15 Ocak 2008

Ne olur bu işin sonu?!

Tarihin uzun ve tozlu yollarında kısa bir gezinti yapıldığında ortaya çıkan manzara kısaca şudur; insanlık medeniyetini ilahi din ile tesis edebilmiş ve insan olmanın doğal sonuçları ve ihtiyaçlarını ancak ve kesinlikle ilahi nizamın gölgesinde kurabilmiştir. Kısaca insanın mutluluğu onu en iyi tanıyan Yaratan'ının tesis ettiği kurallar çerçevesinde gerçekleşebilmiştir.

Adalet ve zulüm kavramları insanlar için hep önemli kelimeler olarak kalmış ve insanın özgürlüğe yani ilahi kuralların sınırları içinde yaşamaya olan ihtiyacı hiç değişmemiştir. Karnını doyurmak kadar aklını, neslini, malını ve inancını korumak insanın fıtratından (yaratılış) kaynaklanan en vazgeçilmez ihtiyaçlardandır. Bunlardan herhangi birini her ne sebeple olursa olsun bir kenara bırakmak kim için sorun olmayacaktır ki?

Kim evladının ve geleceğinin yokedilmesine göz yumabilir?

Kim malının yağmalanmasını gülümseyerek izler?

Kim inancına küfredilmesine sessiz kalabilir?

Aklı korumaktan maksat; onun en doğal kullanım alanını yani düşünmeyi engellememek değil midir? Bu konuda bugün genel bir kanaat oluşmuş durumdadır. Ancak unutulan ya da gözardı edilen ve aslında yine herkesin çok iyi bildiği diğer gerçek ise müslümanların fikirlerinin avrupa ütopyasında hiçbir zaman özgür olamayacağıdır.

Onların hayallerinde bile bizim fikirlerimiz daha söylenmeden mahkum edilmiştir. Avrupanın fikirsel temellerini oluşturan önderleri sözlerini çoktan bitirdiler. Ne fikirlerinin bir derinliği kaldı ne de yeni bir söylemleri...

Bu bitmişlik onları iç hesaplaşmaya yöneltmediği gibi içten içe çürüyen toplumsal yapılarını da gizlemek gayretiyle kendilerince öteki ilan ettikleri ve aslında düşman bildikleri müslümanlara yöneldiler. Kendi bitkinliklerini, bitmişliklerini ve sona doğru giden düzenlerini daha ne kadar ayakta tutabileceklerinin hesabını yapmakla mesgulken bir düşmana ihtiyaç duymaları hiç sürpriz olmadı.

Zannediyor musunuz avrupa ütopyasında özgür müslümanların yeri vardır? Ben inanmıyorum! Avrupa gelecekte müslümanlarla beraber yaşamak istemiyor.

Bunu becerecek kültürel derinlikleri yok!

İslam gibi müstesna ve hep üstün gelen bir düzene rakip olabilecek bir sistem geliştirme imkan ve ihtimalleri yok!

Kur'an gibi bir kitapları yok!

Avrupanın geçmişinde tolerans ve farklılıklara katlanmak diye bir anlayış hiç olmadı. Şimdi bunu gerçekleştirebileceklerine inanmak için çok saf olmak gerekiyor maalesef... Avrupa sömürmeyi ve işi bitince bir kenara atmayı çok iyi bilir. Yüzyıllar boyu öyle yaşadılar! Bugün de aynı tavrı gösteriyorlar... Onlarca yıldır emeklerini sömürdükleri işçilerin müslüman olduklarını yeni mi farkettiler yoksa her şeye rağmen müslüman olarak kalmalarına mı katlanamıyorlar?

Hemen hafızalarımızı tazeleyelim; bir yerde bir imam homoseksüellerle alakalı fikrini beyan ettiğinde neler olmuştu? Fikir özgürlüğü vesair bütün kavramlar anlamını yitirmiş ve o zat afaroz edilmişti! Benzer yaklaşımlar müslümanlara yönelik olunca fikirler özgür, müslümanlar birilerini eleştirince bir anda herşey bitiveriyor! Bunu anladık, avrupanın değerlerinin onlar için ne kadar değerli olduğunu böylece gördük! İşlerine geldikçe çıkartıp giydikleri sıradan kıyafetleri kadar önemli imiş!

Her ne olmuş olursa olsun!

Kim ne yapacaksa yapsın!

Avrupanın bütün karikatüristleri ne çizeceklerse çizsinler!

Bütün parlementolardan birer kişi çıkıp filmler çeksinler!

Hollanda multikültürel yalanlar geliştirsin, Almanya yasalar üretsin! Fransa polislerini sokaklara doldursun...

İçlerindeki bütün levazımatı boğazlarına soktukları parmakları ile zorlayarak da olsa kussunlar!

Daha da ileri planlar yapıp, İslam'ı ve müslümanları avrupadan temizlesinler!

Ne olur bu işin sonu?

Biz bu filmi tarih boyunca izledik ve bugün halen canlı yayınlarla, haber bülteni bağlantıları ile izlemeye devam ediyoruz! Filistin'den gelen haberleri bizim kadar onlar da izliyor. Ne oldu orada, neler oluyor hergün?! Ne geçiyor elinize?! Saldırdıkça azgınlaşan ve azgınlaştıkça daha çok saldıran vahşi bir canavardan farkı var mı izlediklerimizin?

Bütün dünyayı bir Filistin'e dönüştürseniz elde edeceğiniz bugünkinden farklı mı olacak?

Anlayamadığınız bir şey var! Geçtiğimiz hafta haber bültenlerine düşen bir görüntüyü hatırlayın. Şu an youtube.com'da yeralan ve http://www.youtube.com/watch?v=vvAGatQNKiU adresinden ulaşabileceğiniz bu 2 dakikalık video bizim hakkımızda belki başka bir tablo çizer umudundayım. Seyretme imkanı olmayanlar için görüntünün özeti şu:

"Sıradan(!) bir İsrail helikopteri saldırısında sokak ortasındaki silahsız ve tabiki savunmasız bir Filistinli genç isabet alır ve ağır yaralanır. Yerde kıvranırken yanına gelen arkadaşı ya da kardeşi onun son nefesini vermeye yakın olduğunu farkedince hemen her müslümanın göstereceği davranışı gösterir ve yerde yatan ağır yaralı kardeşine Kelime-i Tevhid'i telkin etmeye başlar. Yaralı genç bu telkinlerle son nefeslerini dünyanın bütün değerlerini altüst eden o kelimelerle verir!"

Bu sıradan(!) bir olay değildir! Gencecik yaşında ölümle kucaklaşan bu delikanlının henüz söylenmedik kimbilir ne şarkılara kalmıştır ardında! Kimbilir ardından kimler gözyaşı dökecektir! Kimbilir kaç yürek yanacak ve kaç eve ateş düşecektir. Bunlar bizi ilgilendiren kısmı işin, biz kardeşlerimizin acılarını hissetmeyi imanımızın alameti sayan bir inancın mensubuyuz çünkü!

Avrupalı dostlarımıza(!) gelince, onların bu görüntüden anlaması gereken tek gerçek var ki o da şu: Biz sadece avrupada değil dünyanın her yerinde ve bir ömür misafiriz! Günü geldiğinde bazen böyle füzelerle bazen başka sebeplerle terkediriz bulunduğumuz bu misafirhaneyi... Ne sebeple öldüğümüzden çok, son nefesimizde o kelimeleri söylemektir bizce önemli olan!

Çünkü biz hayatı o kelimelerden ibaret bir pencereden bakarak yaşarız! Çünkü hayatın anlamı bizce o kelimelerdir!

Ne yediğimiz ve ne şartlarda yaşadığımız sadece ayrıntıdan ibarettir! Kıyafetlerimiz ya da cüzdanlarımız ne durumda olursa olsun ölüme bakışımız aynı kalacaktır!

Sonuçta o kelimeyi söyledik mi, tıpkı o videodaki genç gibi aramızdan ayrılanların ardından sadece "Allah-u ekber ve l'illahi'l hamd" deriz... Biz ahirete böyle inanır, aramızdan ayrılanları böyle uğurlarız... Derdimiz kimin ne dediği ya da ne yaptığı değil son nefesimizi nasıl verdiğimizden ibarettir! Ne avrupanın sunduğu imkanlar, ne de avrupalının yaşam tarzı bizim mezarlarımıza girecektir! Mezara yalnız gireceğimizi ve yanımızda ne ev ne de araba anahtarı olmayacağını çok iyi biliriz!

Şimdi hala şaşar mısınız bizim Kur'an-a olan sevdamıza? Hala mı anlayamazsınız Muhammed(s.a.v.)'e olan sevgimizi?

Unutmayın Kur'an bizim kitabımızdır, onu sizin değil bizim nasıl anladığımız önemlidir! O'nu doğru anlamak için iman etmeniz gerektiğini hatırlatmaktan başka caremiz yoktur... Biz bu kitaptan özgürlüğü öğrendik ve bu yüzden dikbaşlı değilizdir ama boynumuz dik durur! Adaleti öğrendik, bize kan kusturanlara dahi merhametle muamele ederiz! Zulüm bizim kitabımızda lanetlenmiştir, kapısında bile geçemeyiz!

Bizden asla Musa(a.s.)'a ihanet edenler gibi olmamıza ya da İsa(a.s.)'a saldıranlar gibi vahşileşmemizi beklemeyin! Biz ne bu peygamberlere ne de onların hatırasına hakaret edemeyiz! Bunu da kitabımızdan öğrendik! Yolunuz düşerse bir yatsı vakti bir camiye uğrayın ve namazdan sonra okunan Bakara suresinin son ayetlerine kulak verin!

"Peygamber ve O'na tabi olan mü'minler Rabb'i tarafından O'na indirilene inanırlar. Hepsi Allah(c.c.)'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine aralarında hiçbir ayırım yapmadan inanırlar ve -işittik ve itaat ettik, bize mağfiret et, zira dönüp dolaşıp varacağımız yer Sen'sin- derler." (Bakara suresi, 285. ayet)

Siz bizim kitabımıza saldırırsınız biz sizinkilere hakaret bile edemeyiz, olur da içinde vahiyden bir tek cümle kalmışsa diye korkarız! Siz bizim peygamberimize hakaret edersiniz biz sizin peygamberlerinizi sizden daha çok sevdiğimizden eminizdir!

İçimiz yana yana yaşarız bu hayatı...

Her ölüm bizi hergün bir kez daha canevimizden vurur durur. Her zalim bizi karşısında her mazlum ise yanında görmelidir. Bu yüzden bütün acılar bizimdir ki, siz de bilirsiniz yüzümüz pek te güleç değildir bu yüzden.

Sayenizde hergün bir yanımız yaralar bağlar çünkü efendiler!

Siz katledersiniz; biz ağlarız, siz yıkarsınız; biz altında kalırız, siz kahkahalarla gülersiniz; biz vicdanımızla gözyaşlarını sileriz, siz sömürür ve sömürdükçe semirirsiniz; bizim lokmalarımız gırtlaklarımızda tıkanır, siz hakaret edersiniz; biz merhamet ederiz, kısacası siz dünyayı isterseniz; biz ahireti isteriz!

Dünya sizin olsun! İçindeki herşeyi yakıp yıkıp yokedin! Ne kesilmedik bir ağaç bırakın, ne de kirletmedik bir deniz, hatta dağları taşları kemirin, buzları eritin kutuplardan, doymazsanız petrole; nehirleri için, denizleri kurutun, kayaları yıkın, ülkelerimizin ne toprak altında ne de üstünde kayda değer bütün zenginliklerini sömürün!

Ama sakın inancımıza dokunmayın! Ama sakın Kitabimiza, Peygamberimize dokunmayın! Ama sakın ha sakın yapmayın bunu!

Herşeyinize katlandık, katlanıyoruz...

Pek gönüllü değilsek te; gücümüz sizi durdurmaya yetmiyor! Lakin unutmayın; dikbaşlı değiliz diye boyun eğeceğimizi sanmayın! Bu Kitap bizim sığınağımız olduğu kadar Peygamberimiz de kitabın yürüyenidir!

Ve eğer içimizden birileri de çıkar size dokunursa; sakın bizi suçlamayın! Davetsiz girdiğiniz topraklarımızda elde ettiklerinizle yetinmeyi öğrenin!

Karikatürlerinizin ya da filmlerinizin ve daha sonra yapacaklarınızın bizim imanımıza zarar veremeyeceğini farkedin! Kendinize yazık ediyorsunuz ve biz size sadece acıyoruz! Don Kişot atanızdan azıcık ders almış olmanızı çok isterdik!

Hatırlatalım:

Muhammed (s.a.v.) buyurdu ki; "İslam üstündür ve O'na kimse üstün gelemez!"

Ufuk Gazetesi - Mart 2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...