25 Haziran 2013

Kudüs Davası ve Hamas

Filistin davası belki halkın bir kesimi için bir tür 'kurtuluş savaşı' olduğu halde bunun da üstünde müslümanların geneli için Kudüs'ün sıradan bir şehir olmaması ve mukaddesliği Kur'an-la tescilli olması sebebiyle yeryüzündeki Meş'ar-i Haram'dan olduğu gerçeğidir. Bu kudsiyyetin merkezi Mescidi Aksa ise hakkındaki ayet ve hadisler sebebiyle bizim için 3. mekan olarak gönüllerimize imanımızla kaydedilmiştir.

Bu mukaddes mekanların işgal altında olması her müslüman için bir hakaret ve ızdırap sebebidir. Mekke veya Medine'nin işgal edilmiş olması ile Kuds-ü Şerif'in işgal edilmiş olması arasında bir fark yoktur. Bu noktada halen Mekke ve Medine'de hakimiyeti elinde bulunduran Suud krallığının ideal islami bir idare olmadıklarını, belki bazı müslümanların da onları işgalci olarak görmeleri bilinen bir vakıadır. Ancak her ne kadar zalim bir sulta ile idare ediliyor olsalarda Mekke ve Medine'de nihayetinde bir İslam hakimiyeti ve üstünlüğü sözkonusudur. Aradaki farkı anlayabilmek için belki de her müslümanın bu toprakları ayrı ayrı ziyaret etmesi en ikna edici yoldur.

Kudüs ve çevresindeki siyonist işgali hiç değilse bir kaç gün görmeyen ve yaşamayan bazı müslümanların Mekke ve Medine de işgal altındadır demeleri boştur.

Direnişe gelince; Filistin halkı 65 yıldır işgale hem de yeryüzünün gördüğü en acımasız yöntemlerle maruz kaldığı saldırılara rağmen varlığını ve direncinin devam ettiriyor. Halen hemen her cuma Mescidi Aksa'da hutbelerde direnişin son kadın ve son çocuk ölünceye kadar devam edeceği vurgulanıyor ve sabah namazlarında hala Fetih suresi okunuyor.. Hatta sabah kunutlarında dualarının başına Suriye gibi savaşların devam ettiği islam topraklarını ekleyerek nasıl bir yüreğe sahip olduklarını gösteriyorlar.

Çocuklar ve gençler işgale doğmalarına rağmen çekirdekten direnişçi olarak ve 'şehid' olarak can vermeye kurgulanmış bir hayatı yaşıyorlar. Ki zaten de olacak olan bu oluyor. Ya esir düşüp onyıllarını işgal zindanlarında geçirmek yahut bir siyonist kurşunu ile can vermek. Filistin'de hayat bu.

Gerek Gazze'de gerekse Batı Yaka'da halkın direniş ekseninde en önemli organizasyonu Hamas'tır. Varolan diğer örgüt ve yapılanmalar Hamas kadar genel kabul görmediği gibi siyasetleri de gerek halkın gerekse mukaddes toprakların muhafazasına uygun görülmemektedir. Örneğin el-Fetih'in halk desteğini tamamen kaybettiği sokaklarda herkesin bildiği bir gerçek ancak aldığı para yardımlarıyla maaşlarını ödediği memur ve silahlı birliklerin varlığıyla ayakta durabilen anlamsız ve değersiz bir yapıdır.

Bu noktada unutulmaması gereken en basit gerçeklik; direnişçi de olsa insanların yemek ve içmek zorunda olduğudur. Ve hele hergün öldürülen bir halkın yok olmamak için yetiştirdiği nesillerinin ve çocuklarının 'geçim derdi' gibi gayet insani bir ihtiyaçları olduğudur.

Özellikle Filistin dışından bakıp, sokaklarda taş atan ve can veren yiğit insanları gören ve sadece bunlara imrenen, ertesi gün de unutan müslümanların hesabı Allah'ındır. Dilerim bir mazeretimiz vardır...

Bunların ötesinde onlardan hep daha fazlasını bekleyen ve neredeyse neden durduklarını sorgulayan, para ve silah veriyoruz hadi saldırın İsrail'e diye koltuklarından ahkam kesen bir garip tipler türedi. Bunların Filistin halkını kendi politik reklamları için malzeme ya da İsraille kavgalarında bir tür maşa olarak gördüklerini düşünüyorum. Ki bu dışarıdan destek veren eller hiç ateşe dokunmuyorlar....

Gerek Gazze'de gerekse Batı Yaka'da müslümanların fiziken işgalci siyonistlerle savaşacak gücü yoktur, kabul etmesekte maalesef böyledir. İsrail ordusu silah ve teçhizat bakımından da politik destek bakımından da üstündür. Bu durum Filistinli direnişçilerin umudunu kırmamakta, iman ve teslimiyetle Allah'ın onlara tevdi ettiği Kuds-ü Şerif'in murabıtlığı vazifesini kararlılıkla yerine getirmektedirler. Bu iman ve ihlasları sebebiyledir ki Allah, onlara yardım etmekte ve bunca olumsuzluğa rağmen, bütün bir dünyaya karşı durabilmekte ve direnmeye devam edebilmektedirler.

Yani İslami Cihad ya da Hamas'ın füzelerle siyonistlerden elde edebileceği bir 'zafer' yoktur. Hayal kurmanın alemi de yoktur. Dün 4 füze atıldı diye gece hava saldırısı ve bugün 2 sınır kapısı kapatıldı, kime ne fayda sağladı bu durumda saldırı? Bir kurtuluş savaşı vermekle vur-kaç taktiği ile düşmanın moralini bozmak arasında farklar vardır. Burada zaferden kastım İsrail'in yok edilmesidir. Yoksa tüm gruplarıyla direnişçilerin siyonistlere yıllardır kök söktürdüğü dilinen bir gerçektir.

Böyle kaç bin km uzaktan 'direniş' hayalleri dolu konuşmalar yapmak, siyonistlere kafa tutmak çok kolay, oysa orada başka bir dünya var. Bir bakıyoruz bir Abd'li yahut İtalyan gelip orada, Filistin halkının kurtuluş savaşı ve varolma hakkı uğrunda can veriyor ama bizim kadar bu işin edebiyatını yapmıyorlar. Uzaktan davulun sesi değil direnişin sesi de hoş geliyor olsa gerek..

Bu konudaki bir diğer örnek Mavi Marmara olayıdır ki, bu kadar çok ses getirmesinin ana sebebi ilk kez Filistin dışından müslüman bir halkın evlatları canlarını bu dava uğrunda feda etmişlerdir. Oysa 65 yıl boyunda onlarca yüzlerce Mavi Marmara vakası yaşanmalı değil miydi?

Direnişçi örgütlere silah ve para yardımı yapılması bir gurur sebebi olamaz! Zira bu Allah'ın her müslümanın boynuna astığı ve imanın gereği minimum vazifedir. Bizim verdiğimiz para ve silahlarla siyonistlere zarar verildi diye gururlanmak ise herhalde iman düşkünlüğünün alametidir.

Bunların üstüne tekrar: Abd ve Rusya, Suriye'de; Türkiye ve İran, Gazze'de kapışırsa olan mazlum halklara olur, oluyor da... Tıpkı yıllar önce Afganistan'da yaşandığı gibi Suriye, sözümona 'süper güç'lerin bilek güreş alanı haline getirildi. Bu arada benzer bir pozisyona Filistinli müslümanlar da sürükleniyor ki bu defa küresel güçlerin değil islam dünyasının iç çekişmelerinin ayak oyunlarının sahası haline getiriliyor Filistin... Bu da fitne ve felaket demek ki maalesef yaşananlar bunu ortaya koyuyor.

Suriye merkezli ve ya bendensin ya da Natocu merkezli bir tür mahalle baskısına maruz kalan Hamas'ın bizzat kendilerinin deyimiyle 'zor seçimi' zalimlerden yana değil mazlumlardan yana yapması dengeleri sarsınca bu defa sarsılan dengeleri kendi lehlerine yerine oturtmak isteyen İran, Filistin gerçekliğinden uzak bir yaklaşımla ve kendi politikalarına uymayan herkesi ve herşeyi silerek yoluna devam ediyor.

Hamas'ın Gazze'de oluşturduğu yönetim ve direniş merkezinin sarsılması hatta yok edilmesi için kendileri bizzat müdahele etmeye cesaret edemeyenleri siyonistlere saldırtarak onların Hamas'ı yok etmesine adeta zemin hazırlıyorlar. Hamas'ı uzlaşmacı yahut 2 devletli çözümü kabul ediyor göstererek kendilerince 'düşük' direnişçi profiline mahkum ederek boğmak isteyen bu tuhaf bakışın temel hedefinin Filistin halkının menfaatleri yahut mukaddes mekanların izzeti olmadığı açıktır.

İsrail F-16'ları canları istediğinde yine Gazze semalarında uçacak, canları istediği gibi bombalayacaklar ve kahraman direniş destekçileri seyredecek olacakları..

Kabul edelim şu an yeryüzünde İsrail'e kafa tutacak bir devlet ya da yapı yok, bunun bütün acısını Filistinliler ödüyor, biz konuşuyoruz. Ne 34 yıllık İran İslam Devrimi ne 11 yıllık Ak Parti itidarı ne de parababası şeyhlerin cılız sesleri İsrail'i durduramıyor, kabul edelim.. Mısır'ın ise adım atmasını beklemek için çok erken.

Hiçbir aklı başında müslüman İsrail'i meşru devlet olarak görmez, varsa aklını kaçırmıştır ya da imanını.. Bırakın müslümanları normal her insan için işgalci bir idare asla meşru olamaz. Hamas bunu hem müslümanlara hem de tüm insanlığa öğretmiş bir teşkilattır.

Her açıdan nidai hedefleri Kudüs'ü özgürleştirmek olmayan bir yapı zaten orada da dünyanın her yerinde de müslümanların gönüllerinde yer bulamaz. Ki Hamas yahut bir başkası bu hedeften vazgeçtiği gün yenilmiştir, bitmiştir.

Sürekli olarak savaşa hazır olmak ve sadece savunmakla yetinmeyip karşı saldırı ile Kudüs'ü özgürleştirmek maksadıyla hazırlıkla meşgul olduklarını biliyoruz. Bugüne kadar uğradıkları saldırıları herşeye rağmen bertaraf etmeyi Allah'ın yardımıyla başaran Filistin halkı bundan sonra da inşaallah daha büyük başarılarla bizi şaşırtacaklardır.

Müslümanların bir direniş örgütü ile bir halkın sorumluluğunu almış yönetimlerin aynı şekilde hareket etmesini beklemelerini anlayamıyorum. Gazze idaresini yürüten ve her türlü sosyal devlet hizmetini de vermekle sorumlu olan Hamas ile İran malı olduğu söylenen füzelerle siyonistleri vurmaya çalışan İslami Cihad yahut diğer selefi grupların pratikte farklılıklar taşımaları gayet normaldir. Düşmanla bir barış anlaşması yapılmışsa bunu uymanın islami bir sorumluluk olduğu aşikardır ve bunu tartışmanın alemi yoktur. Bu ne düşmanı onaylamak ne de direnişten vazgeçmek manasına gelir...

Bu arada direnişçilerin her halukarda vurma hakkına sahip olduklarını ve bundan dolayı kınanamayacaklarını not olarak düşelim. Kurtuluş savaşı veren bir halkın işgalcisine karşı durma hakkını reddedenin bırakın müslümanlığı insanlığı şüphelidir.

Bunu anlamak için şu basit soruyu sormuştum: İran, neden İsrail'i vurmuyor? Direniş neden vurmalı da İran neden vurmamalı? Cevabı kanaatimce şu; İran bir devlet ve İsrail'le savaşa girmek istemiyor, sebebini bilemiyorum. Kendilerince mutlaka haklı sebepleri vardır, tüm halkını neden Filistin çin tehlikeye atsın değil mi? Aynı şekilde Lübnan savaşlarında İsrail'i durduran Hizbullah, Kudüs'e doğru savaşı devam ettirmedi.. İsraili yoketmek değil mi maksat? Bu nasıl olacak? Gazze'den atılan füzelerle mi yıkılacak siyonist rejim?

Bu noktada İran ve Hizbullah'ı özellikle zikretmemin sebebi her iki yapının da devlet ve örgüt olarak bir Kudüs davaları olduğunu ve herşeyi Kudüs için yaptıkları gibi bir iddiaları olmasındandır. Yoksa aynı şekilde gemisine saldırılıp vatandaşları katledilen Türkiye'nin de İsrail ile fiilen değilse de politik olarak savaş durumunda olduğu ortadadır. Aynı şekilde neden Türkiye İsrail'e saldıramamışsa İran da benzer sebeplerle saldıramamıştır.

Kabul etmemiz gereken tek şey devletlerin 'dava' değil menfaat gözettikleri aslında ama zor geliyor işte.. Devletler 'dava' devleti olamazlar, İran da bir Filistin Davası güdemez ki normaldir.. Aksini iddia etmeye çalışanlar kraldan çok kralcıdır.

Tarih Kudüs davasına baş koymuş çok insanlar yazdı; Sultan Selahaddin ve Abdulhamid Han bunlardan en çok bilinen ve halen Filistinde de halkın dilinde olan iki örnektirler ki, onlardan Selahaddin davasında zafere ulaşmış, Abdulhamid ise bu davaya karşılık olarak tahtından edilmesine rağmen en ufak bir taviz vermemesiyle gönüllerde yer etmişlerdir.

Ve halen hem Filistin halkı hem de dünya müslümanları yeni Selahaddin'ler ve Abdulhamid'ler beklemektedir..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hariçten gazel okumak; Suriye ve Filistin

  Hızlı zamanlarda yaşıyoruz. Günlük hatta saatlik değişimler, olaylar ve bilgiler su gibi hatta esen bir yel gibi akıp duruyor. Bu haber ve...