21 Ekim 2012

1 - Fatiha

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ


1. Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismi ile...

O'nun ismiyle başlar ve O'nun Rahman ve Rahim olduğunu zikreder, hatırlatır. Rahman dünyaya ve varlıklara her türlü rahmeti yaratan olarak tecelli ettiğinin ifadesi iken; Rahim ismi ile kendinden kabul ettiği, kulu saydıklarına özel uhrevi rahmetleri ifade eder. İsim, bir şey hakkındaki bütün bilgi ve içeriği özetleyen kelime olmakla Allah lafzının başlanılan isim olarak seçilmesinden de bu lafzın O'nun hakkındaki herşeyi ihata eden bir kelime olduğu anlaşılır.

اَلْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمينَ


2. Hamd alemlerin Rabb'i Allah'adır.

Hamd yani övgü ve senaların tamamı O'nun içindir. Alemlerin Rabb'ı olması zaten alemlerde O'nun kontrol ve idaresinde dışında hiçbir şeyin olamayacağını beyan eder. O'nun kontrolü dışında hiçbir şey yokken bir başkasının O'nun gibi övülmesi yahut hamde muhatap kabul edilmesi mümkün değildir. Rablik Fir'avn ve benzerlerinin de sahip olmak için ortaya çıktıkları bir sıfattır. Aynı şekilde hayatın idare ve düzenlemesini ifade eden rububiyet doğal olarak kabirde sorulacak ilk soru olarakta ortaya çıkar.  Yaşadığı sürece kişinin kimi rab edindiği ahiretteki halinin ne olacağının en mühim balangıç noktasıdır. Bu anlamda 'men rabbuke' sorusu, iman ile küfrü ayıran bir beyan ile cevaplanacaktır. Rabbim Allah diyenlerle rabbi nefsi veya bir başkası olanlar arasında fark imandır. Hamdin rububiyet ile bize dönük alakası ise acziyet ve kulluk bilincidir.

اَلرَّحْمنِ الرَّحيمِ


3. Rahman ve Rahim.

Alemlerin rabbi olan Allah, Rahman ve Rahim'dir. Rabliği gerek Rahman ile dünyadaki bütün hadise ve yaratılmışlarla ortaya konduğu gibi ahirette de Rahim ile ortaya çıkacak ve eşitlik ile adalet kavramları Rahman ve Rahim ile anlaşılacaktır.  Rahman, rablik ve diğer esmai ve sıfat tecellilerinde mu'min ile kafiri hatta canlı ile cansızı bile ayırt etmeden eşit olarak rahmet eylemektedir. Rahim ise amellerin karşılığını adalet ile verecek olandır.

مَالِكِ يَوْمِ الدّينِ


4. Din gününün sahibi.

Zira 'din günü' yani uhrevi açıdan mahşer günü yegane hükümdar O'dur. Bunda iman ve akıl sahipleri için en ufak bir tereddüt bile yoktur. Dünyevi açıdan ise O'nun dininin bi-hakkın uygulanması ve yaşanmasında da O'ndan başkasının hükümranlığı sözkonusu olmayacaktır. O gün de 'din günü'dür. O'nun Peygamber'i ve ashabı hangi konumda olurlarsa olsunlar hükümdar gibi değil kul gibi yaşamayı şiar edinmeleri ile dünyada 'din günü'nün pratik uygulamasına örneklik etmişlerdir.

اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعينُ


5. Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz.

Dünya ve ahiretin Rabb'i, Rahman ve Rahim olan Allah'tan başkasına ibadet sözkonusu olamaz ancak O'na kulluk edilir ki bunu istemek gerekir. Öğretilmiş bir duadır bu. İmandan kaynaklanan bir ilandır aynı zamanda. İbadet ve istiane yalnız O'nadır. Zira alemlerin Rabb'i O'dur. İbadetin temeli hayatın kurallarıdır. Yani helallar ve haramlar veya emirler ve yasaklar dediğimiz kurallarımızı kim koyuyor ve biz onun tayin ettikleriyle hayatımızı devam ettiriyorsak o bizim rabbimiz olur ve ona ibadet etmiş oluruz. Namaz yahut bir başka farzın da bu ibadet mentalitesindeki yeri böyledir. O emrettiyse yerine getirilir, yasakladıysa uzak  durulur. Yalnız O'ndan istenir. İstemek, dua ve ibadetin halidir.

اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقيمَ


6. Bizi sırat-ı mustaqime hidayet et.

Hidayet, bir yönlendirme veya bir işarettir ki bunun sahibi de Allah'tır. Sırat-ı Mustaqim ise en kısa anlamıyla hedefe götüren yoldur. Burada hedef O'nun rızası olunca istenen hidayet o rızaya götürecek olan yoldur. İstikamet sabit yön ifade ettiği gibi bizim yollarımız gibi rıza yolu da elbette engeller, engebeler, eziyetler ve hatta kazalarla imtihan olunan bir yoldur. Yani Sırat-ı Mustaqim doğru yöne götüren yoldur, fiziksel olarak bir düzlüğü ve rahatlığı ifade etmez.

صِرَاطَ الَّذينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَاالضَّالّينَ


7. Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, ğadaba uğrayanların ve dalalete düşenlerin değil.

Bu yol kendilerine nimet verilenlerin yoludur. Onların kim olduğu ise Nisa suresinin 69. ayetinde izah edilmiştir: Nebiler, sıddıqler, şehidler ve salihler. Ğadaba uğrayanlar ve dalalete düşenlerin yolunu istemiyoruz yani onların hallerine düşmek istemiyoruz. Nedir o hal özetleyelim: Allah'ın dinini kendi hevesleri doğrultusunda yorumlayarak yasakları aşmak veya emirleri yoketmektir ki bu hal yahudilerin halidir ve sonuçları malumdur. Aynı şekilde hristiyanların gerek İsa ve gerekse annesi Meryem hakkındaki itikatleri ve dinlerinin bütün amellerini tatil etmeleri sebebiyledir ki onların hali de dalalete düşmeye örnek gösterilmiştir. Burada ğadabın dalaletten önce zikredilmesi diğerlerinin yani emir ve yasaklarla alay edenlerin halinin bunları yokedenlerden daha çirkin olduğuna da işarettir.

İstediğimizin ne olduğunu bilmek istemenin gerçek anlamıdır. Fatiha ile istediklerimiz bunlar olunca ve bunları sürekli namazlarda tekrarlayarak sürekli bir farkındalık hali gerçekleşmek durumundadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...