Hayatın akış hikayesinde, sıradan bir insanın, aradığı
önemli bir adresi bulmak için girdiği sokağın çıkmaz çıkmasıyla; devasa bir
devletin, yegane kurtuluş yolu olarak lanse ettiği sisteminin çıkmaza girmesi
arasında pek bir fark yoktur.
Neticede duvara çarpmak için illa suratınızın taşlara veya
tuğlalara değmesi gerekmiyor. Önemli bir hayal kırıklığı da baya sert bir
çarpma etkisi gösterebilir.
Dünyanın geri kalanına ihraç ettikleri demokrasi ellerinde
patlayan Amerikalıların hali, keşfettiği oldukça gösterişli ama kalitesiz bir ürünü
aleme pazarlayarak köşe dönme hayali kuran hatta baya köşeler gören uyanık
girişimcinin fabrikasının alev almasından farksız, telaş ve öfke nöbetleri ne
kadar da benziyor.
Özellikle bizim coğrafyamızın şehirlerinde görmeye alışkın oldukları
ve olduğumuz manzaraların, bir şekilde kendi başkentlerinde de ortaya
çıkmasının şokunu anlayabiliyoruz. Kolay değil, aleme tanrılık taslarken, büyük
abdestini kaçırmak!
Büyük rezillik!
İşgal edilen ve yağmalanan bina görüntülerinin canlı
yayınlanacak kadar yakınlarda olması, Amerikalı muhabir ve sunucular kadar;
uzaklarda onlara muhbirlik yapmak için el pençe divan duran gönüllü Amerikan yandaşlarını
da hayli şaşırttı.
Yaşananları kabullenemeyen, dalga geçenlere kızan, hatta
daha ileri giderek buna sebep olduklarını düşündükleri Amerikalı politikacı ve
kanaat önderlerine bile fırça atacak kadar Amerikalılaşan, aslında ezik bir
köleye daha çok benzeyen ve dolar basan makinaların silindirleri arasında şeref
ve haysiyeti dümdüz edilmiş insan müsveddelerinin ağlaşmaları, Allah’(cc)’unun
bize gösterdiği gönül ferahlatan bir lütuf gibi geliyor bana.
Tapındıkları ilahları, büyük abdestini tapınaklarının ortasına
yaptı! Kokusu aleme yayıldı ve burun direklerimizi sızlattı.
Burun direklerimizin sızlaması, onlara duyduğumuz
merhametten değil; onların yaşattığı acıların bir nebzesinin onlar üzerinde
görülmesinin bile, bize aslında ne büyük hüzünleri hatıra bıraktıklarını
hatırlatmasından oldu.
Onlar ve köleleri şaşırdılar, biz buruk gülümsemelerle
ettiklerini hatırladık!
Sırtlan sürüsünün iktidar kavgası sonunda kazanan yine bir
sırtlan olacaktır. Aslanlar bu vadiye dönene kadar durum bu…
Dünya tam da bu gündeme kilitlenmişken, Fransa’nın üstün
teknik özelliklere ve gelişmiş teknolojik donanımlara sahip helikopterlerle
bombardımana tabi tuttuğu bir düğünün kana bulandığı ve çocukların da olduğu
sayılarının yüzden fazla olduğunun tahmin edildiği bir kitlesel katliam yapıldığı
haberleri geldi, Afrika’dan, Mali’den.
Batı, içinde bulunduğu zulüm ve işgal çamurundan kurtulmak
için yalandan çırpındıkça, boyuna kadar pisliğe batıyor.
Güya silahlı teröristleri bahane ederek girdikleri
topraklardan, tıpkı bundan 100 yıl önce Güneydoğu Anadolu’da denedikleri ve
başarısız oldukları işgalleri sonlandırmak zorunda kalmaları gibi, bir gün arkalarına
baka baka çıkıp gitmek zorunda kalacaklarını biliyorlar.
Kovulacakları güne kadar, kan dökmeye, sömürmeye devam
ediyorlar. Bir an bir utanma gelip de “biz burada ne yapıyoruz” noktasına gelmek
onlar için muhal…
Siz hiç, parçaladığı ceylanın etini yiyip kanını içerken; “ben
ne yapıyorum” diye düşünen çakal duydunuz mu?
Batının çıkmazı işte tam burada yatıyor. Yatmak derken, öyle
sakin ve hareketsiz bir yatış değil batının çıkmazı. Kanlı ve bol katliam dolu
bir yatış, vahşi bir yatış.
Batının özeleştiri yapmasını yakın bir gelecekte
beklemiyorum. Halen mevcut siyasi ve fikri yapının, böyle cesur bir muhasebe
yapma cesaretine sahip olmak bir yana, ihtiyaç bile duymadığını düşünüyorum.
Tarihin şahitliği de böyledir. Kendilerince gerekçeler
buldukları zulüm ve sömürü düzenleri ile dünyada saltanat süren toplumlar, yüklendikleri
veballerin ve aldıkları kahırların neticesinde, ağır bir yıkım ile son buluyorlar.
Bunun bugünden yarına yaşanması gerekmiyor. 50 ya da 100 yıl
bir insan için çok uzun zaman olsa da; devletler ve tarih için küçük ve kısa devirlerdir.
Hak ya da batıl, adil ya da zalim her saltanat mutlaka son
bulacaktır. Dünya için Allah(cc)’unun koyduğu kanun; “her yükselenin mutlaka
düşecek olması” şeklinde formüle edilebilir. Zamanını, şeklini ve sebeplerini
ise tarih yazacaktır.
Duvara toslayan batının kibirli burnu kırılmıştır. Ya acıyla
saldırganlaşacak ya da başını ellerinin arasına alıp bir muhasebeye
girişecektir. Ne yazık ki, beklentim ilk seçenek yönünde.
Zaten, Firavun’a yakışan zelil bir şekilde çamurlarda
boğularak can vermektir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder