12 Mart 2012

Taassub, ırkçılık, -culuk, -çülük

İnsanlar arasındaki münasebet ve muameleleri düzenleyen bakış açıları ya da kurallar hatta kanunlar bir noktada mutlaka ‘fıtrat’ dediğimiz yaratılıştan Mevla’nın kullarına verdiği özellik ve meziyetlere uymak zorundadır.  Aksi halde genel kabul görmeleri mümkün değildir. Ancak zorbalıkla yahut insan heva ve hevesine hitap ederek belirli dönemlerde yaşama şansı bulabilirler.

En eski zorlama ve zorbalık şekillerinden birisi olaral ‘kölelik’ müessesinin geçmişte ya da günümüzde uygulanan bütün versiyon ve şekilleri insan olma fıtratına muhalif olduğundan hiç bir vicdanda ma’kes bulamamıştır.

En yeni ya da en çok yaşanan ve rastlanan haliyle fıtrata en ters yaklaşım tarzı ise ‘taassub’tur.

Taassub, temelde bağnazca ve inatla bir şeye körü körüne bağlanarak ondan başkasına hayat hakkı tanımamak gibi anlamlara geliyor. Genel kullanım olarak ise ‘ırkçılık’ yani kendi ırkını diğerlerinden üstün görmek yerine geçiyor.

Elbette taassubun en katısı ve en kötüsü ırkçılıktır.

Hiçbir insan kendi seçmediği ve hiçbir etkisi ve yetkisi olmadan yalnız ve sadece Allah(cc)’ın kendisini öyle yaratması sebebiyle sahip olduğu herhangi bir özellikten dolayı kınanamazken, herhangi bir ırktan olan birisinin o ırktan olmasıyla diğer insanlara karşı övünmesi de en az kınanması kadar akıl almaz ve insan fıtratına uymaz bir davranış şeklidir.

Ne teninin renginden dolayı kimse kimseye üstündür ne de birisi teninin renginden dolayı kınanıp küçük görülebilir. Irkçılığın her şekil ve açıdan anlaşılması dine muhaliftir, din dışıdır. Allah(cc)’ın Kitab’ında  ve Rasulu’nün hadislerinde tebliğ ettiği islamda ırkçılık yoktur! Bu dine iman eden herkes öncelikle benim ırkım, neslim vs. gibi ırkçı yaklaşımlardan kurtulmak ve hepsine ‘la’ demek zorundadır.

Irkçılığın en mühim ve sinsi yaklaşımlarından biri ise, ‘ben ırkımı seviyorum onunla övünüyorum ama ırkçı değilim kimseyi küçük görmüyorum’ şeklinde ortaya konulan yaklaşımdır. Bu tarz söylemlerin altında ırkçılık gizliden gizliye sırıtır. Kendi ırkını överken muhataplarını da buna tahrik ve teşvik edenler toplumlarda ırkçılığın yayılmasına vesile olurlar. Böylesi bir kötülüğün ateşini yakan ise iflah olmaz.

Kişi kendi ailesini, çevresini ve hatta neslini/ırkını yakın bulur ki bu çok doğaldir. Bununla övünmenin ya da başkalarını kendininkilerden aşağı görmenin anlaşılır bir tarafı yoktur. Herhangi birimiz küçük gördüğümüz hatta hakaret ettiğimiz bir başka ırktan yaratılabilirdik zira mevcut ırkımızı da biz seçmedik.

Bu noktada ırkçılığın çıkış noktalarından bize yakın bir örneği hatırlamakta fayda var:

Peygamber(sav) risaletini ilan ettiğinde buna karşı yahudilerin tepkisinin en temel kaynağı O’nun İsmail(as) neslinden olması idi, zira onlara göre İbrahim(as)’in soyu Sara’nın oğlu İshak(as)’tan devam ediyordu ve Hacer’in oğlu İsmail(as) peygamber neslinden olmadığından Muhammed(sav)’de peygamber olamıyordu. Hatta bazı yahudi alimleri O’nun risaletini duyduklarında ‘eyvah peygamberlik israil oğullarından gitti’ şeklinde feryat etmişlerdi.

Yine Mekke’de yaşanan risalet karşıtı kavgada baş aktörlerden olan Ebu Cehil, O’nun risaletini reddederken, ‘O’nun kavmi ile biz hep yarıştık, ama şimdi onlar bir peygamber çıkardılar ben nereden bulayım peygamberi’ diyecektir.

İmparatorlukları yıkan ve toplulukları dağıtan ırkçılık son yüzyılın en büyük ve en kanlı savaşlarının da sebeplerinin başında gelmektedir. Almanya’da Hitler, İtalya’da Mussolini gibi faşist liderler ırkçılık temelli dünya görüşleriyle milyonlarca cana ve görülmemiş yıkımlara sebep olmuşlardı.

Türkiye’de ise temel iki unsuru birbirine düşürme niyetiyle Ziya Gökalp adını alan bir kürt milliyetçisi Tekin Alp (Moiz Kohen) isimli bir yahudi tarafından önce kürtçülük yaptırılarak ırkçılık fitnesi yakılmak istenmiş ancak başarılı olunamayınca, hemen karşı propağanda yapmak niyetiyle kürt ırkçısı hızla türk ırkçısına dönüşmüş ve türkçülükle kürtlere hakarete başlamıştır. Nihayetinde de hem kürt hem de türk ırkçılarının ortaya çıkması için fitne ocağına gerekli ateş atılmıştır. Halen bu ateş yanmaya devam etmektedir.

Taassubun diğer şekilleri de en az ırkçılık kadar tehlikeli ve anlamsızdır. Özellikle dini cemaatlerin insanları islamdan çok kendi cemaatlerine davet etmeleri ve hatta kendileri dışındakileri nerdeyse din-dışı görerek ya da göstererek cemaat ya da tarikatlarini tek doğru ilan etmeleri taassubun bu alandaki zirvesidir. İnsanları islama değil kendi liderlerine ve cemaatlerine davet edenler herhalde kalplerini avutacak bir bahane bulmuşlardır.Taassubun temel mantığı içinde ‘en doğrusu benimki, o halde benimkine çağırmakla hakka çağırmış oluyorum’ cevabını çok duymuşluğumuz vardır.

Bu alanda en doğru yaklaşım ise, ‘ben hak olan islama mensubum ama hak benden ve benim mensubiyetimden ibaret değildir yani tek hak ben değilim ama ben haktanım’ demektir. Hak yalnız benim, benim camiam, partim, tarikatım diyen mutaassıptır. Doğrusu benim cemaatim/tarikatım vs.  haktandır demektir, hak ben degilim ben haktanım.

Daha asgari bir örnek ise takım taassubudur ki, günümüz cahiiliyesinin zirve zırvalıklarından biridir. İnsanlar dinlerini, ırklarını bile aşan bir taassubla takımlarına bağlanabilmekte ve taraftarlık yeni bir din ya da hayat nizamı olarak karşımıza çıkmaktadır. Takımı sözkonusu olduğunda cezbeye kapılmış dervişleri bile kıskandıracak bir transa geçen, adeta bir sarhoşluk haliyle, cinnet geçiriyormuşçasına bağırıp çağıran ve hatta Kur’an okuyan ve dua eden dilleriyle iğrenç küfürler edebilen insanlara ne denebilir ya da bu taraftarlık tarzının adı nedir bunu iz’an sahiplerine bırakıyorum.

Dinde taassubun her türlüsü tel'in edilerek yasaklanmıştır; bunların içinde ırk, dil, renk, aşiret, takım, aile vs. vs. hersey vardır. Müslüman dünyalık hiçbir şeyin fanatiği olamaz! Bağımlısı olamaz! Olmuşsa imanını kontrol etmek zorundadır.

‘İnsanları taassuba çağıran bizden değildir. Taassub uğruna savaşan bizden değildir. Taassub uğruna ölen bizden değildir.’ (Sünen-i Ebî Davud, Kitab El-Edeb, Irkçılık Babı, H. No: 5121, c. 5, s.5121, c. 5, s. 354. Müslim-Kitab El-İmare, H. No: 1848)

Mart 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...