taşınacak ve doyurulamayacak, neden onu
sonsuz bir zevk ve sefa ile doyurmak vadiyle dizginlemeyelim?
Kendimizi buna ikna etmenin en kısa yolu, dünya hayatının
faniliğini idrak etmektir. Elde etmek için sahip olduğumuz en değerli sermaye
olan ömrümüzü harcadığımız bu dünyadaki her şey fanidir. Yani bir gün ölecek,
solacak, kuruyacak ve nefislerin iştah duymayacağı bir varlığa dönüşecektir.
Dünyada isteyip de elde edemediklerimiz için çok
hayıflanmaya da gerek yok, nasıl olsa bir gün bitecek ve o kayıpların yerine
daha güzelleri elde edilebilecektir. Asıl mesele, ahirette istediklerimizi elde
etmekte, onu kaybedersek asla telafisi olmayacak ve bu kayıp sonsuza kadar
sürecektir. Sonsuza, yani bir süresi ve sınırı olmayan korkunç bir belirsizliğe
kadar…
Bizim olsun diye didindiğimiz güzellikler, zenginlikler ve
rahatlıklar asla devamlı olmayacak. Kimse için olmadı. Süleyman(a)’a yar
olmayan dünya bize de yar olmayacak. Muhammed(sas)’i sinesine alan toprak bizi de
üstünde çok uzun süre dolaştırmayacak ve mutlaka içine çekecek.
Eline üç beş kuruş geçince, nasıl daha da çoğaltırım
sevdasına düşüyorsak; elimizde bulunan üç beş yıllık ömrü de çoğaltmanın bir
yolunu bulmamız, mantıklı ve insani olan değil midir?
Ecel sabittir, ne ileri alınır öyle yaz saati gibi, ne de
geri alınır. O sabit süre ancak ve sadece bereketli bir hayat yaşamakla, kısa
sürede uzun hayırlar işlemekle uzayabilir.
İşte bu dünya, her şeyiyle ancak bir yatırım aracıdır,
elinde ömür sermayesi olanların kullanabildiği bir araç; ömrü tükenenler için
dünyadan kar elde etmenin geride kesilmeyen bir hayır bırakmalarından başka yolu
yoktur.
Heveslerimizi kontrol etmenin bir yolunu bulmak ve geçici
olanı kalıcı olana asla tercih etmemek için kendimizi sürekli ikna etmek,
uyanık tutmak zorundayız. İnsanız, acele elde edileni severiz, peşin alışverişe
bayılırız. Oysa sağlam bir müşteriye, hem de karşılığında elde edilecek çok ama
çok büyük karlar varken borç vermek, herhalde anlık arzuları tatmin eden, en
fazla birkaç saat sürecek bir tokluk verecek olan, sahtekar bir müşteriye peşin
mal satmaktan daha akıllıcadır.
Allah(cc) vadinden asla dönmeyen ve sözünü yerine getirmeye
mutlak olarak gücü yeten tek varlıktır. O’na borç vermek yatırımların en
karlısı ve en mantıklısıdır.
Aklı olan, varını yoğunu ahiret pazarında satışa çıkarandır.
Kafası çalışan; pazardan ucuz domates alan değil, cennetten
bahçeler alandır.
Süresi belirli bir ömrü uzatmayı başaran, onu hayır ve iyiliklerle
dolduranlardır.
Hep biten ve yeniden başlayan günlerin haber verdiği,
bitecek ve başlayacak daha ne hayatlar olduğudur. Hayat sahibi olan her şey ve
herkes gibi bizimkinin de bitmekten başka yolu olmadığıdır.
Mülkün yegane hükümdarının hükmüne mani olabilecek yoktur. Dilediğini
yaşatıp, dilediğini öldürecek ve hesaba çekecektir.
Marifeti olan, gücü olan, isyanı olan, itirazı olan bir şey
yapsın; mesela ölmesin! Hesaptan kurtulsun da dünyada ebedi kalsın!
Yok öyle bir dünya!
Her eceli gelen ölecek, kimse dünyada direk olarak kalmayacak.
Biteceği kesin olan sermayesini, çok karlı bir yatırıma
dönüştürene ne mutlu!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder