Gelmiş ve geçmiş bütün aklı selim sahibi insanların
şahitliği ve bilgelerin bildirmesi ile sabit olan, Adem(a)’dan Muhammed(sas)’e
kadar indirilen vahiyle bize anlatılan, hayat ve dünyaya dair değişmez ve
değiştirilemez en meşhur kanunu ilahi; her doğanın öleceği, her yeninin
eskiyeceği ve topraktan gelen her nesnenin tekrar toprağa döneceğidir.
Bu kaçınılmaz gerçekle yüzleşme noktasında; mümin ile
kafirin, zalimi ile mazlumun, zengin ile fakirin bir farkı, bir ayrıcalığı, bir
iltiması yoktur.
Ölüm meleği illaki kapıları çalacak ve bazen tek tek, bazen
de topluca, canları alıp Rabb’ine iade edecektir. Yeryüzünde izin isteyerek kapısını
çaldığı tek insan Muhammed(sas)’dır, bir daha başkasından izin istemeyecek,
haber vermeyecektir.
Yine dünyanın sabit kanunlarından biri olarak; her ölüme bir
sebep bulunacak, olmayana uydurulacak ve bir şekilde insanlık avunup gidecek,
ta kendi kapısına gelinceye kadar bu gerçekle yüzleşmeyi hep erteleyecek,
yüzleştiğinde de zaten her şey için çok geç kalınmış olacak…
Sebepler hastalıklar olabildiği gibi, depremler ve sair
felaketler de olabilecektir. Salgın hastalıklar bu ölüm vesilelerinden sadece
biridir.
Meşhur sözdür; “ölümü ecelden başka durdurabilecek yoktur”
denilir. Eceli geleni kurtaracak, gelmeyeni de öldürebilecek bir güç yoktur.
Her şeye kadir olan Allah(cc)’in takdiri böyledir.
Bütün bu kaçınılmaz hakikatlerin yanında, sıhhatini muhafaza
etmek için gayret etmekte ilahi bir mecburiyet ve insani bir sorumluluktur.
Hele salgın hastalıklar zamanında, gerek ferdi gerekse umumi, her türlü tedbiri
almak ve uygulamak, konulan yasak ve sınırlamalara uymak insani bir sorumluluk olduğu
kadar İslami bir vecibedir.
Bu gibi sebeplerin herhangi bir zümrenin günahlarının cezası
olması elbette muhtemeldir ancak biz bu ilahi fermanın kesin hikmetini bilmesi düşünülemeyenler
sınıfındanız. Hikmetini mutlak olarak Allah(cc)’in bildiği bu gibi konularda,
şundan dolayı oldu, bunların cezası demek büyük bir cürettir.
Bir şekilde düşmanlık duyduğumuz ve nefret ettiğimiz
insanlara dokunduğunda sevindiğimiz salgın hastalıklar, tıpkı zamanında bazı
sahabenin de arasında bulunduğu salih Müslümanların ölümüne sebep olduğu gibi,
masum ve salih insanların da ölüm sebebi olabilir.
Allah(cc) umumi bir bela verdiğinde, bundan müstağni olacak kişi
ya da toplumların olması muhaldir. Zira dünyaya takdir edilen sünnetullah dediğimiz
Allah(cc)’in kevni kanunları, tüm mahlukat için geçerlidir.
Elbette hepimiz bir çok eksik ve hatalarla yaşıyoruz.
Allah(cc) hiçbir fert ya da topluma zulmetmez! Başımıza gelenler kendi ellerimizle
yaptıklarımız yüzündendir. Ancak hangi vebal ya da günahın hangi ceza ile, ne
zaman ve ne şekilde cezalandırılacağını tayin ve takdir eden ancak Allah(cc)’dir.
Neden bu başımıza gelenler diye bir sorumuz varsa, cevabı
yine Kur’an’da:
“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden
karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye-
işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.” (Rum – 41)
Bu tattırılan bir kısmıdır ve eğer Allah(cc) dilerse daha
fazlasını da verir. O’na ait olan mülkünde dilediği gibi tasarruf eder, bizden
beklenen sadece tevekkül ile boyun eğmek ve kulluğumuzu güzelleştirmek için
gayret etmekten ibarettir.
İtiraz etmeyi düşünen, inkar etmeyi düşünen varsa; ya O’nun
mülkünü terk edecek ya da O’nun mülkü için takdir ettiği kanunlardan birini -mesela
ölüm kanununu- değiştirmeyi başaracak, eğer bunlardan herhangi birini yapmaya
gücü yetmiyorsa, boyun eğecek ve kul olmaya karar verecek.
Kainatın düzeni ve dengesi kontrolünde olan Allah(cc)’in
şanı çok yücedir ve Allah(cc) mutlak olarak her şeye kadir olandır, gücüne
karşı durulamayan, kaderinden kaçılamayan, mülkünden çıkılamayan tek ve yegane
ilahtır!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder